İstinat duvarı

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Üst üste dördüncü kez canlı yayınlarla izliyoruz İstanbul'da iş makinalarının inşaat çalışması sırasında sanki deprem olmuş gibi, toprağın, caddenin üstünde ne varsa altta kendine çekmesini...

Üstelik görüntüyü defalarca verip canlı yayınla oturduğumuz yerde elimizde çayımız ekşın yaşatıyorlar bize..

- Çökecek Ali bey..

- Hayır çökmeyecek önlem alırlar..

- İzle o zaman çöküyor işte..Bak toprak zemin yumuşak inecek şimdi arabalar..Dur çayını getireyim sen bana anlat noluyor.

Hatırlayın saatlerce evin çöküşünü saniye saniye izlemiştik..Belediye Başkanları kalabalık bir halk ordusu kenarına bir şerit çektikleri olay mahallinde, olayın nasıl olduğunu anlatıyorlar. Biz de dinliyoruz.. Bu bina yirmi senelik kaçak bir yapı, ruhsatı da yok.

Yanında inşaat çalışması, üstelik İstanbul da deprem beklenirken istinat duvarı yüzünden evler hooop aşağıda..Yerlerine yenilerinin yapılacağı kesin. Daha büyük rezidanslar AVM'ler hiç şüphesiz dikilecektir..

Yandaş müteahhitler gözlerine bir yer kestirsin yeter..Arsa küçük müçük önemli değil.. Yanındakini de çökertirse ev sahiplerine bir miktar para ödeyip daha büyük binalar rezidanslar dikecektir. Bir taşla iki kuş..Arda Turan örneği gibi hepsi de meşhur bu inşaatların sahipleri...

Dağ taş ev olunca kimileri de sit alanı ilan edilen yerlere göz dikiyorlar...

Metruk binalar bir bakmışsınız sarhoş bir sığınmacı tarafından gece yarısı tutuşuyor. Çatır çatır kozalaklar gibi içten içten yanıyor... Yeter ki iste sit alanı, mit alanı, yok koruma altına alınmış mühim değil. Yerlerine hemen bir istinat çalışması yap, zaten binalar eski kibrit kutusu gibi..

Bize de Allah razı olsun canlı izletiyorlar.. Bina bir müddet ayakta kalarak yerle bir oluyor... Müteahhitler işi mi biliyor nedir. Hepsi mi kardeşim yanındaki binayı çökertir... Mezarımı derin kazın türküsü gibi istinatı mı derin kazın diyorlar.. Derin kazınca tek tek iniyor eski binalar kazdıkları çukura...

Ben de 'gömün gitsin' diyorum istinat duvarına..

Geçen izledim di saniye saniye bir evin çöküşünü.

En çok içimin yandığı şey evin o yaşanmışlığına hürmeten direnerek ayakta kalma çabası.

Altından toprak yavaş yavaş kaydığında kaderine razı oluyor. Müteahhitler de güçlü tabii. Direnemiyorlar.. Evin pencerelerinden perdeler uçuşuyor sanki fırtına çıkmış gibi. Korku filmi gibi. Tüm eşyalarıyla birlikte batan geminin malları sanki istinat duvarına seriliyor hepsi birden.İç acıtıcı görüntüler. İnsan orada yaşayanları nereye sığınacaklar diye düşünmeden edemiyor...

Bu müteahhitler işi biliyor. Yoksa direk iş makinalarını salıp, güvenlik önlemi almadan ,boş arsaya ekin ekecek gibi dalınır mı kardeşim.Biliyordur mutlaka yağışın ardından toprağın yumuşadığını..Erezyon deyip örtüyorlar üstünü..Hemen bir açıklama geliyor ardından muhabirlere:

- Biliyorsunuz bu sene yağış çok oldu dolayısı ile zemin yumuşak toprak kaymaları doğaldır, falan...

Doğal afet yani rayından çıkmış hızlı tren gibi düşünün. Doğanın intikamı oluyor, sonuçta konu kapanıyor. İstanbul'da dağ taş bina olunca alan açmakta zorlanıyorlar anlaşılan. Yağmur da çok yağdı tabii .Çalışmaları da yağmur sonrası yaparsak..?

Kupon arazi bunlar..Kapanın elinde kalıyor..Televizyonun karşısına oturduk elimizde çayımız izliyoruz .İstinat duvarı güzelim arabaları elektirik süpürgesi gibi füüüüüt içine nasıl da çekti..

Nasıl bir duvarsa artık Berlin duvarı gibi. Öyle derin kazılmış ki neredeyse asfalt en yüksek yamaçta yapılmış gibi kalmış, tepede bir yerde. Üstündeki arabalar kibrit kutusu gibi çöken toprakla birlikte çukurun içine taklalar atarak düşüyor..

İstinaf duvarı açmayı mi bilmiyoruz yoksa o caddeyi de mi yutacak bu müteahhitler onu bilemeyiz..

Bildiğim tek şey rant... Rantın gözü dönmüş sonuç olarak... Önünde ne durursa yiyip yutuyor bir bir.

Amanın bizi de yutmadan biraz kenarda kalalım diyorum Ali beye.

Bir evimiz var o da tepemize yıkılmasın...