Babaannem dokurdu. Bu, 'üzümlü' denilen desen...
Çocukluğumda Uluborlu'da her evde 1 veya 2 halı tezgahı olurdu. İçli olur, sevdasını söyleyemezdi bizdeki kızlar. Halıya dokurdu. Halı, dokuma sanatı ile mesaj verme aracı idi. İlmek ilmek verilen bir emekti. Geleceğe açılan umut penceresiydi. Halıcılık ölürken kültür mirasımız da yok oldu...
Makine halısı ile rekabet edemedi Isparta halısı. Oysa yün olması, ilmek atma tekniği (dünyada Türk düğümü olarak bilinir), kök boyası, kalınlığı ile bambaşka idi bizim halılarımız. Çocuklar için çeyiz olarak dokunup biriktirilirdi...
Halısız ev yoktu bizim ilçede. Camilerde ise bağış yapan o kadar çoktu ki, üst üste olurdu halılar. Yumuşacık halılarda yuvarlanırdık çocukken camilerde...
Evimde babaannemin dokuduğu halılarla büyüttüm çocuklarımı. Bu konuda eşime bile direndim. Gerçi o da anladı, hak verdi bana sanırım (yüzüme söylemese de). Sentetik boyalı, sağlıksız ve alerjen halılardan uzak tuttum çocuklarımı. Onlar da yuvarlanmalıydı yumuşacık Isparta halısında. Başka türlü hayatın tadı alınmaz, sağlıklı olunmaz, kültür tanınmaz gibi gelmişti bana...
Yok şimdi... Ne o halı, ne o bayram, ne de o çocuk...
Bir tek vatan toprağı kaldı,bir de Napolyon kirazı var ilçemde. Yıllardır kirazlığımız olmasa da, oradan gelmiş 1 adet kiraz göremesem de, biliyorum ki o kirazlar hâlâ var orada. Bağımsızlığımızın simgesi gibi... Dedemin diktiği ağaçlar ve dedemin mezarı orada hâlâ. Bizim ise nereye gömüleceğimiz meçhul!