Bu konuda yaptığım araştırmalarda, yapılmayan ibadetler için, bir ceza hükmüne rastlamadım. Yaptığımız ibadetlerin yine yaptığımız ceza gerektiren durumlara kefaret olacağına dair de açık bir hüküm yok. Yani, dünyada yaptığımız ibadetler, ahirette alacak olduğumuz cezalarda doğrudan indirime gidilmesini sağlamıyor. Öyle ise ibadet niçin yapılır?
El cevap: Allah emrettiği için ibadet yaparız. Allah kitabında ibadetlerin yapılmasını hem emretmekte hem de sadece kendisi için yapılmasını istemektedir.
İbadetlerimizin başlıcaları Müslümanlar arasında, İslam’ın beş şartı olarak belirtilen namaz, oruç, haç, zekattır. Beşincisi inanmaktır ki Müslümanın olmazsa olmazıdır. Ayrıca, kurban kesmek, infak (yardım), sadaka vermek, hayır kurumları, çeşme, yol yapmak, vakıf kurmak da ibadetlerden sayılır.
İbadetle ilgili ayetlerde Allah, yalnız bana ibadet ediniz demektedir. Aracı koyarak ibadet ve dua edilmesini ise ayetleriyle yasaklamıştır. Allah’tan başkasına ibadet edilebileceğine dair bir ayet, emare, işaret yoktur. Bu ayetlerden biri olan En’am suresi 161. Ayet: De ki: ‘’Benim namazım da kurbanım da hayatım da ölümüm de alemlerin Rabbi Allah içindir.’’ Ve biz insanlar Allah’ın bu isteğine namazların her rekatında okuduğumuz Fatiha suresi 4. Ayetiyle ‘’İyyake na’büdü ve iyyake neste’in’’ (Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz) diyerek karşılık veririz.
Bilhassa bedeni ibadetler, İnsanların dünya da günlük ve genel hayatını düzenlemeleri için öngörülmüştür. Namaz kılan oruç tutan biri, vakitler arası ve oruç suresine göre yaşantısını planlar; bedeni aktivitelerini, yeme- içme, çalışma, dinlenme zamanlamalarını ve miktarını ayarlar. Cemaatleşme ve paylaşımın zevkine ulaşır. Hacda da sosyal yaşamanın, farklı kültürlerle bir arada yaşama ve dertleşme imkânı bulur.
Bu ibadetlerin hepsi, Allah ile kul arasında çok kuvvetli bir bağ kurulmasını sağlar. Müslüman bu ibadetleri fırsat bilerek; Allah ile karşılıklı halvete girer. Araya kimseyi koymadan, dünya aleminden sıyrılarak manevi alemde Allah ile konuşarak huzur, güven, rahatlama bulur. Bu ruh haliyle hayata daha iyi tutunur daha iyi üretmenin ve daha çok paylaşmanın zevkine varır.
Namaz gibi günde beş vakit yapılan ibadetlerde, sürekli Allah ile baş başa kalan bir müminin artık yanlış yapması düşünülemez. Emir ve yasaklara harfiyen uyma ihtiyacı duyar. Bir de maddi ibadetler yapma gücün de olup elini ihtiyaç sahiplerine açabilirse, onların sevinç ve mutluluğun çok katını kendi alır, huzur bulur. Bu huzur kişinin sağlığını da olumlu yönde etki eder. Dünya nimetlerinden en iyi şekilde istifade etmesini ve zevk almasını sağlar.
İbadetlerinde samimi olan Müslümanlar, Allah ile huşu içinde beraber olduğunda; artık gönül bağı kopmaz bir şekilde bağlanır. Bu bağ, müminlerin ideal bir Müslüman olarak yaşamasına vesile olacağı için artık kişi; dünya hayatını kurtarmış hem de ahiret hayatını kurtarmış olacaktır.
İbadetlerden alınan sevap, bu dünya hayatında Allah’ın istediği şekilde yaşamakla tezahür eder. Ki bu tezahür, O’nun ahiret hayatını da kurtarması demektir.
İbadetler için ayetlerde bir ceza hükmü olmamakla beraber, yapıldığında ecir (sevap) var. İşte bu ecir, Müslümanın dünya hayatının düzenli olmasını sağlar. Ahiret hayatı için, bedeni ibadetlerde bir sevap yoktur. Eğer bir Müslüman dünya hayatında düzgün değilse, ibadetlerini gösteriş olarak yapıyordur. Allah böyleleri için Maun suresi 4.5. ayetlerde, ‘’Yazıklar olsun o namaz kılanlara ‘’ demektedir. Namaz için söylenen ihtar, diğer ibadetler içinde geçerlidir.
İbadet etmeyen kişilerin cezası dünyada kesilir. Kimsenin iç dünyasını bilemeyiz ama, yaşarken ölüdürler. Ne kadar mal mülk, kadın sahibi olurlarsa olsunlar, gönülleri boşluktadır. Yüzleri zoraki güler, iç huzurları yoktur. ‘’İçi beni dışı sizi yakar’’ derler ya! İşte öyledirler.
İbadet edip sevap biriktirdiklerine inanların, o sevapları kendilerini (işledikleri büyük günahlar için) ahiret hayatında kurtaracaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. İbadetler Müslümanı büyük günahlardan korumak, alıkoymak için vesiledir. Eğer kişiyi büyük günah işlemekten alıkoymuyorsa ibadetinin hiçbir faydası yoktur. Gösteriş ibadetidir. Bu dünyası da yazık olmuştur, öbür dünyası da.
Hüküm Allah’ındır. Allah, bu yetkiyi Elçilerine dahi vermemiştir. Ki benim böyle bir hüküm verme ne hakkım ne de haddim. Ayetlerinden anladığım bunlar. Affedicilerin en büyüğü olan Allah, affedemeyeceğim günah yoktur (Nisa/17) diyor. İstemesini ve hak etmesini bilenlere.
Konuyu daha anlaşılır olması bakımından bir örnekle bitirmek istiyorum. Allah, Nisa suresi 31. Ayetinde: Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere koyarız. Diyor. Nisa suresinde bu ayete kadar sıralanan büyük günahlar içinde ibadet etmeme sayılmamıştır.
Şimdi bir Müslüman düşünün! Ömür boyu beş vakit namaz üzeri, beş vakit daha kılmış, her sene Hacca gitmiş, üç aylarda oruç tutmuş, fazlasıyla zekât vermiş, kurban üstüne kurban kesmiş olsun. Bu adam, haksız yere günahsız bir insanı vurarak öldürse, bu ibadetlerin hiçbiri Onu ahirette ceza almaktan kurtarmaz.
Hz. Ayşe bir gün eşi olan Peygamberimize, ‘’Sen Allah’ın sevgili bir kulusun. Günahsızsın. Bu kadar ibadeti niye yapıyorsun?’’ diye sorar. Peygamberimizin verdiği cevap, çok manidardır. Allah’a şükredenlerden olmayayım mı? Demek ki yaptığımız ibadetler, Allah’ın bizlere verdiği nimetlere karşı bir şükür ifadesidir. Allah şükredenleri sever.