Hadis, haber verme, haber, söz demektir. Hadis ilminde, Hz. Peygamber'den gelen söz, haber anlamındadır. Çoğulu ehadistir. Yani sünnetin söz ile ifade edilmiş haline hadis denir. Sünnet kavramı ise, Peygamber'in davranışlarını ifade eder. Namazın, abdestin, haccın sünnetleri gibi kavramlar: yapıldığında sevap kazanacağımız; gönüllü güzel davranışlardır. Yapılmadığında günah içermez. Yapıldığında ibadetlere güzellik katar. Tersi durumda söz konusudur. Peygamberimiz sadaka almazdı. O’nun sadaka almaması sünnet olarak nitelendirilemez. İhtiyaç sahibi sadaka alır. Almaması sünnet değildir.
Zamanımızda, geçmişe dayalı o kadar çok hadis üretilmiş ki; Müslümanlar haklı olarak hangisinin sahih(gerçek) hangilerinin zayıf veya uydurma olduğunda tereddüt etmişlerdir. Netice de "Kur’an bize yeter" diyen bir çoğunluk oluşmuştur. Evet Kur’an bize yeterde, İlahi hitabın açıklanması da elzem olan bir durumdur. Bu görev de ilk muhatap Elçi’ye verilmiştir. Kur’an-ı tefsir eden yorumlayan, açıklayan ilk insan da Peygamberimizdi. Eğer Peygamberimiz bu ilk tefsirleri yapmamış olsaydı, bugün Kur’an yorum ve uygulamada çok daha farklı ve karmaşık bir durumda olurdu.
Hadis ilmiyle uğraşanlar bir hadisin uydurma olup olmadığını, senet ve metinleri, ravi (nakleden) sıralamalarını inceleyerek az çok kanaat sahibi olabilirler. Hadisin metni hakkında incelenmesi gereken çeşitli ölçütler vardır. Kullanılan dilin üslubu, mana bozuklukları, içeriğindeki sınırsız vaatler, ölçüsüz sevap veya cezalar, yer zaman mekan belirten özel bilgiler, uydurma hadisin tespitinde önemlidir. Belli konularda gerçek hadisleri bilenler, zayıf hadisleri tanımada zorluk çekmezler.
Hadis ilmiyle uğraşmayanlar bir hadisin sahih olup olmadığını nasıl anlarlar? Bunun iki önemli yolu var. 1- Akla vurmak. 2- Kur’an'da karşılığının olup olmadığına bakmak.
- Akla vurmak: Akıl genel olarak anlama, kavrama, kavramlar arsında bağlantı kurma ve bir sonuç elde etme yetisidir. Düşünen akıl (Selim akıl), dünya ve ahiret hayatı için çıkarımlar yapabilen akıldır. Akıl fıtraten bozulmamışsa, yani yanlış eğitim ve şartlanmamalarla etkilenmemişse, fıtrat olarak saflığını koruyorsa, sahih hadisleri tespit eder ve kabullenir. Salt akıl ise kabullenmekte zorluk çeker veya kabullenmez.
Hacca gittiğimde görevliler hacıların isteklerini yerine getiremediklerinde sürekli olarak "Hac eziyettir" diye Peygamberimizin bir hadisi olduğunu söyleyerek; hacı adaylarının itirazlarını susturuyorlardı. Bana pek anlamlı gelmediği halde doğrusunu bilemediğim için görevli imam ve müftü efendiye cevap veremedim. Yalnız böyle bir sözü Peygamberimizin söylemeyeceğini bu sözün eksik veya fazlasının olması gerektiğini aklım söylüyordu. Hac süresince bu sorunun cevabını bulamadım. Memlekete geldiğimde bir akşam Giresun Türk Ocağı lokalinde konuyu açtım. Hacda görevlilerin sürekli ‘Hac eziyettir’ dediklerini ve bu sözün Peygamberimize ait olamayacağını belirtince, Rahmetli Başkanımız Alpaslan Onat Bey, bana dönerek haklısın! O hadis ’’Hac eziyettir’’ değil, ‘’ Hac eziyetlidir’’ şeklinde dedi. Birinci durumda eziyet çekmeyen hacı olamaz anlamı taşıyordu ki akla uygun değildi. Artık aklımda kalbimde mutmain olmuştu.
