İYİ Parti yönetiminde bulunup da; ulus devlet ve üniter yapıya ve aynı zamanda İYİ Parti kuruluş gerekçesi ve oturtulmuş olduğu meşruiyet çizgisine ters düşen düşünceler dün de söylenmiş olsa, bugün de söylense karşıyız, red ediyoruz; hatta mümkünse oyalanmayıp, çekip gitsinler.
Ancak bu yanlış adamların yıllar önceki yanlış sözlerini bulup buluşturup kumpasçılara malzeme olarak sunanlar; ne ara Erdoğan'ın her birinin üzerine teker teker bastığı ayağını çektiği hissettiler, ne ara kendisinden Fatiha'yı öğrenmişler, ne ara kendisine insan olduklarını kabul ettirdiler, ne ara kendisini kandan beslenmediğinize ikna edebildiniz ve ne ara Allah'ın yarattıklarının en şereflisi; insan olduğunuzu kabul ettirdiniz. Peki ülkücü camia olarak hiç hak etmediğimiz bu aşağılanmaya, horlanmaya; itilmeye, kakılmaya dair söz ve ithamlar Google amcaya sorunca onlar da yıllardan beridir karşımıza çıkmıyor mu? Peki, bunlar karşısında sizi kör ve sağır eden nedir? Söyleyeyim; fikri namusa sahip olmamaktır.
Fikri namusu sahip olmak lazım. Fikri tepkiler bir karakter gösterisi olup ancak fikri namusa sahip olanlardan beklenir. Zaten bir adamın ne olduğunu da; sadece söyleye geldiklerinden değil, zaman zaman da olay ve durumlar karşında verdiği tepkilerden anlarız.
Dolayısıyla, birilerine sadakat veya biat adına onun günahları hatırına fikri namusu terk etmek; yetmeyip bir de meşruiyet kazandırmak için debelenip durmak en zayıf kişilik halidir.
İşte İYİ Parti; böyle bir kişilik hali ile yaşamayı kendisine zul gören, kabullenemeyen ülkücülerin; "Bizden bu kadar" demeyip, Siyasal İslamcılığın tahakkümünde ülkemiz ve milletimiz üzerinde oluşturulmak istenen vesayetçi yapıya mani olmak için; "Vatan ve millet sevgisi ortak paydası"nda birleşen diğer siyasal görüşleri de içinde barındırmayı uygun gören ülkücülerin ete kemiğe büründürdüğü bir projedir.
Bugün İYİ Parti'yi refüze etme, siyasi minderin dışına itme kumpas ve gayretlerinde baş rolde oynayanların temel endişeleri İYİ Parti projesinin devlete ve millete zarar vereceği falan değil; bilinen kadim CHP'nin yanında bir de İYİ Parti olarak ciddi bir muhalefet alternatifinin beraber hareket etmeleri durumunda her halükarda yüzde 50+1 elde edecek olmasıdır.
Doğal olarak siyasal İslamcı vesayetin hakim kılınması projesinin akamete uğrayacağı endişesine bir de emir komuta ve biatcı dayatma ile siyasal İslamcılığa evrilmeye zorlanan ülkücülerin buna şiddetle karşı koymaları ve ret etmeleri eklenince; Cumhur ittifakında çaresizlik oluştu, acziyet zuhur etti.
İYİ Parti'de çok eksiklerin olduğu, çok yanlışların yapıldığı gerçeğine emeği geçenler olarak vakıf olduğumuz gibi kendisine çok adice kurgulanmış kalleşlik ve kumpasların da olduğuna vakıfız.
Olağan üstü şartlarda gerçekleşen sonuçların doğruluğu da yanlışlığı da daima sorgulanır. Çünkü işin doğası gereği istenmeyen bir şeyler olmuş, ona binaen "Olağanüstülük" hasıl olmuş, ona bağlı da bir sonuç elde edilmiştir. Bu sonuçlardan hareketle; hele ki büyük umutlarla kurulmuş bir partinin istikbali için kesin hüküm vermek yanlıştır, aceleciliktir.
Dolayısıyla İYİ Parti'nin kuruluşunda zerre kadar emeği geçen herkese seslenmek isterim ki; lütfen Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in genel başkanlıktan LİDERLİĞE terfi edeceği 2020 Nisan ayında yapılacak olağanüstü kongre sürecini tamamlayana kadar tüm kalleşlik ve kumpaslara karşı direnelim. Sonra ne yapalım; ilçelerimize üye yapmak için insan taşıyalım ki; mahalle bazında delege seçimini zorunlu kılan bir silsile ile olağan kongreye kadar taban iradesini yansıtacak bir yapılanma ile bu partiyi en ideal yapıya kavuşturma şansımızı hem kullanalım, hem de zorlayalım. Bu şansımızı deneyene kadar partiden tek tük hatta önemli isimler dahi absürt çıkışlar yapabilirler. Notlarımızı alacağız, hesabını sormak için de elimizde tutacağız ama hedefe kilitlenmişken yolda kavga etmenin, ele güne karşı rezil olmanın; hele ki kumpaslara gelmenin hiç bir anlamı yoktur.
Şimdiden söylüyorum; 2020 Nisan kongresinin ertesi günü bugünkü yapıdan farklı olmayan bir yapı gördüğüm anda; "Fikri namusum gereği" gerekirse ideal ve ülkülerimin peşinden yeni bir maceraya hazırlanmak üzere köşeme çekilirim.
Bizler ''Cesurlar hareketi'' mensubuyuz öz eleştirimizi yaparız...
İYİ Parti'de defolular tek tek kendilerini bir şekilde deşifre ediyorlar. 2020 Nisan ayı olağan kongresine daha çok var. Anlaşılan Meral Hanım'ın operasyonu daha kolay olacak.
