HDP, ABD Başkanı Biden'in 1915 Ermeni meselesini "Soykırım" olarak nitelendirmesine destek veren basın açıklaması şöyle;
"Ermeni soykırımı utancıyla yüzleşin" dedikten sonra "106’ncı yıldönümünde bu toprakların kadim halkı olan Ermenilere karşı gerçekleştirilen soykırımı, yaşanmış olan büyük felaketi ve insanlık trajedisini yüreğimizde hissediyor, katledilenleri saygı ve rahmetle anıyoruz." şeklinde devam ediyor. Bu ifadeleri kime karşı kullanıyor, Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türk milletine.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan bir partideki cürete bakamısınız, ancak Ermenistan'ın başkenti Erivan meydanında yine bir Ermeni partisi gibi "Ermeni soykırımı utancıyla yüzleşin" ithamında bulunabiliyor.
Ermeni ağzıyla yazılmış böyle bir metin; İstiklal Savaşı öncesinde İstanbul'u işgal edip, gemilerini Boğaz'da demirleyip namlularının da Dolmabahçe Sarayı'na çevrilmiş olmasına alkış tutan azınlıklar tavrıdır ki; onların sonları ne olmuşsa HDP'nin meclisimizdeki siyasi varlığının akıbeti de o olmalıdır.
HDP'nin kurumsal varlığının aslında hangi niyetler üzerine inşa edildiği/oturtulduğunu anlayabilmemiz için yukarıda kalleşçe kaleme alınıp Türk milletinin kafasına kafasına indirme cüretinden sonra başka daha ne gibi hainliklerini beklemeye devam edeceğiz. Biden denen adam "Sizin meclisinizde grubu olan bir partiniz bile benimle aynı düşünüyorken yani kendi insanlarınızı bile yeterince ikna edememişken benim sözlerimi iftira olarak değerlendiremezsiniz" dese ne diyebiliriz.
Tarihçi falan değilim ama tarihin en az son kırk yılına şahit olmuş birisi olarak diyorum ki; o metin aslında HDP'nin gizlenen varlık nedenini açıkça deşifre etmiş oluyor ki; o da hiç şüphesiz "Büyük Ermenistan"ın hayaline matuf bir organizasyon olduğudur.
"Ermeni soykırımı utancıyla yüzleşin" cümlesinden her Türk vatandaşının çıkarması gereken sonuç bu olmalıdır.
Planlanmış şekilde suni olarak Kürt ayrımcılığı inşa edilerek, onun üzerinden silahlı unsur olarak dağlarda PKK, siyasi uzantısı olarak da geçmişte değişik isimlerle de olsa bugün için HDP olarak mecliste yer almışlardır. Bu iç içe geçmiş silahlı ve siyasi organizasyonu bizatihi Ermeniler üzerinden başarmaları mümkün değildi, zira Anadolu coğrafyasında yeterli sayıda Ermeni yoktu ama onlar için her türlü tahrik ve suiistimallerle motive edebilecekleri Kürtler vardı ve maalesef oy hesabı yapan diğer partilerin siyasi körlüğü, Ermeni terör örgütü ASALA'nın tasfiye edilerek hemen akabinde yerine PKK'nın kurulmasındaki amacı sorgulayamadılar. İşte bunun içindir ki hiç bir zaman HDP'ye PKK'nın terör örgütü olduğu söyletilemeyecektir.
12 Eylül 1980 sonrası ABD'nin "Bizim çocuklar" dediği cuntanın belki de birilerinin yine çocukları olma hasebiyle bölge insanımızı yani Kürt vatandaşlarımızı öteleyip kakalayarak, hor görüp aşağılayarak sergilenen kasti tutum ve davranışları ile devletine ve milletine küstürülerek bir kısmı da asileştirilerek Asala terör örgütü yerine kurulan PKK için yumuşak karın oluşturup, onun üzerinden kırk yıldır süre gelen bir problemin devamına neden oldular.
