İNSAN DİYE KİME DİYECEĞİZ?

Zeynel KOZANOĞLU

 Aşık Veysel “İnsan çeşit çeşit yer damar damar” dedi ama yaşanan olayları gördükçe isyan ediyorum. Tamam efendim, insanın çeşit çeşit olduğuna inanalım da, bu kadar da “çeşit” lilik olmaz ki… İki olay hatırlatacağım, haklı mıyım değil miyim, siz karar verin…

Olay bir… İsmet Paşa’nın çocuğu… Fizik alimi profesör doktor ve Başbakan Yardımcısı.

Bir binadan çıktı çıkacak, kapıda görünüyor.  Dışarıda yağmur yağıyor. Bu görüntüyü hatırlayanınız  vardır. Yağmur yağıyor ve Erdal İnönü yağmur’a rağmen adımını dışarı atıyor. Birkaç adım sonra farkına varıyor ki, tepesine damla düşmüyor.

Koca Profesör başını kaldırdığında bir de ne görsün. Bir görevli arkasından tepesine doğru şemsiye tutuyor. Şemsiye tutuyor ama garibim kendisi yağmuru yiye yiye tutuyor. Erdal Bey rahmetli öfkeyle adamın elinden şemsiyeyi alıyor ve yürüyor…

Arkadaşlar bu birinci olay. Yorumsuz, yansız yunsuz yazdım. Yakın geçmişte yaşandı.

İkinci olay da şu. Hükümetimiz Sivas’a yeni Vali atamış. Arkadaş Stajını Londra’da yapmış. Yani Avrupa görmüş adam. Ve benim bir iddiam var. Otuz iki yıldır Avrupa’nın göbeğinde yaşayan bir Çankırı / Ilgazlı olarak diyorum ki:

“Bir eşeği Avrupa’da bir şehir içinde bir cadde üzerinde elektrik direğine birkaç ay süreyle bağlı tutsan o eşek Avrupa’nın huyundan suyundan bir şeyler kapar.”

Böyle hallerde “Sözüm meclisten dışarı” denir. Evet, onu da diyorum…

Sivas’ın yeni Valisi görevine başlamak üzere Vilayet’in önüne geliyor. Yağmur’a rağmen geliyor.  Fakat o da ne? Vilayet binasının önünde metrelerce uzayan bir insan kuyruğu.  Bir yandan yağmur yağıyor,  insanların kimileri ıslana ıslana, kimileri de bir şemsiyenin altına sekiz kişi girmeye çalışarak bekliyorlar. Kuzu gibi, koyun gibi bekliyorlar.

Sivas’ın çiçeği burnunda Valisi öğreniyor ki, yüzlerce kişiden oluşan bu kalabalık kendisini karşılamak üzere beklemektedir. Kılını kıpırdatmıyor. “Bu manyaklığı nasıl yaparsınız?” demiyor.  “Dağılın arkadaşlar…” demiyor. Büyük pişkinlikle kuyruktaki “koyun” ların ellerini sıkmaya başlıyor.

Buyurun buradan yakın… İkinci olayımız da bu.

Şimdi bu olay üzerine benim bir iki sorum olacak… Valiyi insanlığa davet edecek değilim. O bulunduğu yerde kalsın. Fakat o kuyruğu oluşturan yüzlerce kişiye soruyorum.

“Arkadaşlar, siz nasıl insansınız? Hatta siz insan mısınız?”

Yahu vali gelmiş, “Ben size efendi olmaya değil,  size hizmetçi olmaya geldim” diyor. Biliyorsunuz bu biçim söyleyişin içinde bile bir büyüklenme gizlidir. Yavuz Sultan Selim’in Arabistan’da ettiği lafın benzeridir bu. Her neyse ama sizin kuyrukta beklemenizin sebebi nedir kardeşim?  Sivas’ta görev yapmaya bir vali geliyor. Elini sıkacaksanız hemen mi gerekiyor?

Bir de kuyrukta ıslanan bir kişi Tv kameranına sesleniyor ki, işte bu çok acı. Diyor ki:

“Valiyi karşılamak için kuyruğa girdiler diye yazmayın haberinizi haaa.”

Bu söz üzerine ne diyebiliriz?. “Adam hem koyunluk ediyor, hem de bana koyun demee” diye yırtınıyor diyebilir miyiz? Yoksa siz başka bir söylem bulun. Belki de bu iki olaya bakarak sanıyorum, şöyle diyebileceğiz: “Biz şimdi insan diye kime diyelim?”