ABD’nin Türkiye’ye yaptırım uygulamasını, Türk olarak içimize sindirmemiz mümkün değil. Hem de “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası" (CAATSA) kapsamında “hasım” sınıfına dahil edilmemiz kabul edilebilir değil.
“Stratejik Müttefik” saydığımız, NATO’da işbirliği yaptığımız ABD’nin tavrına öfkelenmekte de haklıyız.
Yaptırımlara sebep olan S-400 alımına Türkiye’yi iten ABD oldu. Suriye’de savaş yaşanıyordu ve ülkemize Suriye’den roketler atılıyordu, uçaklarımız düşürülüyordu. Türkiye’nin acil hava ve füze savunma sistemine ihtiyacı vardı. ABD bize Patriotları satmadı. Rusya S-400’leri satmaya razı oldu, biz de onlardan aldık.
Üstelik dünyanın en gelişmiş askeri uçakları olan F-35’lerin proje ortağı olmamıza, parasını da vermiş olmamıza rağmen ABD bu uçakları bize vermedi.
ABD’nin Türkiye’ye karşı düşmanca tavrı bunlardan ibaret değildi. Askerimizin başına çuval geçirenler ABD askerleriydi. Suriye’de PKK’nın uzantısı olan PYD’yi müttefik ilan edip, milyarlarca dolarlık askeri teçhizatla donatan, PKK/PYD’nin Suriye’de devletleşmesi için bütün şartları hazırlayan da ABD idi.
Çünkü ABD’nin Suriye’deki önceliği İsrail’in güvenliği ve Suriye’nin petrolüdür.
İsmet İnönü, 1960’lı yılların sonuna doğru söylemişti: “Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile yatağa girmeye benzer!”
O zamanlar da ABD ile ilişkiler kötüye gittiği sırada söylenmiş bu söz.
Peki, ABD böyle de, Rusya bizim için “güvenilir müttefik” olabilecek bir devlet midir?
* * *
RUSYA GÜVENİLMEZ BİR KOMŞU
Rusya yüzyıllardır sıcak denizlere, öncelikle Akdeniz’e inme hayalini hiç terk etmeyen bir ülkedir. Putin de bildiğimiz “Rus-Moskof devlet mefkuresini” aynen devam ettiren bir liderdir. Üstelik istihbarattan yetişmiş, son derece soğukkanlı, sonuç almak için her yolu mubah sayan, teröristler dahil, herkesle her türlü iş birliği yapabilecek biridir.
Savaş uçağı bombardımanı ile askerlerimizi kaybettiğimiz ilk ve en büyük saldırının faili Rusya’dır.
Üstelik bu saldırı çok yenidir. 27 Şubat 2020 gecesi, bir ya da birkaç jet gelip İdlib’teki askeri birliğimizi bombaladı ve 36 askerimiz orada şehit oldu.
“Bu saldırıyı yapan Rusya mı, Suriye mi?” diye soruşturmaya bile lüzum hissedilmedi. Çünkü Suriye’de, Suriye devleti Rusya’nın bilgisi ve yönlendirmesi olmadan asla böyle bir işe cüret edemezdi. Her türlü ihtimalde bu işin failinin Rusya olduğu bellidir.
Bir başka ülkenin askeri jetleri tarafından askeri birliğimizin bombalanması ve 36 askerimizin şehit edilmesi, asla çuval olayından daha hafif bir travma değildir.
Ancak Putin sırf “Türkiye’ye ders vermek amacıyla” yaptığı bu ağır saldırıdan sonra bile S-400 parçalarının sevkiyatını devam ettirdi. Çünkü Türkiye’nin NATO bloğundan kopması bölgede bütün dengeleri Rusya lehine değiştirecektir.
Türkiye Rusya ile komşudur. Mutlaka iyi ilişkiler geliştirmeye çalışmalıyız. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ı Ermeni işgalinden kurtarması konusunda olduğu gibi, menfaatlerimiz uyuştuğu alanlarda, sınırlı ölçüde Rusya ile işbirliği yapmak zorundayız.
Ancak tarihten gelen süreç gösteriyor ki, Rusya ile Türkiye’nin orta ve uzun vadede menfaatleri uyuşmayacak ve çatışacaktır.
Rusya’nın Suriye’de yerleşmesiyle Akdeniz’e inme hayali kısmen gerçekleşmiştir. Ancak bu kadarı Rusya için yeterli olmayacaktır.
“Ayıdan post, moskoftan dost olmaz” atasözü ağır tecrübelerin ürünüdür.
Rusya’nın Türkiye üzerinde de “böl, parçala, yut” stratejisini uygulama planları olduğunu asla unutmamamız gerekir. Kırım ve Suriye’de aynı strateji ürünü akıllı politikalarla kazandıkları ortada.
Hülasa, Türkiye dış politikada sadece bir ayı ile değil, iki ayı ile birlikte (ABD ve Rusya ile) aynı yatakta yatmak gibi çok tehlikeli bir durumdadır.
Bu yataktan yara bere almadan kalkmak için çok dikkatli, basiretli ve dengeli bir diplomasi izlemek zorundayız.
2,5 Milyar dolar ödediğimiz ve uğrunda dış politikada türlü sıkıntılara katlandığımız S-400’leri çöpe atamayız. ABD’nin bir uydu devletçiği olmayı da kabul edemeyiz. S-400’leri kullanmamızı istiyorum. Bunun uğrunda gerekirse uygulanacak ambargolar ve ekonomik sıkıntılara da katlanmalıyız.
Ancak en kötüyü göze alalım ama daha iyi için çare arayalım. Diplomasi siyah ve beyaz arasındaki onlarca tondan birinde dengeyi bulma sanatıdır. Ustalıkla uygulanan diplomasi çoğu zaman krizleri fırsata çevirmenin bir aracıdır.
* * *
UYGUN DİL, YETKİN DİPLOMATLAR
ABD’nin yaptırım kararında en hafif seçenek tercih edildi. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo “Türkiye’yi S-400 problemini derhal çözmek için ABD ile koordinasyon halinde çalışmaya çağırıyorum. Türkiye ABD için değerli bir müttefik ve on yıllardır süren üretken savunma sanayi işbirliğimizi sürdürmek istiyoruz” dedi. ABD Savunma Bakanlığı da “yaptırımların asıl hedefi Rusya” diye açıklama yaptı.
Görünen o ki, ülkemizin stratejik konumu, ekonomik büyüklüğü ve ordumuzun gücü gibi kriterler yüzünden, ABD Türkiye’yi kaybetmek istemiyor. Bunu göze alması kolay değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere, Türkiye tarafından da diplomasi yoluyla çözüme yönelik makul ifadeler kullanılmakta.
Yandaş medya yorumcularının iç politikaya yönelik sert, kaba, eksen değiştirme tehditli ifadeleri ile bir yere varılması mümkün değil.
Türkiye’nin alanında iyi yetişmiş, yetenekli, tecrübeli diplomatları var(dı). “Vardı” dedim çünkü bu değerli diplomatlar aktif görevde değil. Oysaki onlara en çok ihtiyaç duyduğumuz zamandayız.
Dilerim ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan iyi yetişmiş diplomatlarımızın bilgi ve tecrübelerinden azami yararı sağlayacak bir istişare mekanizması kurar ve uygun görevlendirmeler yapar.