Malesef 12 Eylül 1980 cuntacılardan sonra gelen siyasi yönetimlerden özellikle Turgut Özal'ın "Federasyon tartışılabilir" demesi, Recep Tayyip Erdoğan'ın BOP projesi dahilinde, açılımlar paralelinde "Osmanlı'da da Kürdistan vardı, Diyarbakır BOP'un önemli bir merkezi olacak, 1915 yılında olanlar için Ermeniler den özür dilerim" şeklindeki hesabı kitabı yapılmadan söylenmiş sözler ASALA Ermeni terör örgütü yerine kurulan PKK ve onun meclisteki siyasi tamamlayıcı olan HDP üzerinde "Az kaldı başaracağız" duygusunu motive eden ifadeler olmuştur.
Yani demem o ki; daha önce değişik isimlerle kurulup kapanan ve son hali HDP ile varlığını sürdüren siyasi organizasyon her ne kadar "Kürt inisiyatifi" şeklinde zihinlere nakşedilmiş olsa da; tamamen ve tamamen ASALA Ermeni Terör Örgütü tasfiye edilerek yerine ikame edilmiş PKK'nın meclisteki siyasi uzantısı olduğunu düşünüyorum.
Dolaysıyla her şeyden önce HDP'nin niçin kapatılması gerektiği argümanını bu gizlenen varlığı üzerinden anlatmak gerekir ki; ancak o zaman Kürt kökenli vatandaşımızın HDP seçmeni olmaktan vazgeçmeleri sağlanabilir. Daha önce benzerlerinde olduğu gibi HDP de kapatılırsa yerine kurulacak partinin oyunun sekiz milyon olabileceğini tahmin etmemek siyasi geçmişimizi bilmemek demektir. Yani her kapatılma sonrası kurulan her yenisi bir öncekinden daha ayrımcı ve daha güçlü oluyorsa; yine aynı şeyi yaparak HDP kapatılsın demenin ne anlamı var. Hadi bakalım, yine kapatılsın diyelim ama bu talebimiz "Ermeni soykırımı utancıyla yüzleşin" şeklindeki Ermeni emellerini gerçekleştirmek isteyen PKK terör örgütü ile iç içe geçmiş bir organizasyon olduğu üzerinden olsun.
Son olarak diyorum ki; eğer HDP kurumsal olarak "Ermeni soykırımı utancıyla yüzleşin" deme cüretinde bulunmuşsa; kendini T.C Devleti'ni kuran parti olarak gören CHP'nin artık HDP'yi koruyan ve kollayan tavrına son vermelidir.
Unutmayalım ki; büyük Ermenistan hayalini kuranlar Kürt vatandaşlarımız üzerinden etnik ayrımcılık yaparak bunu siyasal Kürt hareketiymiş şeklinde gösterme mühendisliğinin ürünü bugünkü PKK/HDP aşamasına gelinmiş olmasının önünü açan, 12 Eylül 1980 cuntası tarafından kapatılan CHP'ye ikame olarak kurulan, Erdal İnönü'nün genel başkanı olduğu SHP dir. SHP listesinden sözde Kürtleri temsilen seçime girip kazanarak meclise giren vekiller sonra istifa edip kendi partilerini kurmuşlardı. Maalesef CHP geleneği böyle kol kanat germe inisiyatifi yüzünden ASALA Terör Örgütünün yerine kurulan PKK'nın etnik Kürt ayrımcılığı şeklinde zihinlere dayatılan siyasal hareketin kurumsallaştırılmasına vesile kılınmıştır. CHP'nin yine HDP üzerinden benzer hataları tekrarlamaması gerekir diye düşünüyorum.
Biden'in ithamı karşısındaki acziyet
Madem ki bir gün önce Biden ile görüşülmüştü, Biden'nin egosunu tatmin etmesi mi beklendi? O alçakça ithamını henüz yapmamışken yapılan telefon görüşmesi sırasında tam da konjonktürün müsait olduğu bir süreçte "One minute" postası konamaz mıydı? Bunun için ille de seçim arifesinde olmamız mı gerekiyordu?
Kırk yıldır hiç bir ABD başkanı doğrudan bu alçakça ithamda bulunmaya cüret edemeyip sadece Biden etmişse; bizim hangi zafiyetimizden güç alarak bunu yapabilmiştir, sorgulamamız gerekmez mi? Nedeni S-400 falan filan diyenler olabilir ama geçmişte haşhaş ekmemiz yasaklanmış, Kıbrıs Barış Harekatı nedeniyle silah ambargosu konmuş ama zamanın iktidarları bu yaptırımları takmayarak İncirlik üssünü kapatma örneğinde olduğu gibi gerekeni yapmışlar, buna rağmen ABD başkanlarının hiç birisi soykırım ithamında bulunmaya cüret edememişlerdi. Tarihin AKP ile başladığını sananlar o tarihi duruş ve kararları bilmezler.
