İdeolojiler partilerin varoluşunun temelidir. Kendini merkezde de konumlandırsa tüm partilerin mutlak ideolojileri vardır. Ülkemizden örnek verecek olursak merkez sağ diye tanımlanan Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğruyol Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi yelpazenin “liberal muhafazakar” tarafında yer alırlar. Ancak liberal muhafazakar tanımı biraz flu, silik durur. Ekonomik yaşam için “bırakınız yapsınlar” derken sosyal yaşama kurallar dayatmak birbiriyle çelişen tutumlardır.
Soğuk savaşın sona ermesi ve Berlin duvarının yıkılmasıyla sadece insanlar ve ülkeler yakınlaşıp kaynaşmakla kalmadı, bariz bir ideolojik geçirgenlik de ortaya çıktı. İktidardaki parti hangi ideolojiye sahip olursa olsun ülkenin farklı sosyoekonomik katmanlarına hitap etmek zorunda. İktidar partisi ne kadar liberal olursa olsun toplumsal düzeni sağlamak ve düşük gelir grubunun “isyanına” fırsat vermemek için “sosyal devlet” olmanın gereklerini yerine getirmeye mecbur! İktidardaki parti ne kadar sola yakın olursa olsun yabancı yatırımcıyı ve markaları ülkesine çekebilmek için liberal ekonomiyi sürdürmek zorunda.
Bu durum bize gösteriyor ki bir devletin yaşamını sürdürmesi için iktisadi ayakta hem sosyal devlet hem de liberal ekonomi eş zamanlı çalışmaya zorunlu!
Devletlerin ve devleti yöneten partinin tercihini özgürce kullanabileceği tek alan “sosyal yapı”ya dair ideolojisi/eğilimi. Burada seçenekler artıyor. Ülkemizden örnek verecek olursa; muhafazakar, sosyal demokrat, milliyetçi, dinci, komünist partiler var. Hatta neredeyse hepsi kendi içlerinde farklı alt başlıklara ayrılabiliyorlar. Milliyetçilik; etnik milliyetçilik, kültür milliyetçiliği, ulusalcılık vs. gibi farklı alt dallara ayrılırken dincilik içinde mezhepçiliği barındırabiliyor. Bizde Sünni/Hanefi anlayış dinci partilerin ideolojisi haline gelirken başka bir ülkenin dinci partisi Şii anlayışı tercih edebiliyor. Bunda da temel belirleyici coğrafya oluyor. Montesquieu’nun dediği gibi; “coğrafya her şey”dir!
Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyaya ve toplumsal katmanlar göz önüne alındığında iktidarda olması gereken “ideal” ideolojinin Atatürk milliyetçiliği (ki özü daha önceki yazılarda ifade ettiğim Renan milliyetçiliğidir) olduğunu düşünüyorum. Toplumsal değerler ve toplumun bu değerleri içselleştirmesine baktığımda bu ideolojinin içine mutlaka “ahlakçı”lığın da eklenmesi gerektiğini düşünüyorum. “Dincilik” demiyorum! Baskıcı olmayan bir ahlakçı anlayış kastettiğim. Değerlerinden kopmayan, onları yeniden üreten ve taze tutan bir ahlakçılık anlayışı.
İYİ Parti ideolojisini bu elementler üzerine kurmalıdır ve partinin yapısını buna göre oluşturmalıdır. Partinin “yüz”leri bu anlayışı temsil eden insanlardan seçilmeli, gerek parti programı gerekse halka açık mecralarda partinin ideolojisinin altı kalın olarak çizilmelidir.
Kendisini merkez sağa oturtup “liberal/muhafazakar” belirsizliğin içine yuvarlanmak yerine “merkez umut” olmalı, yeni şeyler söylemelidir. Halkımızın ihtiyaç duyduğu, bu yeni söylemdir.