“İti an, çomağı hazır et...”
“Daha önce sunduğum “Canavarlık Parayla değil” başlıklı yazıma yurt dışından ses geldi. Sevgili okurum hangi ülkeden yazdığını belirtmemiş. İlgi çekici bir olayı aktarıyor. Kullandığı bilgisayarda Türkçemize özgü harfler bulunmadığı için pösteki sayarcasına emek harcadım ve mektubu iyi okunur hale getirdim...
İnanın, onun dışında yazıya dokunmadım. Okurumuz öğrenimli biri olmalı.
“Bu sene yazın oğlumla İzmir’de başımıza gelen bir olayı anlatayım” sözleriyle başlayan mektubu okurlarımla paylaşmak istedim. Bu mektubu yazmak ve yazılarımı severek okuduğunu bildirmek inceliğini gösteren okuruma “Geçmiş olsun” diyorum. Ve “Yazılarımı okumaya devam ediniz” de dedikten sonra siz okurlarımı bu ilgi çekici mektupla başbaşa bırakıyorum.
“Arabayla Çankaya’dan Konak’a doğru gidiyoruz. Ben hep Varyanttan gelip arabayı kapalı park yerine koyup tekrar ayni yoldan döndüğüm için Çankaya’dan gelip de eski Gümrük’ten sonra köprüyü geçip sağ taraftan Konak istikametine dönülecek yolda şaşırıyorum. Oğlum deseniz hiç bilmiyor.
Köprüyü geçtik. Direksiyonda oğlum var. “Şimdi sağa dön,” dedim. Oğlum sağa dönerken yanlışı farkedip “Yok yok, bundan sonraki...” dediğimde çocuk direksiyonu kırdı. Ve düz gitmek isteyince arkamızda çok hızlı gelen dolmuş şoförü bize çarpmamak için ustalıkla kazayı önledi.
Ancak, hemen önümüze geçerek bizi durdurmak istedi. Biz yolumuza devam ettik. Otobüs duraklarının olduğu yol üstünde park ederek oğlumun arabadan inmesini istedi. Ben oğluma “Devam et” dedim. Oğlum kapalı park yerine doğru döndü. Zaten oraya gidiyorduk. Daha biz girmeden bizi yakaladı.
Oğluma “İn lan aşağıya” diye bağırarak ağıza alınmayacak küfürler etmeye başladı. Ben her ne kadar “Özür dileriz, yolu bilmiyorduk. Bakın plaka da yabancı” dediysem de kapıyı açıp oğlumu indirmeye çalışıyordu.
Sadece indirmeye çalışsa neyse... Ettiği küfürlerin altından kalkılacak gibi değil. Geçmiş, gelecek, ana, avrat. Bereket oğlum yurt dışında doğup büyüdüğü için bu lafların ne anlama geldiğini pek bilmiyordu.
Adamın gözü öyle dönmüştü ki, o anda arkadaşları onu almasalar oğlumu bıçaklayabilir, yahut da hastanelik edebilirdi. Oğlum hayatında hiç döğüşmedi ki. Zaten şok geçirmiş gibi şaşırdı kaldı. Bir tek kelime söyleyemedi.
Sonra bana “O adamın bir problemi vardı. Normal değildi. Suç onda, Çok hızlı geliyordu ve arada hiç mesafe bırakmamıştı” dedi.
Benim oğlum kavga bilmez. Küçükken kendisinden küçüklerden dayak yer gelirdi. Sen niye karşılık vermedin?” diye sorduğumda “O küçüktü” derdi. Büyük bir çocuktan dayak yiyip gelince de “O büyüktü” derdi. Kendi yaşındakilerden dayak yediğinde de “Anneleri vardı” derdi. Oğlum böyle büyüdü.
Düşünün bir kere... O kavgada oğlum olmayıp da Türkiye’de yaşayan bir delikanlı olsaydı, “Sen bana nasıl küfredersin, geçmişimi, anamı, yedi ceddimi nasıl karıştırırsın” derdi ve cinayet bile işlenirdi. Sizin yazdığınız gibi olaylar burada da yaşanıyor. Benzer hatalar burada da oluyor. Biz özür diliyoruz mesele kapanıyor. Benim Türklerim özürden de anlamıyorlar.”
Ne diyelim? “Ne yazık ki, işte biz böyleyiz” dememiz ne işe yarayacak?