Uluslararası sözleşmelerde açık yer alan halk tanımı yoktur. Halk'la ilgili kabul görmüş bir tanımın olmaması pratik uygulamada zorluklara sebep olmaktadır. Halk terimi ile ilgili farklı muhtevalara sahip birçok tanım yapılmıştır. BM göre halk kelimesi etnik veya dini gruptan ziyade bir ülkeye ait tüm halk'a işaret ettiği izlenimi vermektedir. Hukuk anlamında her devletin içinde tek bir millet yaşar. Buna karşın bir devletin sınırları içinde aynı anda kimi özellikleri bakımından farklı büyüklü küçüklü birkaç topluluk yaşıyor olabilir. Halk ile millet arasında özdeşlik kurmak yanlıştır. 'Halk', belli dönemde yaşamakta olan bireyleri, somut bir varlığı ifade ettiği halde; 'Millet', belli bir dönemde yaşayan değil, fakat geçmiş ve gelecek nesilleri de kapsayan manevi bir varlıktır.
Çok farklı kesimden, dinden, dilden, ırktan insan ayni coğrafyada hep beraber bir halk olabilir ama millet olması için yeterli değildir. Çok karıştırılıp aynı sanılan iki kelimeyi birbirinden aslında farklıdır. Halk somut olarak bir toprak topluluğu üzerinde şimdi yaşayan insanlardır, millet ise soyut olarak o topraklarda yaşamış, yaşayan ve yaşayacakları da kapsar. Yaşanmış tarihi, toprağın altındaki ölüleri de beraber millet olunur, nesilden nesile aktarılan ruhla kültürle devamlılığını sağlar milletler. Millet: aynı dil, tarih, kültür, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğunun geçmişini, bugününü ve yarınını da kapsayan bir tanımlamadır.
Halk, aynı ülkede yaşayan, aynı kültür özelliklerine sahip olan 'yaşayan' insan topluluğudur. Millet, yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan belli özelliklerdeki insan topluluğunu da kapsar. Milletten farklı olarak halk bir yörenin, bir şehrin, bir ilçenin, bir beldenin, bir mahallenin, bir köy ya da kasabanın hatta bir apartmanın ya da evin insanlarını genel olarak ifade etmeye yarar. Aynı devletin vatandaşı olanlar bir tek halk değildir, millet bu tanıma girer.
Hüseyin Nihal Atsız halk'tan millet'i özellikle ayırır. İnsanlığın tarihi gelişimi ve ilerlemesi sonucu şuurlu kitlelere millet denilebilir.
"İnsan olgunlaşmasının toplum hayatındaki son durağı 'millet' ve 'devlet'tir. 'Millet', bağımsız yurdu olan teşkilâtlı bir topluluktur. Asırların kuvvetli fikir akımı olan milliyetçilik bu kelimeden çıkar.
Son zamanlarda, solculardan başlayarak yavaş yavaş herkese, hatta resmî şahsiyetlere de yayılan bir tabirle 'millet' yerine 'halk' kelimesinin kullanıldığını görüyoruz.
Komünistler 'millet'i kabul etmedikleri için ve bu kelimeden ürkmeleri dolayısı ile 'halk' kelimesini kullanırlar. Aşırı sosyalistlerde de aynı eğilim vardır. Fakat bu iki kelime eş anlamda değildir. Şemseddin Sami 'halk' kelimesinin 'Kamusı Türkî' adlı mühim eserinde “insanlar, cemiyeti beşeriyye, umum, cemaat, güruh, kalabalık” diye açıklar. Bu günün ebedî dilinde ise bu kelime “milletin bir parçası” yahut “aşağı tabakası” yerine kullanılır, “İstanbul halkı” veya “Orta Anadolu halkı” dediğimiz zaman İstanbul’da veya Orta Anadolu’da doğan yahut oralarda yaşayan insanlar anlaşılacağı gibi “halktan bir adam” deyiminde de aydın olmayan, aşağı seviyede bulunan kimse kastedilir. Son zamanlarda sık sık görülen “halk çocuğu”, “halktan yetişme”, tabirleri de aynı manadadır. Halk=millet demek olsaydı “halktan yetişme”, “halk tabakası” sözlerine lüzum kalmazdı. Herkes zaten milletten yetişme olduğu için bu türlü sözler lüzumsuz olurdu. Bundan başka “halk” yalnız o an için mevcut olan topluluktur. “Millet” ise her üç zamanda da vardır ve “millet” bir “var olma Şuuru”nun da ifadesidir. Şimdi, insanlığın son merhalesi olan şuurlu, inançlı ve istekli “millet” dururken onu kaldırıp yerine şuursuz, her kalıba girmeye elverişli, ham madde halindeki “halk”ı koymakta ne mana var?’’ (Hüseyin Nihal Atsız).
