Köpeğim Karabaş'ın ısrarla yuvasından çıkmadığını fark edince biraz da zorlayarak dışarıya çıkardım. Acı içinde inleyince bir gariplik olduğunu fark ettim. Vücudunu yoklayınca sırt dersinde adeta yüzülmüşcesine derin bir kesiğin olduğunu fark ettim.
Hafta sonuydu. Belediyenin ilgili birimlerini aradım ancak her yer kapalıydı. İki günü beraberce acı çekerek geçirdik. Nihayet pazartesi oldu, hayvan hastanesine götürdüm, ameliyat edilerek derisi dikildi, eve döndük.
Dikişlerini kaşıdığı için sürekli kanatıyordu. Adeta panik haldeydim. Veteriner bir dostumdan yardım istedim. Patilerine çorap geçirmemi tavsiye etti. Çünkü dokunma duyusunu kaybedeceği için artık yarasını kaşımak istediğinde patileri ile boşluğu kaşıyor olacaktı. Patilerini önce ince katmanlı sünger ile sardıktan sonra çorapları giydirdim. Bu çözüm harikaydı ve çok rahatlamıştım.
Takriben bir ay boyunca evimizin çatısında sürekli pansuman yaparak nihayetinde iyileşmesini başardık. Onun tedavisi boyunca içine düştüğüm çaresizlik bana rahmetli annemin yoğun bakımdayken yaşadığım çaresizliği hatırlatmıştı.
Belediye bir gün diğer sokak köpekleri gibi onu da sokak köpeği sanıp hayvan barınağına götürmüş. Bu durumlarda belediye ekipleri köpekleri götürüp gerekli aşıları yapıp yine aldıkları yere getiriyorlar. Karabaş için de aynısı yapılmış ancak dönüşte belediye aracından atlayarak kaçtığı için tekrar dönememişti çünkü köpekler ait oldukları yerlerden uzaklaşınca çişlerini bıraka bıraka gittikleri için dönüşte de bıraktıkları kokularını takip ederek geri dönebiliyorlar, Karabaş giderken bunu yapamadığı için dönememişti zavallı.
Hayvan barınağından Karabaş'ın arabadan atladığı bölgeyi öğrendim. Günlerce gece gündüz arabamla, kokumu alması için camları da tamamen açarak sokak sokak, cadde cadde dolaştım maalesef buluşamadık. Aradan yaklaşık on sene geçti, ne zaman Karabaş'ıma benzeyen bir köpek görsem arabamı sağa çekip iner bakarım. Belki kendimi kandırıyorum ama kayıtsız kalıp hala "artık o yaşamıyordur" demeye de kıyamıyorum.
15 Temmuz hain kalkışma günü, evime yakın, yönetiminde olduğum bir derneğin ofisinde çalışıyordum. Bu arada savaş uçakları alışılmadık yüksek sesler çıkararak Üsküdar ve Boğaziçi Köprüsü semalarında uçuyorlardı. Bir ara masanın altında yumuşak bir şeyin bacaklarıma sürtündüğünü hissettim, bir de ne göreyim; bizim Karabaş... Belli ki olağanüstü sesten korkmuş, beni arayıp bularak sığınma ihtiyacı duymuş, dalgınlığım sırasında masamın altına sinerek kendince güvenli bir yerde güvendiği insanın yanına sığınmıştı.
Sokak köpeklerinin "uyutulmasını" savunan; önce insan olmayı dahi başaramamış ama milletvekili olmuş "mahlukların" canilik çabaları bana Karabaş'ımı hatırlatarak böyle bir yazıyı kaleme almama vesile oldular. Canilere ithaf ediyorum...