- Hadisi Kur’an’a vurmak: Peygamberimizin tebliğ görevinden sonra, ikinci görevinin tefsir görevi olduğunu biliyoruz. Peygamberimiz kendi yanından bir şey söylemez. Söyledikleri İlahi kaynaklıdır. Bu kaynak da Kur’an’dır. Öyle ise hadis olarak söylediklerinin tamamı Kur’an da bir ayetin açıklaması, tefsiridir. Eğer söylediklerinin karşılığı Kur’an da yoksa veya ayetlere ters ise bu sözler Peygamberimizin ağzından çıkmamıştır. Yani hadis değildir.
Herkesin bildiği fakat hadis özelliği olmayan bir metinle örnek vermek istiyorum. Söylenen hadis: "Peygamberimiz ahirette büyük günahlarımıza kefaret (şefaat) edecek’’ Bu hadisle ilgili, yaptığımız Kur’an-ı araştırmada peygamberimizin dayanağı bir ayete rastlamadım. Tam tersi, Allah’ın şefaat için izin verdiği tek bir isimden bahsetmemektedir. Buna Peygamberimiz Hz. Muhammed de dahildir. (Şefaat geniş ve ayrı bir yazı konusudur) Yukarıda bahsedilen hadis Nisa suresi 31. Ayete ters düşmektedir. Nisa suresi 31. Ayet: "Eğer siz yasaklanan büyük günahlardan uzak durursanız, biz de sizin diğer küçük günahlarınızı örter; sizi cennete koyarız.’’
Şimdi ayete dikkat ettiğimizde: Allah, küçük günahları affediyor, hadise göre ise Peygamberimiz büyük günahlara kefaret oluyor. Bu olacak bir durum değildir. Affı sonsuz olan Allah, (Gafur-ur Rahim) büyük günah işlemeyen Müslümanların küçük günahlarını affedebileceğini söylerken, Peygamberimizin büyük günahlarımıza kefil olacağını söyleme şansı yoktur. Af etme yetkisi olmadığı gibi, bu konu da Allah’ın önüne geçerek büyük günahlara kefil olma isteği de olamaz. Akılda, ayet de bu hadise onay vermemektedir.
Hadis uydurmanın sebepleri
- İslam düşmanlığı 2- Irk ve mezhep yanlılığı 3- Maddi yarar elde etme hırsı 4- İslam’a hizmet etme arzusu.
Ağırlıkla maddi yarar ve İslam’a hizmet arzusu uydurma hadislerde yoğunluk kazanmaktadır. Ortak özellikleri ibadetlere abartı olarak eklemeler yapılarak ahirette ödül olarak verileceklerle ilgilidir. Mesela: Bir kimse pazartesi gecesi altı rekat namaz kılar, her rekatta da bir defa Fatiha, yirmi defa da İhlas’ı okur, bundan sonra da yedi defa istiğfar ederse Allah ona kıyamet günü bin sıddık, bin abid ve bin zahit sevabı verir. Kıyamet günü ona parlayan nurdan bir taç giydirilir, insanların endişe duyduğu o günde onda hiçbir korku bulunmaz ve sırat köprüsünden şimşek gibi geçer.
Ayrıca Cevşen Duaları, uydurma hadislerdir.
Bir de Hicri 6. YY’dan itibaren ortaya çıkan Kutsi (İlahi) Hadisler vardır ki, uydurmadır. Allah söyleyeceklerini Kur’an da söylemiştir. Peygamberimizin böyle bir hadis söylediğine kuvvetli delil yoktur. En meşhuru ‘’Sen olmasaydın, sen olmasaydın felekleri (alemleri) yaratmazdım.’’ Bu hadis ilminin ölçülerine göre uydurma bir hadistir. Yani Hz. Peygamber Yüce Allah’tan böyle bir şey nakletmemiştir.
Yine meşhur "Dünya ahiretin tarlasıdır." Hadisinin de peygamberimizin söylediğine dair bir senedi bulunamamıştır. Bu örneklerden hadis konusunda çıkaracağımız sonuç: Hadisler, Peygamberimizden geldiği varsayılan en çok tartışılan sözler ve haberlerdir. Ölümünden 2-3 yüzyıl sonra toplanmaya başlaması, nakledenlerin zincirlerinin tam olarak kurulamaması, zamanında not alınamaması, siyasi iktidarların (bilhassa Emevi Dönemi) yanlış uygulamalarına hadis üretmeleri neticesinde, gerçek (Sahih) hadislerle uydurma veya eksik hadisler birbirine karışmış haklı olarak Müslümanlar neyin hadis neyin hadis olmadığı konusundaki tereddütleri devam etmektedir. Devam edeceği de imkan dahilindedir. Dileğimiz zayıf hadislerin en aza indirilmesidir.