İki Dirhem Bir Çekirdek

Yusuf ÖZTÜRK

İnsanoğlu dünyaya geldiği ilk andan itibaren etrafındaki her şeyle iletişime geçme çabası içine girmiştir. Anlamak ve anlaşılmak istemiştir. işte bu anlamlandırma düşüncesi yavaş yavaş dilin gelişimine neden olmuştur. İnsan önce doğadaki sesleri taklit ederek kelimeleri, sonra o kelimeleri birleştirerek cümleleri oluşturmuşlardır .

Toplum dili dil de toplumu yaratmıştır. Aynı toplum içinde kullanılan dil kendi kültürünü de yavaş yavaş oluşturmuştur.
Dil kendini oluştururken aynı zamanda gündelik hayatta kullanılışını da etkili hale getirmiştir. Uzun uzun cümleler yerine tek bir cümleyle bazen tek bir kelimeyle anlatım yolları ortaya çıkmıştır. Bu da insanoğlunun dili kullanırken ki pratikliğinin en önemli sonucu olmuştur.

Sevgili okurlar; biz bu köşede dilimizde kullandığımız ve zekamızın pratikliğinin ortaya çıkardığı ve nesillerden nesillere aktarılmış olan anlatımımızı güçlendiren, biz anlatırken karşımızdaki insanların sıkılmadan bizi dinlemesine neden olan, anlatanı ve dinleyeni , dilimizde kullandığımız deyimlerinin her birinin ortaya çıkış hikayesini (hikayelerini ) anlatacağız !
İlk yazımızda hemen hepimizin gündelik hayatta bir kere kullandığı zarif bir deyimin ortaya çıkış hikayesini anlatacağım. Bu deyim ’’ İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK deyimi ..’’ Deyimler ve hikayelerini bir projeye dönüştürüp okullarda anlattığım zaman bu deyimle ilgili bir soru sormuştum. ‘’Giydiği her kıyafeti kendine yakıştırana, çok şık giyinene, çantası ile ayakkabısının rengini aynı yapan çok şık görünüşlü kişilere ne denir’’ diye sormuştum. Öğrencilerden biri çok güzel bir cevap vermişti ‘’ zengin denir hocam ‘’ demişti. Bu cevaba oldukça gülmüştüm ama çocukların kültürümüzden dilimizin zenginliklerden ne kadar uzaklaştıklarını da farketmiştim…

Gelelim hikayeye :
Osmanlı Devleti döneminden ağırlık ölçüsü birimi olarak okka kullanılılırdı. Bir okka yaklaşık olarak bin iki yüz seksen üç grama karşılık geliyordu. Bir de bir okkanın dört yüzde bir ağırlığında drahmiden gelen yaklaşık 3.20 cm ağırlığında DİRHEM diye başka bir ağırlık ölçüsü birimi kullanılırdı. Osmanlı’da kuyumcular ticaret yaparlarken kimsenin hakkına girmemek için daha hassas bir ağırlık ölçüsü birimi kullandılar o da keçiboynuzu çekirdeğinden beş santigram ağırlığında çekirdek diye bir ağırlık ölçüsü birimi kullandılar. ‘’ keçiboynuzu çekirdeklerinin hepsinin aynı boyda ve aynı ağırlıkta olduğuna inanıyorlardı ‘’ kuyumcular kendilerinden iki dirhemlik alış veriş yapanlara cömertliklerini göstermek için bir çekirdek ağırlığında altın hediye ederlermiş.

Osmanlı Devleti’nin en güçlü olduğu zamanlarda ve parasının en değerli olduğu zamanlarda yani günümüzün Amerikan Doları gibi değerli olduğu zamanlarda en büyük Osmanlı altınının ağırlığı iki dirhem bir çekirdek ağırlığındaymış. İşte o dönemin insanları çok şık giyinen giydiği bütün kıyafetleri kendine yakıştıran özellikle hanımefendilere bu şıklıklarını hatırlatmak için altın gibisin demezlermiş. Dilin pratikliğini ve zenginliğini anlatmak için ve elbette iltifat etmek için ‘’İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK GİBİSİN ‘’ derlermiş. Şu zarafete şu güzelliğe bakar mısınız ?
Şu an en büyük cumhuriyet altınımızın ağırlığı yaklaşık olarak yedi gram on altı santim ağırlığındadır. Birine iki dirhem bir çekirdek gibisin demek mi daha naif bir söylem olur yoksa yedi gram on altı santimsin demek mi zarif olur. Hele bunu bir kadına söylediğinizi düşünün …. Ben cesaret edemem valla ya siz ?

Bir sonraki yazıda, deyim ve deyimin ortaya çıkış hikayesinde görüşürüz …