Etnik tasavvurların modern ulusların oluşumunda hiçbir önemi yoktur. Fransa Kelt, İber ve Cermen’dir. Almanya Cermen, Kelt ve Slav’dır. İtalya etnografının en kararsız olduğu ülkedir. Galyalılar, Etrüskler, Pelasgarlar, Yunanlılar ve başka birçokları çözülmez karışımla kesişmiştir. Britanya adaları, oranlarının tek tek bulunması zor olan Kelt ve Cermen kanı karışımı taşır. Ulus bir hissiyat, ruhani bir ilkedir. İki şeyden oluşur, biri ortak zengin bir hatıralar mirasına sahip olmak, diğeri birlikte yaşama arzusu ve iradesidir. Fransız düşünürler milleti ortak mazi, kültür kadar birlikte yaşama iradesi ve gelecek vizyonuna sahip topluluk olarak tanımlar. Buna göre, milleti yaratan şey, “birlikte acı çekmiş, sevinmiş ve birlikte umut etmiş olmak”. O halde Fransız ihtilalinin düşünürlerine göre, milleti, ortak bir maziye sahip olan ve gelecekte de birlikte yaşama arzusuna sahip olan insanlar topluluğudur. “insan, ne ırkının, ne dilinin, ne de dininin, ne de nehirlerin izlediği yolun, ne de sıradağların yönünün eseridir. Sağlam duygulu ve sıcak kalpli insanların bir araya gelmesi manevî bir şuur yaratır ki, buna millet denir. Maziden kalan müşterek zafer ve yeis mirası; istikbalde gerçekleştirilecek aynı program; beraber sevinmiş olmak, beraber aynı ümitleri beslemiş olmak. Milleti açıkça“bir ruh, bir manevî prensip” olarak tanımlamakta. Bu “ruh” yahut “manevî ilke”, biri geçmişte, öteki ise içinde yaşanılan zamanda bulunan iki unsurun birleşmesiyle oluşur. Milleti oluşturan insanları birbirine bağlayan bu sübjektif bağlar arasında, mazi, hatıra, amaç, ideal, istikbal, ülkü birliği gibi hususlar yer almaktadır.
Aynı ülke toprağı üzerinde yaşayan, benzer koşulları paylaşan insanlar arasında bir biz duygusunun, bir birlik ruhunun ve bir dayanışma duygusunun olmasıdır milletleşme. Aşiret, boy, soy, klan ve kabilenin geride kalması, bir ortak üst kimlikte buluşmaktır. Ortak geçmiş, ortak dil ve ortak kültür üzerine bina edilmiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu da benzer tanım yapmıştır. Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğunu söyler. Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayan, dil, ırk ve din gibi düşüncelerle yapılacak her türlü ayrımı reddeden, birleştirici ve bütünleştirici bir anlayışı temsil eder. Millet müşterek bir kültüre ve müşterek bir hedefe sahiptir. Millî bütünlük devletin sağlamlığı bakımından çok önemlidir. Millî bütünlüğe sahip devletler karşılaştıkları krizleri çok daha kolay atlatabilirler. Buna karşılık millî bütünlükten yoksun devletler, bir kriz karşısında dağılma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar.
Mevcut bir devletin insanları arasındaki bağlar zamanla gevşer ve bu insan topluluğu millet niteliğini kaybetmeye başlarsa, bu devletin yakında yıkılabileceğini veya parçalanabileceğini düşünülür. İstiklal marşımızın şairi millet olmanın önemini bu nedenle çok vurgular. Eğer milleti oluşturan farklı etnik veya sosyal grubun milletin ortak değerlerini kaybetmesi, her grubun kendi menfaatinin peşine düşmesinin milli bütünlüğü bozacağını, onunda yıkıcı olduğunu veciz sözle dile getirmiştir. Milletler, Topla Tüfekle, Zırhlı İle Ordularla, Tayyarelerle Yıkılmaz. Ancak Aralarındaki Rabıtalar (Bağlar) Çözülerek Herkes Kendi Başının Derdine, Kendi Menfaatini Temin Etme Kaygısına Düştüğü Zaman Yıkılır. (Mehmet Akif Ersoy - 19 Kasım 1920).
Çiçero bunu vatandaşların menfaatini ayrıştırmak değil, hepsini aynı hak etrafında toplamak en yüce devlet adamlığı ve iyi vatandaş bilgeliğidir der. Smith, Gelner, Hobsbawn gibi milliyetçilik kuramcılarına göre, milliyetçiliğin iki yüzü vardır. Bir yüzü ile bölücü, öteki yüzü ile bütünleştirici, birleştiricidir. Devlet kuramamış etnik grupların elinde ayrılıkçı, devlet kurmuş milletlerin elinde bütünlükçüdür. Siyaset kimlikleri ayrıştırmadan hak ve adalet için mücadele eden tüm toplumu kucaklayan dil kullanmalıdır. Şuursuz kalabalık ve halk yığınları yerine, ortak milli ruha sahip, birlikte yaşama iradesine sahip ve ortak gelecek tasavvuruna sahip millet yapmaktır marifet. Halk değil millet olmalıyız. Türklük maddenin çekirdeği, Türklerle kaderini birleştirenler elektronlar olarak milleti husule getirirler, bir bütünün ayrılmaz parçasıdır.
Bir insan topluluğunun sürü olmaktan çıkıp bir devlet kurabilmesi için, bu topluluğu oluşturan insanların birbirlerine birtakım bağlar ile bağlanmış olması gerekir. İşte birbirlerine birtakım bağlar ile bağlanmış insanlardan oluşmuş topluluğa millet denir. Şuursuz halk kitlesi yığın, şuurlu fertlerden oluşan toplumlar millet olabilirler. Kitle psikolojisi sürü davranışına benzer, yönetmek ve yönlendirmek kolaydır. Cemil Meriç tanımıyla yığını kolayca kandırabilirsiniz, duyguları hiç bir temele dayanmaz. Yığın düşünmez, maruz kalır, nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre. Ateşi yükselince aslanlaşır, nöbet geçirince her mukaddesi unutuverir. Yığınlar için çobansız rahat edemeyen kaz sürüsü der Cemil Meriç. Hükmetmek ve gütmek isteyenler halk olarak yığınlara taliptir, o nedenle birleştiriciler millet der.