Hukuk bir gün raftan iner...

Ruhittin SÖNMEZ

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen mahkeme kararından sonra bir kere daha "Türkiye’nin demokratik bir ülke olup olmadığı" tartışılıyor.

Devleti yöneten siyasi gücün her kademe yargı birimleri üzerinde mutlak bir denetimi olduğu vurgulanıyor.

Yasama ve Yürütme erklerinden sonra Yargının da aynı kişide birleşmesinin sonuçları üzerine yorumlar yapılıyor.

"Mahkemeye bu kararı aldıran siyasi aklın" neleri planladığı, İmamoğlu’nun siyaseten yasaklanmasının siyasi amacının ne olacağı anlaşılmaya çalışılıyor.

Kararın, "6’lı Masanın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağını etkilemek için mi yoksa İstanbul Belediyesini yargı darbesiyle ele geçirme maksatlı mı verildiğine" dair kafa yoruluyor.

Çünkü artık herkesin "özellikle siyasi davalarda yargının talimatla karar verdiği" gibi bir kanaate sahip olduğu görülüyor.

Bu çok tehlikeli ve üzücü bir durum.

Çünkü adalet devletin temelidir. Bu temelin yıkıldığına inanan vatandaşların devlete olan sadakati ve inancı kaybolur.

Geçmişte de yargının siyasi etkilerle karar verdiği örnekler vardır. Fakat bu kadar yaygın, bu kadar göstere göstere, pervasızca ve hukuki bir kılıf bulma endişesi dahi taşımadan siyasetin yargı silahını kullandığı dönem az olmuştur.

Yine AKP döneminde “FETÖ yargısı” oluşturularak ordu, kurumlar ve siyasi yapının dizayn edildiğini görmüştük.

Şimdi “FETÖ yargısı” yerine oluşturulan “Hükümet veya parti yargısı” ile iktidarın kendisine engel gördüklerine yönelik bir silah gibi kullanılıyor olması (veya bu kanaati oluşturan eylem ve söylemler) devam ediyor.

Üstelik hiç olmadığı kadar anayasal ve yasal güvencelerin ortadan kaldırıldığı yargılamalar yapılıyor.

Daha da üzücü olan, Anayasa ve yasaların açıkça çiğnendiği bu eylemlerin sıradanlaşması ve neredeyse olağan karşılanmasıdır.

Hukukun rafa kaldırılmasını tartışacağımız yerde “mahkeme kararının kime yarayacağını” tartışıyor olmak bu öğrenilmiş çaresizliğin eseridir.

*   *   *

HUKUKA AYKIRILIKLAR SİSTEMATİK BİR HAL ALDI

Hukuka aykırı davranışlar, son 20 yılda, bir sistematik uygulama haline geldi. Bu sistem şöyle işliyor:

•  Belli davalar veya ihaleler öncesi kanunlar değiştirilir. 

•  Değiştirilemeyen Anayasa ve kanunlara uyulmaz. 

•  Fiili duruma hukuki durumun uydurulması istenir.

•  İşine gelmeyen mahkeme kararları uygulanmaz.

•  İşine gelmeyen yargı kararlarını alan hâkimler, yakınları hakkında soruşturma açan savcılar görevden alınır, sürülür, hatta tutuklanır. Muktedirlerin beklentilerine uyan hukuksuz kararlar verenler terfi ettirilir.

*   *   *

TÜRKİYE CUMHURİYETİ NASIL BİR DEVLET?

Mevcut veriler ışığında, Anayasamızda yazan açık hükme rağmen, "Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal, bir hukuk devletidir" diyemiyoruz.

Oysaki bu tanım devletimizi ayakta tutan sütunlardır.

Halen "Türkiye Cumhuriyeti birazcık demokratik, birazcık laik, birazcık sosyal ve birazcık da hukuk devletidir."

Dünya liginde saygın bir yerde olmak, vatandaşlarımızın huzurlu, mutlu ve refah içinde olması için ve içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılardan kurtulabilmemiz için hukukun üstün olduğu demokratik, laik ve sosyal bir devlet inşa etmek zorundayız.

*   *   *

NE KADAR HUKUK O KADAR REFAH

Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2019’da yaptığı araştırmasına göre, “Türkçede öğrencilerin üçte ikisi orta düzey ve altında. Bu öğrenciler deyimleri, atasözlerini, hiciv ve nüktelerdeki mesajları anlayamıyor. Neden-sonuç ilişkisi kuramıyor.”

Bu yüzden halkımızın çoğu hukuk, adalet, kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı gibi soyut kavramların ekonomi ve siyasetle sebep sonuç ilişkisini kavrayamıyor.

Oysaki "ne kadar hukuk o kadar ekmek" demek.

Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerinden uzaklaşılması toplumda, iç ve dış yatırımcılarda güven azalmasına yol açıyor. Yabancı sermaye girişi ve kalıcı yatırımları olumsuz etkiliyor. Bu da ekonomik dengeleri bozuyor. 

Hukuktan uzaklaşıldıkça yolsuzluk, hırsızlık ve usulsüzlük yapanların cesareti artıyor. Sade vatandaşın "adalet" duygusu zarar görüyor.

Yargının siyasallaşması sonucu hiç kimse özgürlüğü ve mal varlığı konularında kendisini güvende hissetmiyor.

Güvensizlik ve öngörülemezlik ekonomide gelişmeyi önlüyor.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, "bir ülkede hukukun üstünlüğü ilkesi ne kadar yerleşmişse o ülke o kadar refah içindedir."

Yani Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 117. sırada olan Türkiye’nin Küresel Refah Endeksinde 93. sırada olması tesadüf değil.

Hukukun üstünlüğü ilkesi "Her türlü eylem ve işlemin bağımsız ve tarafsız bir yargı denetimine tabi olmasını" gerektirir. Hiçbir kişi veya zümreye suç işleme imtiyazı tanınamaz.

"Hukukun üstünlüğü" kavramı "ülkelerin adalet sağlayabilme yeterliliğinin" bir ölçüsü. 

Hukukun üstünlüğü “devlet gücünün ve kurumların hukuk ile sınırlanması ve bunun üzerinde hiçbir güç olmaması” demek.

Hukukun üstünlüğü ilkesini yaşatan bir devlet olabilmek, hem dünyada saygın bir devlet olmanın ve hem de güçlü bir ekonominin olmazsa olmaz şartıdır.

Bu yüzden hukuksuzluğa tepki vermek ekmek ve refah istemek demektir.

Kendiniz için sussanız bile çocuklarınız için hukuksuzluklara tepki gösterin.