İnanamadığımız rakamlar ve saklanan gerçekler

Ruhittin SÖNMEZ

Artık TÜİK’in, Hazine ve Maliye Bakanı’nın ve diğer kamu kurumlarının verdiği rakamlara inancımız kalmadı. Verdikleri rakamların “makyajlanmış, hesaplama yöntemi değiştirilmiş, oynanmış, kısmen örtülmüş” gibi sıfatlarla anılmasına alıştık. Rakamlarla o kadar çok oynadılar ki, en temel ekonomik göstergelerin gerçekten neyi ifade ettiğini anlamak için uzmanlar ciddi çabalar gösteriyor.

Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, Kişi Başı Milli Gelir, Enflasyon, İşsizlik, İç ve Dış Borçlar gibi temel göstergelerin son 17 sene içinde nereden nereye geldiklerini mukayese için uzmanlık gerekiyor. Çünkü çıplak gerçeğe ulaşabilmek için öncelikle rakamların üstündeki ağır örtüleri kaldırmak zorunlu.

Halkımızın çıplak gerçeği öğrenmesi için bu örtüleri kaldırmayı görev edinmiş birkaç ekonomi yazarımız var. Ben bunların teknik açıklamalarını bir yana bırakıp sadece vardıkları sonuçları paylaşacağım.

Bazı rakamların ise Türk milletinden gizlenmesine ve “ticari sır” gibi gerekçelerle vatandaşlarımızda saklanmasına da alıştık. Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) veya Yap-İşlet- Devret yatırımlarının gerçek maliyeti bu projelerin yükünü çeken vatandaşlarımıza açıklanmıyor.

Ancak çoğu zaman yorganın altından çıkan ayaklar gizlenenleri ele veriyor. Uzmanlar satır aralarına gizlenen bilgilerden, siyasetçilerin ağzından kaçırdıklarından ve diğer verilerle çapraz ilişkilerinden önemli gerçeklere ulaşıyor.

İşte bunlardan bazıları…

**********************************

TÜRK VATANDAŞLARI ZENGİNLEŞTİ Mİ?

Türkiye’nin 17 yılda Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) hesabında AK Parti döneminde iki defa revizyon yapıldı. 2002 İle 2019’u aynı kriterler alınarak mukayese edildiğinde Türkiye’nin 17 yılda GSYH büyümesinin yüzde 50 olduğu görülmektedir.

Bu 17 senede aynı ligde yarıştığımız diğer ülkelerin büyümesi ise yüzde 300 ile yüzde 1000 arasıdır. En kötü performansı olan ülkeler, maalesef Türkiye ve Meksika’dır.

Karar Gazetesi’nden İbrahim Kahveci’nin hesaplarına göre, Kişi Başı Milli Gelir hesabında da revizyonlarda uygulanan artışlar dikkate alındığında kişi başına gelirlerin 2019 değerleri,

2003 Yılında: 7.649 Dolar, 2004 yılında 9.425 Dolar, 2005 yılında 11.107 Dolar ve 2019 yılında 8.922 Dolar etmektedir.

Yani Kişi Başı Milli Gelirimiz halen 2004 yılı seviyesindedir.

*****************************************

HANİ 3,5 KAT BÜYÜMÜŞTÜK?

Rubil Gökdemir’in Habererk’te daha somut iki veri üzerinden değerlendirme yaptı. Üretilen vergi ve istihdam kriterleri büyüme yönünden daha az tartışılabilir ölçütlerdir. Gökdemir’in, kapsamlı açıklamalarının sonucu şöyle:

“2001 Yılı ağır krizinden çıkmış Türkiye ekonomisi 2003 yılında toplam olarak 58,4 milyar $ VERGİ üretebilmiş iken, 2019 yılına geldiğimizde üretebildiğimiz eş değer ABD doları cinsinden ancak 80,3 milyar $'lık toplam vergi üretebilmiştir.

Bu durumda Türk ekonomisi VERGİ ÜRETME kriterine göre 17 yılda nüfus artışına rağmen sadece mutlak anlamda yüzde 37 oranında büyüyebilmiştir.”

İSTİHDAM YARATMA kriterine göre ise ancak %38,5 oranında Türkiye ekonomisini büyütebilmişlerdir.

