Nihayet tam 17 ay aradan sonra Tarım ve Orman Bakanlığı, taklit veya tağşiş yapıldığı kesinleşen 371 firmaya ait 559 parti ürünü kamuoyuna açıkladı.
Hileye konu başlıca kategoriler olarak; et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, sıvı yağlar, bal çeşitleri, takviye edici gıdalar ve çikolatalar öne çıkıyor.
İncelendiğinde görülecektir ki; defalarca bu listelerde yer alan bazı firmalar korkuyu üzerlerinden atmışlar ve cezayı ödeyip alıştıkları yöntemle üretimi sürdürmeye karar vermişler. Utanma duygusunu aşanlar arasında taklit/tağşiş yapmaya mevcut markası ile devam edenler olduğu gibi yeni bir firma ismiyle üretimi sürdürenlerin de bulunduğu tahmin ediliyor. Müşteri durumundaki işletmelerin satınalma yöneticileri için her iki durumdan da habersiz olmak söz konusu değildir. Eğer perakendeciler ve kullanmak üzere satınalma yapan imalatçı işletmeler yeterli hassasiyeti gösterselerdi yine de bu üretimler devam edebilir miydi ?
Örneğin, daha önce de birkaç defa bu listelerde gördüğümüz bir sızma zeytinyağ markası bazı ulusal zincirlerimizin raflarında yer almayı, hatta kampanyalara girip orta teşhirlere çıkabilmeyi başarmaktadır. Krem peynir ve kaşar peynir kategorilerinde aynı durumu bir başka zincirde izlemek mümkün olabilmektedir.
Daha fenası, bir perakendecinin kendi markasına ait dana kıymada tek tırnaklı eti (at ve eşek) çıkması sıradan bir olay gibi görülemez. Bunu resmi kurumdan önce perakendecinin bulması ve gereken tedbiri alması gerekirdi. Zira yeteri kadar tüketici şikayeti ile de uyarıldıkları internet ortamında izlenmektedir.
Kamuoyu duyurularının başladığı 2012 yılından önce müşteri durumundaki işletmeler kendi önlemlerini alırlardı. Kalite kontrol birimleri marifetiyle bir ürüne rafta yer vermeden önce ve devamındaki belli aşamalarda bağımsız laboratuvarlardan alınan raporlara göre gereken yapılırdı.
Şimdi ise ilgili Bakanlık 50 sayfa listeyi sergilemesine rağmen gereken o basit işlem kolay gerçekleşemiyor. İşlem dediğim de sadece hileli ürünü raftan kaldırmaktır.
Diyelim ki kategori yöneticisine ait olan bu görev aksadı, peki böyle önemli bir haber şirket üst yönetiminin gözünden kaçabilir mi ?
Tüketicinin bu listelere fazla ilgi duymaması da hile yapanlar için uygun bir ortam hazırlıyor. Ancak ekonomik zorluklar nedeniyle alım gücü azalan tüketicinin sırf düşük fiyat sebebiyle bu kötü niyetli girişimcilerin ağına daha kolay düştüğünü unutmayalım. Yani olay çok boyutludur. Halkın satınalma gücünün artırılması da bu mücadelenin kazanılması şartlarından biridir.
Hileyi yapanların üst gelir grubu için de uygulamaları bulunmaktadır. Manda yoğurduna manda sütü koymayan ve sağlık sorunu yaratmadan sadece cepteki parayı çeken üreticilerdir bunlar. Yine de buna şükredecek duruma geliyoruz; zira enerji içeceklerindeki ilaç etken maddesi sildenafil ölüme kadar götürebiliyor.
Müslümana domuz eti yedirmek de sıradan hale gelmiş durumdadır.
Ülkemizin her yerine yayılan tağşiş olayları için, yerel medyaya da önemli görevler düşmektedir. Tekirdağ, Diyarbakır, Adana, Mersin, Çorum, Hatay, Antalya, Ankara, İzmir, Kayseri, Denizli, Afyon, Konya, Kırklareli, Çankırı ve Erzincan illerinin yerel medya kuruluşları bu sahtekarları sokağa çıkamaz hale getiremezler mi ?
Hile yoluyla 200 bin lira kâr eden bir firmaya kesilen 50 bin liralık cezanın caydırıcı olmadığını artan firma sayısından açıkça görmekteyiz. Geldiğimiz nokta; tam bir ahlaki çöküntüdür !
O zaman bu fiili tekrarlayanlar için ‘hapis’ cezası ve ‘gıda sektörü faaliyetinden men edilme’ işlemleri mutlaka uygulanmalıdır. Başka türlü bu hilelerin azaltılması mümkün değildir.
Gıdalarda yapılan taklit/tağşiş tüketiciyi aldatma eylemi olması yanında, haksız rekabete de yol açmaktadır. Bundan olumsuz etkilenen dürüst üreticinin hile yapan rakibini ihbar etmesi etik dışı bir davranış değildir. Hem tüketici sağlığını hem de kendi markasını korumaya yönelik anlamlı bir hamledir.
Burada altını çizmem gereken bir başka konu; koyun ve keçi peyniri içindeki inek sütünün tağşiş sayılmaması gerektiğidir. Zira piyasada yüzde yüz koyun ve keçi sütünden üretilmiş peynire rastlamak neredeyse imkansızdır. Önemli olan koyun ve keçi sütü oranının ambalaj üzerinde belirtilmesidir. Tağşiş sayılabilmesi de, bu sütlerin belirtilen orandan az kullanıldığının tespitine bağlıdır.
Elbette tüketiciyi korumak kadar; üreticiyi de, perakendeciyi de korumak vicdani sorumluluktur. Raftaki son kontrolden başlayacak olursak; en önemli hakemin tüketici olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bakımdan;
Uygunsuzluğun tespitinde ilgili Bakanlık tarafından yürütülen denetimlerin yanında, tüketiciler tarafından yapılan CİMER, Alo 174 Gıda Hattı ve Whatsapp (0501 1740174) gıda ihbar hattı başvuruları büyük önem taşımaktadır.
Her şeyi devletten bekleyemeyiz, beklediğimiz kadarını söylüyoruz zaten…
Taklit/tağşiş listeleri üç ayda bir açıklanmalı, aynı zamanda her birey de üzerine düşeni yapmalı ve sivil toplum ile kamu arasında önemli bir işbirliği gerçekleşmelidir.