Tabi bu defolu adamların geçmiş zamanda yapmış oldukları absürt konuşmaları tasvip etmesek de; bir kumpas dahilinde bu konuşmaların videoları bulunup paylaşıldığı aşikar.
Ancak kendi adıma şunu söylemek isterim; Meral Akşener dahi yarın kalksa "Kurucu Genel Başkanı olduğum partimden bir beklentim kalmamıştır" dese bile 2020 olağan kongre benim için milad olacağı için sabırla bekleyeceğim. İYİ Parti'ye gönül vermiş inanmış, adanmış tüm dostlara da tavsiye ederdim.
Aynı zamanda kumpasçı kalleşlere de duyurumuzdur.
Gene bir Burhan Kuzu klasiği...
Burhan Kuzu gene bir sorumsuzluk örneği göstererek bize "ya sabır" çektirdi.
Milli felaketin, 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde atmış olduğu tweet; "Toplanan yardım paraları ile memur maaşları ödendi" diyor. Oysa Türk milleti ve devletimiz olarak o yaşanan felaketin üstesinden gelmiş olmanın gururunu yaşadık hep.
Atalarımız ne demiş "Al bir kaya, nereye dayarsan daya" misali; şaştım kaldım. Bu insan bir siyasetçi aynı zamanda bilim adamı, bunca tecrübeden sonra da devlet adamı kıvamına gelmiş olması gerekirken; böyle sorumsuzca tweet atmasındaki amacı eğer birisine yaranmak ise; kendisi için her ne şans uymuyorsa bu hali rezil olmaktan öte gidemez.
Yahu insan birisinde kusur ararken önce sırtındaki kamburu aklına gelmez mi. Ne gezer; BOP eş başkanlığı uğruna hiç gerek yokken içine düşürüldüğümüz Suriye bataklığında kırk milyar dolarımız heba edildi.
Be vicdansız, be insafsız ödettiğiniz bu bedel orada dururken ve de hala devam ederken hangi aklın ürünüdür "17 Ağustos depremi sonrası toplanan yardım paraları ile memur maaşları ödendi" demek.
Neyse; anlaşılan gene bir Burhan Kuzu klasiği deyip geçeceğiz.
Ali Babacan ve Davutoğlu'nun yeni oluşumları üzerine...
Davutoğlu; Ülkemizi Suriye bataklığına sürükleyen adam. "Stratejik Derinlik" kitabını yazdı ama "Stratejik Rezillik" diye yeni bir kitabı yine kendisi ve Türk milletine yaşattıkları üzerinden yazabilir.
Kendisi ile akıllarda kalan bu. Elbette Recep Tayyip Erdoğan güdümünde yaptı ne yaptıysa. Ama "Ne yapayım, o dedi ben yaptım. O'nun dediğini yapmayan bürokrat mı vardı?" dese bile bundan kendi yararına bir hikaye çıkmaz. Tek bir hikaye yaratma şansı vardı o da; kulağından tutulup atıldığında "Bir dakika beyefendi, senin bile aldığın oydan yüksek oy alarak başbakan oldum. Ben istifa etmiyorum ama sen çok istiyorsan azledebilirsin" demeliydi, diyemedi. Velhasıl kelam yürekli adam değil.
Ali Babacan; Adamın simasını hiç görmüyoruz. Çünkü hiç bir yerde yoklar. Daha çok eski resimlerinden tanıyoruz. Belki de o kadar değişmiştir ki; yolda görsek tanımayız. İnanın ağzından bir kelam çıkması için ıkınmıyor bile. Ve bu adam Türk siyasetinde lider adayı olmak istiyor öyle mi? Ali Babacan'dan teknokrat olmanın dışında hiç bir halt olmaz.
Liderlik bambaşka bir şeydir. Hayatında üç kitabı dahi başlayıp sonunu getirememiş insanın siyasi lider olması, başbakan olması mümkündür. Niçin, çünkü o ülkenin algı düzeyi ortalaması hayatında bir kitap dahi okumamış insanlardan oluşur da ondan. Kesinlikle bundandır demiyorum ama en azından gözlemleyebildiğimiz nedenlerden birisi de budur.
Babacan'ın gündeme dair bir kelam etmek için ıkınmaya bile tenezzül etmemesinden anlıyoruz ki ısmarlama siyasi bir liderdir. Akıl hocası Abdullah Gül; tipik bir Kayserili. Kestaneyi közden başkasına aldırıp ağzına atmak isteyen birisi. Tek başına hiç bir şey olamayacak olan adam Erdoğan sayesinde her şey oldu.
Ama öte yandan Genel Başkanı ile diğer mensupları ile meclisteki varlığı ile siyasetteki özgül ağırlığı ile varlığını her geçen gün daha yoğun şekilde hissettiren ve aynı zamanda içten ve dıştan kumpaslarla boğuşan, görüntülü medyanın uyguladığı ambargo ve sansürlerle haksız rekabetle karşı varlığını her türlü kalleşliğe rağmen hissettiren İYİ Parti'nin dostlar tarafından da düşmanlar tarafından da gerçek bir siyasi alternatif olduğu da kabul edilmiş bir gerçek.
Türkün Türk'e zulmü
Türk'ün Türk'e zulmü dışında kime, ne yapılmış ki bu coğrafyada? Hep kanından, canından olanı mağdur etmiş.
Öz be öz Türk oğlu Türk Aleviler; yıllarca aidiyetlerini gizlemek zorunda bırakıldılar. Hangi etnik kimlikten olunursa olunsun; kayrılmak için sünni olmak yeterli olmadı mı?
Ya Alevi Türkmenler..?
Not: Mezhebimi merak edenlere; Sünni Türk'üm...
soralmehmet@gmail.com