Şahsi kanaatim o ki; Trump'ın daha önce Erdoğan'a gönderdiği mektubun muhtevası ile yaptığı tehditi bu sefer yine aynı muhteva ile Biden telefon görüşmesinde yapmış olabilir. BOP eş başkanlığını kabul etmek, Papaz'ı vermek, Trump'ın mektubunu alıp ama gereken cevabını verememek gibi aslında birden çok sarı öküzü teslim ederek bugünlere gelinmesi, önünü açtığımız kaçınılmaz son değil miydi? Şimdi ise devamı isteniyor.
Yeni atanan aile bakanının ilk icraatına gafla başladı
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle makamına sembolik olarak oturttuğu çocuğu takdim ederken canını en çok acıtan tarafı (koruma altında) ile tanıtıp ifşa edebilecek kadar bir hamlığı yine bu özel çocuklardan sorumlu bakanın yapmış olması ne kadar büyük bir talihsizlik değil mi?
Önceliği, davet ettiği çocuğa ve onu nasıl onurlandıracağına değil, çikolatayı özne yapıp ramazan ve oruç üzerinden "imani" hassasiyetinin ne derece "kuvvetli" olduğu mesajını vermeye yönelikti. Vay be; ne kadar da dini bütün bakan değil mi?
Sanki bir çocuk sadece çikolata ile sevindirebilirmiş gibi "Ramazan nedeniyle çikolata veremediğinden" bahisle bakanlığının ilk icrasında büyük bir skandala imza atarak çok basit bir programı ellerine yüzlerine bulaştırmış oldular. Koskoca bakanlıkta, o çocuk için yaşına uygun bir oyuncağın alınmasını akıl edemeyecek ne kadar da nasipsiz varmış.
Esas mesele nedir biliyor musunuz? O törenlerin mana ve öneminden o kadar yüksek düzeyde nefret söz konusu ki; mesajlarını ancak bu şeklide veriyorlar. Söz konusu bakan buna ilişkin içinde bulunduğu psikolojik halini bir anlamda dışa vurmuştur.
Dolayısıyla, Cumhuriyet değer ve kazanımlarına atıf yapan milli bayramlarımız dahil tüm sembolik hatırlatmalar siyasal İslamcı vesayeti hakim kılma mücadelesi veren AKP ve yandaşları için şimdilik kerhen hatırlanan, gereği yapılan şeyler olup, uzun vadede de tamamen uygulamadan kaldırmayı düşündükleri hususlardır. Peki buna güçleri yetecek mi? Elbette hayır.
Her üç kâğıtçı ve dolandırıcı niçin hatırlı bir AKP'liye yanaşır?
Birisi yürüyüşe çıksa, S.Soylu'nun evinin önünden geçerken yorulsa dinleneyim diye bir kenara çömelse polis hemen "Hayırdır hemşerim, ne işin var burada" der değil mi? Ama SS büyük dolandırıcıyı makamına buyur edip ağırlamış, belgelerle sabit olduğu halde "Ben o dolandırıcıyı tanımıyorum bir işim olmamıştır" diyor.
1990'lı yıllarda köy derneğimiz adına köyümüzün yol sorunu için bir milletvekili aracılığı ile zamanın Köy İşleri Bakanlığı'na ulaşmak istediğimde bugünkü malum dolandırıcının SS'nin odasındaki gibi oturma pozisyonunu alabilmem için kapısında beş saat beklemiştim.
Sayın SS o oturma pozisyonundaki adamı ya çağırmışsındır, ya da bir şey istediği için "gel" demişsindir ama kesinlikle geçerken uğramış gibi bir durumun söz konusu olmadığı aşikar.
Ben bir vekil kapısında randevum olduğu halde beş saat beklemişken; ne tesadüf bir de baktınız ki odanızın bacasından tam da koltuğun üzerine bir adam düşmüş, üstelik de kare ceketli ve ne kadar da sizdenmiş değil mi(!)