İnsan olmanın yanında; herkesin işi, mesleği, görevi, sorumlulukları ve yaşama bağlayan gerçekleri vardır. Anne, baba olmanın manevi gücü her şeyin önündedir.
Her meslek erbabının, iş ve mesleğin kutsal, önemli, kudretli ve güzel yanları vardır. Ancak; Öğretmen (eğitimci) ve sağlıkçıların (doktor, hemşire, sağlık çalışanları) insan yaşamında çok ayrı, önemli, unutulmayan değerleri ile birlikte; fedakarlık, sabır, psikolojik, pedagojik, sosyolojik, tıp, bilim, ilim, bilgi, bilgelik, nezaket ve ahlaki yaklaşımları barındıran çok yüksek değerlere sahip görevleri vardır.
Biyolojik ve psikolojik tüm ağrılarımızda; acılarımıza çare bulan, onları dindirmek için tüm çabalarını bilinçli bir şekilde sunmaya çalışan, sabreden, dinleyen ve hizmet eden kişiler ile yaşadığımız her an karşılaşabilme ihtimalimiz yüksektir. Bu nedenle, her yaşta ve her anımızda, görevini düzgün yapan; doktorlarımıza, hemşirelerimize, çalışanlara minnettarız ve saygılıyız.
Eğitim alan tüm bireylerin, 18 yaşına kadarki yaşantılarını nakışlayan, yönlendirebilen, saygısı ile onların duygularını, sorunlarını dinleyen, yeri geldiğinde onurlandıran, yeri geldiğinde uyaran, anne/baba merhameti ile yaklaşan, arkadaş olması imkansız olsa bile davranışları ile çocuklarla/gençlerle iletişim kurabilen, vicdanının sesiyle kendisini denetleyen, onlarla oynayan, ip atlayan, şakalaşan, sırdaş olan, rol modelliğini yüreklice, adaletlice, eşit ve sevgisiyle sunarak gönüllerde yer eden kişilerin yaptığı sıradan bir iş veya kutsal bir meslekten öte... Görevlerin en yücesidir.
Bütün bu duyguları barındıramamışsak biz öğretmenler; maalesef “gözden ırak, gönüldende ırak olarak” unutulup gideriz.
Belki de hayatlarında bir daha karşılaşamayacak olan; öğretmenler öğrencilerini, öğrenciler ise öğretmenlerinin gönüllerinde yer edenlerini hiç unutmazlar. Özellikle gelişen teknoloji ve sosyal medya kanallarıyla, sevdiklerine ve önem verdiklerine ulaşarak, hasret giderirler. Hatta; geçmiş rollerini hatırlayarak, çok keyifli zamanlar geçirirler.
Hangi meslekten olursa olsun, bir çoğu bizim unuttuğumuz, çok önemli yüreklice dokunuşları, güzel anıları, yaşları ne olursa olsun bir evlat edasıyla hatırlatarak, bizleri yeniden o günlere götürürler.
İşte evde kaldığımız bu zor süreçte, yüzlerce öğrencimle; telefonda sohbet ettiğimiz gibi, Whattsap, Facebook, Instagram ve twitter gibi iletişim araçları ile neredeyse, kırk yıllık görev sevdamın özetini konuşup, yazdık. Ne anılar varmış. Neler,neler yapmışız da unutmuşuz. Ne hoş sedalar bırakmışız o tertemiz yüreklerde. Bazen de küçükte olsa, hatalarımız ile...
Konuştuklarımızı, yazdıklarımızı burada paylaşacak halim yok. GMP Ortaokulu’nda, lise son sınıflı bir genç edasıyla odama gelip, benimle bir çok konuda sohbet eden ve tartışan Buse Binici ile Cumhuriyet İ.Ö.Okulu’nda güncel konulara duyarlılığı ile beni etkileyen Sibel Çiftçi hatıraları arasından çıkardıkları belgeleri ve duygu dolu sözleri benimle paylaşarak, bu satırları yazmamı sağladıklarından teşekkür ediyor ve o belgeleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şunu açıkça belirtmek istiyorum. İyi ki öğretmen olmuşum, iyi ki bu kadar tatlı ve güzel gençlerin müdür amcası olmuşum. İyi ki kırk yıllık görev süremde, ne öğretmen olarak, ne okul müdürü olarak, hiç bir öğrencimi; öğretmenlere ve başka velilere ezdirmemiş, sınıfta bırakmamış/ bıraktırmamış, disipline gelse bile disiplin cezası ile okuldan atmamış/attırmamış, sadece uyararak ve örnek nasihatlarla topluma kazandırmışım.
Yaşasın ve bitmesin; saygı, sevgi, vicdanlı, merhametli ve ilkeli insanlar.
Sağlıklı, huzurlu, mutlu ve başarılı günler diliyorum.