Bütün sistemler insanoğluna daha iyi bir dünya sunmak amacıyla bir emeğin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bütün emeklerin harcandığı İnsan, her şeyin ölçüsü ve aynı zamanda merkezi konumundan hiçbir zaman çıkmamıştır.
Bu çabaların merkezindeki insan ise bilinçaltı yıkıcı dürtülerinden çoğu zaman vaz geçememiştir. Yeryüzündeki mutlak varlığın halifesi unvanı kadar en alt mertebedeki varlıkların seviyesine indirgenme durumu da onun hayat hikayesinde hep olagelmiştir.
Hiç bir şeyin insan kadar yükseldiği gibi alçaldığında şahit olunmamıştır. Tarih bunun sayısız örnekleri ve acı dramlarıyla doludur. Bütün var olanlar insanoğluna feda edilirken insanoğlu ise kendine cefa hep olmuştur.
İnsan üç beş damla kan,
ırmak üç beş damla su;
Rengimize baksınlar,
kandan ve çamurdanız!
Çile şairi insanı bu şekilde anlamlandırmaya çalışıyordu.
İnsanın keyfiyetini bir tarafa bırakarak kemiyeti üzerinde hep durduk. Oysa “İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır.” Diyordu düşünür.
Ülkemizde insan tipoloji adeta insanlık laboratuvarı görünümündedir. Akıl ;olaylar ya da nesneler arasında tutarlı bağ kurma vasfına sahip iken bu bağında yok olduğu tipolojilere rastlamak hem de ülke yönetiminin zirvesinde görmek asıl kahrediyor bizi.
Her şeyi değiştirmeyi kafasına koyan zavallılar, nedense kendilerini değiştirmeyi düşünemezler. Sıkıntının kendilerindeki marazi özelliklerde olduğunun farkında bile değildirler. Düşünürün dediği gibi “İnsan, insanın kurdudur.”
İnsan zayıf olarak yaratılmıştır. Nisa Suresi:28 İlahi mesajda ontolojik olarak insanın eksik yaratıldığı gerçeğini asırlar öncesinden haber verilirken biz karşımızdakini mükemmel varlık gibi algılama hatasına nedense düştük, düşmeye de devam ediyoruz.
Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;
Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam
Şair bu mısraları ile zayıflar arasında seçiciliğe dikkat çekiyordu.
Evet, insan tipolojisi zayıf olduğu bir gerçektir. O halde bizlerde bu durum karşısında seçici olmak zorundayız.