Rubil Gökdemir haklı olarak, “bir ekonominin gerçek anlamda büyümesi, o ülke insanlarının ‘iş ve ekmek’ sahibi olmasıyla ve o ekonomin ‘ürettiği vergi’ miktarıyla ölçülür” diyor.

“Çünkü çalışan sayısı da, toplanan vergi de hiç bir varsayıma dayanmayan, gerçekleşmiş rakamlardan oluşur.”

“Kaldı ki yukarıdaki verilerden anlaşılacağı üzere; AKP hükümetleri bu sınırlı büyümeyi de Türk ekonomisinin "kamu-özel" dahil olmak üzere toplam 2002 yıl sonundaki 128 milyar $'lık dış borcunu 456 milyar $'a çıkarmak pahasına gerçekleştirmişlerdir.”

Rakamların üstündeki örtüyü kaldırınca “IMF’ye borçlarımızı ödedik, biz IMF’ye borç veriyoruz” propagandasının gülünçlüğü ortaya çıkıyor:

“2002 Yılında Türk ekonomisinin dış borçlarının GSYH'ya oranı yüzde 33,6 iken, bu oran şimdi yüzde 62'ye çıkmış bulunmaktadır.”

*****************************************

OSMANGAZİ KÖPRÜSÜ VE DİĞER KÖİ YATIRIMLARI

Osmangazi Köprüsü’nden bugüne kadar sadece bir defa geçtim. Zaten ne zaman baksam üstü bomboş.

Önce yapım maliyetinin 7,9 milyar dolar olarak açıklanmıştı. Açılışta Cumhurbaşkanı Erdoğan, “11 milyar dolara mal oldu” dedi.

Garanti edilen geçiş ücreti 44,5 $ + KDV yani bugünkü kur ile 280 lira. Bu fiyat uygulansa kimse geçmeyecek. Hele bu köprüden geçerek İstanbul’dan İzmir’e gidecek olsanız sadece yol parası olarak 450 TL ödemek zorunda kalacaktınız. Bu yüzden devletimiz geçmeyen milletin vergilerinden karşılanmak üzere geçenlerin fiyatını 103 liraya indirdi. Bu da çok yüksek bir rakam.

Sonucu Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan açıkladı: “Osmangazi Köprüsü'nün geliri verdiğimiz garantinin yüzde 25'ini toplayabiliyor. Kalan miktar vatandaşın vergileriyle ödeniyor."

Geçsek de geçmesek de bu köprü ve otoyolları için ödeme yapmak biz vatandaşların artık kaderi oldu.

Çanakkale Köprüsü’nün de aynı şekilde verimsiz bir yatırım olacağını öngörmek için kâhin olmaya lüzum yok.

Şehir Hastaneleri de tam bir kara delik. CHP’nin raporuna göre, şehir hastanelerinin 25 yılda kamuya getireceği yük 142,4 milyar doları (870 milyar lira) bulacak. Bir şehir hastanesinin 25 yıllık maliyetiyle 1200 yatak kapasiteli yaklaşık 29 hastane yapılabiliyor. (Yıllardır Yuvacık Barajı eleştirisi yapanlar daha beter hataları niye yaparlar?)

Havaalanlarının çoğu verimsiz. Enerji yatırımları hesapsız kitapsız.

Hazine garantili bu yatırımlar için “kasadan hiç harcama yapmayacağız, hepsi kendisini ödeyecek” deniyordu. Garantiler için 2018’in ilk 8 ayında 4 milyar liranın üstünde bir ödeme yapıldı.

2019’da Hazine garantileri için öngörülen ödeme 7,8 milyar lira. 2019-2020-2021 için ise 37 milyar lira planlanmış. Yıllar geçtikçe yeni yatırımlar devreye girdikçe katlanarak artan hazine ödemelerine ihtiyaç oluyor.

Bu tablo ve diğer veriler ekonomimizin “pansuman tedbirlerle” düzelebilecek noktadan çok uzak olduğunu gösteriyor.

“650 milyar dolar borcu betona gömdüler.” Halkımızı üretimden uzaklaştırıp, tarımı öldürüp köylüleri şehirlere yığdılar. Üstüne KÖİ projelerinin ağır yükünü çocuklarımıza da aktararak gidecekler.