İnsan hakları ve inanç özgürlüğü

Nurettin BÖLÜK

Günümüzde genelde gençler Dini, özgürlükleri kısıtlayıcı bir olgu olarak gördükleri için, dinlerini öğrenmekten uzak kalmaya başladılar.

İslam dini gerçek usulde incelendiğinde, İnsan hakları ve özgürlük bakımından zirvede olduğunu görmemek mümkün değildir.

İnsanların Allah’ın kulu olmasını özgürlüklerin kısıtlayıcı lığına bağlayan maddeci düşünce, sadece Allah’a kulluğun gerçek bir özgürlük olduğunu diğer baskıları göz önüne getirdiğinde görmemesi mümkün değildir. Kur’an ortaya koyduğu inanç özgürlüğü ile, insan haklarının temelini güven altına almıştır. İslam’ın adı bile inanma, güvenme, teslimiyettir. Bunlara bağlı olarak kişinin kendini tam özgür hissetmesidir. Kişi, güvendiğine bağlanır, inanır, teslim olur. Ve O’nda huzur bulur.

İslam’da inanç konusunda zorlama yoktur. Kişi inanma inanmama konusunda tam özgürdür. Bu özgürlük karşı taraf içinde geçerli olacağından insan hakları bakımından; İslam’ı doğru anlamış biri için, bu hakların korunması da istenen bir durumdur.

İnsan düşünen bir varlık olarak kendisini tanırken, dünyayı da her yönüyle tanımaya çalışır. Öğrenme bilme isteği ve bu isteğe bağlı olarak davranış geliştirmeye çalışır. Bu durum insan için temel bir haktır. Bu hakkını doğuştan getirdiklerini de kullanarak, tabiatı tanımaya çalışır. Özgür bir kişiliği ile tanıdığı tabiatı, bozmadan kendisi için daha iyi yaşanacak şartları hazırlar. Bu öğrenme ve öğrendikleriyle yaşama isteğinde dışarıdan müdahale istemez. İnsanın insan olma hakkı Kur’an-a göre bir gerçekliliğin ifadesidir. İnsanın diğer canlılardan farklılığı aklını özgürce kullanmasıdır. Bu konuda İsra suresi 70. ayet: Gerçek şu ki, biz ademoğullarını üstün ve şerefli kıldık. İfadesi, insanın değerli ve şerefli olma hakkının olduğuna vurgu yapmaktadır.

İnsan Hakları deyince, bütün insanların hiçbir ayırıma tabi tutmadan sahip oldukları veya insan olarak sahip olması gereken hakları akla gelir. İnsanın insan olarak önüne çıkabilecek bütün olumsuzluklar, insan hakları ihlalidir. "Bu engelleme kimin hakkıdır?" sorusu, aynı anda bu hak nasıl güvence altına alınır sorusunu da beraberinde getirir. Pozitif maddeci düşünce bu engellemeyi hep dine, özellikle İslam dinine bağlamışlardır. Kulluk bilincini, insan haklarına ve hür düşünceye hep engel görmüşlerdir. Kullukla köleleşmeyi, dolayısıyla hür düşünmeye mani gibi göstermişlerdir.

İnsanda var olan din olgusu veya bağlısı olmak, özgür olmaya engel midir?

Bu sorunun cevabını hep maddeci düşünce sahipleri vermeye çalışmış ve dini engel olarak görmüşler, göstermişlerdir. Dinin olduğu yerde insan haklarından bahsedilemeyeceği dinle insan haklarının çatışacağı düşüncesinde olmuşlardır.

Dini referans alan görüşte, içinde din olmayan insan hakları savunucularını slogandan öteye gitmeyen soyut kavramlar olarak nitelemişlerdir.

Yukarıda ayette belirtilen insan kavramındaki, "insanı değerli ve şerefli kılan nedir?" sorusuna iki grubu da ikna edecek ortak bir zeminde cevap aramak gerekir.

Din öncelikle insan içindir. İnsan ile ilgili her şey de din vardır. İnsan hakları da din ile irtibatlıdır. Batı kiliseye karşı aydınlanma sürecinde insan hakları kavramında kiliseyi dolayısıyla dini devre dışı bırakmıştır. İslam alimleri ise, her dönemde İnsan Haklarını Din temelinde yorumlamışlardır.

Bu konuda Kur’an-da çok sayıda ayet, insan haklarına ve özgür düşünmeye atıf vardır.

Zariyat s. 19. ayet: Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.

Nahl s. 128. ayet: Şüphesiz Allah, korkup sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir.

Neml s. 89. Ayet: Kim (İlahi huzura) iyilikle gelirse ona daha iyisi verilir; o gün onlar kıyamet dehşetinden de etkilenmezler.

Fusulet s. 34. Ayet: İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğe iyiliğin en güzeli ile karşılık ver. Bir de bakarsın aranızda düşmanlık bulunan kişi sanki candan bir dost oluvermiştir.

İbrahim s. 11. Ayet: ……. Müminler yalnızca Allah’a güvenmeli.

İslam’da kul hakkı insanın insanla arasındaki ilişkilerden doğan haktır. Kişi var olan hakkını affetmezse, o hak karşılığını ahirette alır; inancı vardır. Ki Allah bu hakka karışmaz. Dünyada da kul hakkı, hukukun güvencesindedir. Dinin kul hakkı olarak belirttikleri, insan haklarından başka bir şey değildir.

Allah’a karşı olan kulluk bilinci, insan haklarına uymada inanan herkesi vicdanen disipline eder. İslam’da kendi için istediğini önce karşısındaki için isteme durumu vardır ki bu insanın mutluluğunun zirve yaptığı andır.

Burada Allah’ın indirdiği dinin insan haklarına bakışını inceledik. Uydurulan dinin, mezheplerin, tarikatların, cemaatlerin Allah’ın kulluğundan önce, "kula kul olma" yanlışlığı neticesi yapılan insan hakları ihlalleri ve bu ihlallere bakarak; batı pozitivistlerin, maddecilerin İslam’ı değerlendirmeleri de af edilecek bir durum değildir. Kilisenin Orta Çağda Hristiyanlara yaptıkları yanlışları ve zulümleri peşin peşin Müslümanlar da yapar veya yapmıştır düşüncesi, ön yargılı bir hüküm bir yanlış yorumlamadır. İftiradır. İslam düşünce kaynağı olan Kur’an-ın her ayeti, İnsana, insan haklarına, toplum yapısına İnsan ve inanç özgürlüğüne vurgu yapmaktadır. Aksi düşünceler gerçeklerden uzaktır.

Bakara suresi 104. ayette, Allah Rai (sürü) olmayınız diyor. İnsan Haklarını korumayı ve Özgür olmayı emrediyor.