Felsefenin birçok tarifi vardır. Genel tariflerin yanında, her dinin de kendine göre bir Felsefesi var. Ben bu yazımda İslam’ın ilk dönem filozoflarından el-Kindi’nin felsefe ve İslam Felsefesi hakkındaki düşüncelerini özetlemeye çalışacağım.
İlk İslam Filozofu olarak kabul edilen Yakup İbn İshak el-Kindi (ölüm miladi 866)'ye göre;
Felsefe: "İnsanın gücü ölçüsünde varlığın hakikatini bilmesidir."
Başka bir tarifinde ise "Gerçekte felsefe, nefsin terbiye edilmesinden başka bir şey değildir" demektedir. (Kindi, Beş Terim Üzerine, s. 10)
KİNDİ, Felsefenin pratikteki yararını hep dikkate almıştır. Ve Felsefeyi, "İnsanın gücü ölçüsünde Allah’ın fiillerine benzemesidir" diyerek AHLAKİ bir boyutta ele almakta, İlahi bir sıfat ve erdemler edinerek tam erdemli bir kişi olacağını söylemektedir.
KİNDİ, "Felsefe ölümü önemsemektir" derken, biri tabii diğeri iradi olan iki çeşit ölümden bahsetmektedir. Ve önemli olanın iradi ölüm olduğunun vurgusunu yapmaktadır. Yani nefsin istek ve arzularını öldürmektir. Çünkü, fazilete giden yol arzuları öldürmekten geçer. Diye ilave eder. (Kaya, DİA,2002.s. 50)
Demek ki felsefenin pratikteki yararı, insana ahlaki erdemleri kazandırmasıdır.
Kindi, İslam dünyasında evren ve insanı, dinin temel öğretilerinin ışığında; felsefi ve bilimsel bakış açısıyla ilk inceleyen düşünür olduğu bilinir. Bu bağlamda felsefeden bahsederken, İnsan sanatlarının değer ve mertebe bakımından en üstünün felsefe olduğunu söyler.
Kindi’ye göre bilgiden amaç, gerçeğin bilgisini yakalamak. Davranışın amacı ise sıradan bir eylem değil, gerçeklere uygun olarak davranış sergilemektir. Varlığı derinden kavramak için felsefenin vazgeçilmez bir disiplin olduğunu da söyler. (Kindi, İlk Felsefe Üzerine, s. 1)
Kindi, insan sanatlarının değer ve mertebe bakımından felsefe olduğunu söylerken, felsefenin de mertebe bakımından en üstün yönünün metafizik olduğunu belirtir. Tabiat ilmi, değişen varlıkları incelerken; metafiziğin değişmeyen varlıkları incelediğini, varlığın değişmeyen ilk sebebinin ve son gayesinin bilgisini, metafiziğin verdiğini belirterek; metafiziğin verdiği külli bilginin bizi Tanrı Bilgisine götürdüğünü söyler. (Kindi, İlk Felsefe Üzerine, s. 10-11)
Metafiziğin temel konularından olan varlık, Kindi’nin üzerinde çok durduğu konulardandır. Kindi, Allah - alem ilişkisinde Aristocu düşünceye karşı, bu meseleyi İslam ilke ve düşünceleri temelinde ele almıştır. O dönemlerde alemin yaratılmış değil, ezeli olduğunu savunanlara (materyalistler) karşı, alemin yaratılmış olduğu tezini savunmuş, bu iddiasını birçok matematiksel ve mantıki delillerle ispatlamaya çalışmıştır.
Kindi, Allah’ın varlığı ile ilgili bir delilinin de nedensellik ilkesine dayandırmıştır. Var olan her şeyin varlığı için bir neden olmalıdır. Nedenler dizisi sonludur ve bunun sonucu olarak da ilk neden ya da gerçek neden vardır. O da Allah’tır. Aristo’nun saydığı nedenler, maddi formel, etken ve gaye (erek) nedendir. Kindi felsefesinde birçok risalede tekrar ettiği üzere Tanrı etken nedendir. (M.M. Şerif, Klasik İslam Filozofları ve Düşünceleri, s.15)
Kindi’nin üzerinde durduğu konulardan birisi de Bilgi Kaynakları ile ilgili Bilgi Teorisidir. Bilginin dört ana kaynağının olduğunu söyler. Bunlar: 1- Duyu Algıları, 2- Akıl, 3- Sezgi, 4- Vahiy.
Özetle: Duyu algılarının değişken olduğunu, akılla beslenmeyen algıların yanıltabileceğini, duyu algılarının sübjektif, akli bilgilerin ise objektif olduğuna vurgu yapmaktadır. İnsanda yararlı sezgilerin oluşması için, nefsin bilgi ve güzel eylemlerle arınması gerektiğine inanır. Ruhları ve zihinleri böylesine arınmış kişilerin rüyaları da gerçek çıkar der. Vahiy, kaynağı Allah olduğu için yanılması olmayan mutlak bilgilerdir. Akli bilgiden farklı elde edilir. Peygamberlere has bilgilerdir.
Kindi’nin düşüncelerine günümüz insanın ne kadar ihtiyaç duyduğunu artık bilmeyenimiz yok. Eksikliğimiz yetişen gençliğe veya yetişmişlere İslam Felsefesini ve ahlakının yeterince değil, hiç verilememiş olmasındandır. Kuru kuruya yüzünden, anlamadan, Kur’an okumakla ne İslam ne felsefesi ne de ahlakı öğretilemez...