Peşaver, Pakistan’da, Hayber-Pahtunhva eyaletinin merkezi olan bir kent. Coğrafî olarak Kâbil Irmağı’nın kolu Bara kıyısında, Lahor’un 385 km kuzeybatısında. Ünlü Hayber Geçidi’nin 15 km güneyinde yer alan kentin tarihte stratejik yeri her zaman önemli oldu. Peşaver' in anlamı, ‘sınır kenti’ demektir. Afganistan’la Pakistan arasındaki sınırda bir şehirdir. İpekyolu’nun önemli duraklarından biridir.
ABD, Suudi ortak yapımı, Pakistan istihbaratı eğitimli Taliban Peşaver’de örgütlenip, değişik isimler altında olsa da Pakistan’da sorunlara neden olmayı sürdürüyor.
Pakistan’da eğitilen Taliban, toplumsal dokuya sinmiş, o dokuyu bozmuş, ideolojik altyapıyı derinleştirdikçe Pakistan Talibanı da o yapıdan doğmuş. Bölgede devlete olan vatandaşlık bağlılığı yerine çeşitli aidiyet duyguları ön planda. Suç ve terör örgütleri, uluslar arası casusluklar için mümbit bir arazi oluşturulmuş. Sivrisinek üretmek için bataklık gerek değil mi? Yasaların ve devlet otoritesinin olmadığı, bombaların patladığı, yanlış verilmiş bir din eğitimi ile üretilen katillerin birbirine kırdırıldığı bir bölge haline getirilmiş. Toplum mühendisliği projesinde yeri büyük.
Pakistan ve Türkiye üzerinde ABD kaynaklı paralel uygulamalar geleneği hep vardır. Yeşil kuşak projesi, darbeler, vb. örnekler geliyor şu an aklımıza. Genellikle eş veya yakın zamanlı olarak bu iki devlete birden uygulanır bunlar... Örneğin ülke yönetimleri Türkiye ve Pakistan'da askerî darbe ile gelen devlet başkanlarının kankalığından sonra kadın başbakanların kankalığına doğru bir geçiş süreci yaşamıştı. Kenan Evren ve Ziya Ül-Hak dostluğunun, sonraki dönemde Tansu Çiller ile Benazir Butto 'ha evrilmesi tabi ki hoş bir durumdu. Hoş olmayan ise bu iki ülkenin de ,yine aynı anda ,içine çekildiği tuzak.
Şunu demek istiyorum; 11 Eylül sonrası elindeki çekiçle tüm fincancı dükkanlarındaki hoşuna gitmeyen kulpları çekiçle tamir etmeye kalkarken, Pakistan'ı Afganistan'a karşı NATO şemsiyesi altında üs bölgesi olarak kullanan oğul Bush, Peşaver üzerinden 'Cive Pakistan'a kamburu bindirmiş oldu. Pakistan, teknolojisi ile Hindistan'la atbaşı rekabet eden bir ülke iken, Afganistan'dan aldığı ağır göç yüzünden belini doğrultamaz duruma geldi. Terör örgütleri ve casusların cirit attığı kontrolsüz göç bölgesi dost ve kardeş ülkeyi kalkınma konusunda ümitsiz, çok nüfuslu, fakir, cehaletin kol gezdiği bir duruma getirdi. Bu durum size de tanıdık geldi mi?
Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan'ın Suriye'ye girmesi için ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton tarafından Türkiye'deki bir resepsiyonda ayaküstü nasıl sert şekilde baskılandığını kamuoyu nedense gözden kaçırmıştı o günlerde... AK Parti gibi çiçeği burnunda bir partide, mazisi Millî Görüş geleneğinden gelen bir tabanı Suriye'ye girip savaşmaya ikna etmek zordu o günlerde. Üstelik Erbakan Hoca'nın "Günün birinde mesele Suriye olursa, bilin ki mesele Türkiye'dir, Büyük İsrail için Suriye parçalanmak isteniyor. Bu bir Siyonizm projesidir." sözleri henüz AK Parti tabanının kulaklarında çınlıyordu. "Van minut" diyerek İsrail'e düşman olmuştuk da, tarihte eşi ender görülür biçimde İsrail'in düşmanı Suriye'ye de düşman olmuştuk birdenbire... Sıfır sorundan sonsuz soruna doğru giden bir dış politika... "Düşmanımın düşmanı dostumdur" yerine "Birbirine düşman olsalar da ben ikisine düşmanım" diyen müthiş strateji (!).
Sonuç olarak günümüze gelirsek;
Genelkurmay İstihbarat Eski Başkanı (E) Korgeneral İsmail Hakkı Pekin "Türkiye, hızla bugünkü anlayışla Pakistanlaşırken, Hatay’dan Afrin’e kadar bir çizgi çekin, o çizgi de Peşaverleşiyor. Bu Peşaver Sendromu, bir süre sonra korkarım Hatay’ı da içine alacak.” dedi.
Türk dostu Pakistanlı devlet adamları Peşaverleşme tehlikesi için Türkiye'yi bu konuda uyarıyor; "Bizim düştüğümüz yanlışlara düşmeyin" diyorlar.
Akıl odur ki başa geleceği bile,dağ odur ki dağın ardını göre demişler. Bizi Ortadoğululaşmaya doğru sürükleyen, borç sarmalıyla boğuşturan dolaylı harcamalarla birlikte 83 milyar doları(*) geçtiği hesaplanan Suriye politikası konusunda devlet aklımız ne düşünüyor acaba?
Bu konuya, yalnızca Ümit Özdağ'ın sorumlu bir Türk Aydını olarak eğilmiş olması yeterli mi? Toplumsal bilinç düzeyimiz ne durumda? İskender Öksüz Hocamın bir yazısının başlığını hatırladım nedense birden: Boş zamanlarımda Milliyetçilik Yaparım.
(*) Geçici Korunan Suriyelilerin Türk Ekonomisine Etkileri, 21. YYTE Özel Rapor, Prof. Dr. Mehmet Alagöz.