Türkiye, özellikle 2010 senesinden bu yana bölgesel bir ateş çemberi içinde, aynıları başına gelmiş olsa çoğu ülkenin darmadağın olacağı felaketlerle imtihan oldu.
Komşularımız resmen ‘ateş ve öfkeyle’ yeniden şekillendirilirken bu mühendislikten biz de şüphesiz payımızı aldık.
Türkiye ve bulunduğu coğrafyanın dizaynı için emperyalizm, Atatürk’ün dehasının zirvesi olan, aşağıdaki maddeleri doğrudan engel görmüş, bu süreçte ‘dahili ve harici bedbahtları’ taşeron olarak kullanmak suretiyle bu ‘engelleri’ ortadan kaldırmak istemiştir;
1- Üniter kimlik (ülke sınırlarında doğan tartışmasız tüm yurttaşların tek adının (Türk) ve kanun önünde eşitliği)
2- Laik, demokratik, parlamenter rejim (Fikren ve vicdanen hür Türk Milletinin TBMM aracılığı ile kendi kaderini tayin etmesi ve evrensel hukukun işletilmesi)
3- Anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez ilk dört maddesi (yukarıdaki ilkeleri teminat altına alan, başkenti Ankara olan Türkiye Cumhuriyetini koruyan maddeler)
Yazımın başındaki 2010 vurgusu şüphesiz ki 12 Eylül 2010 ‘yetmez ama evet’ anayasa referandumu ile doğrudan alakalı. Kısaca, o dönemden bu yana Türkiye Cumhuriyeti anayasası resmen kevgire dönmüş, 16 Nisan 2017’de tamamen ucube bir hale gelmiştir.
Bu zaman zarfı aralığında önce uluslararası bir casusluk ve terör örgütü devlet ve milli ordu içine iktidarın akla ziyan yaklaşımı ile sızıp silahlı isyana kalkışmış, PKK Suriye’de binlerce TIR silahla bizzat müttefikimiz(!) tarafından beslenip devletleşme sürecine girmiş, Türkiye sınırlarına gözünü dikmiş, Selefi terör ülkemizi defalarca vurmuş ve daha vahimi, milyonlarca sığınmacı bu PKKistan bölgesinden Türkiye’ye ‘sürülerek’ ülkenin ekonomisi iflas ettirilmiş, demografik yapı bozulmaya başlamıştır.
Olayların neticelerine genel olarak bakarsak hepsi saydığımız bu üç maddeyi hedef alıp, bu taşıyıcı kolonlara ağır zarar vermiştir.
İşte tam da şu günlerde, siyaset kulislerinde anayasa taslakları içerikleri fısıltıdan biraz daha yüksek sesle konuşuluyor ve Türkiye’nin yeni bir anayasa ihtiyacı sesli biçimde dile getiriliyor.
Saray’ın bile henüz iki senede çöktüğünü artık kabul ettiği ve yeni anayasa tartışmalarına hazır olduğu sinyali verdiği bir dönemde yapılacak İYİ Parti kurultayı ve Meral Akşener’in bundan sonra hareket edeceği ‘alfa ekibi’ sadece Türkiye’nin değil, tüm bölgenin kaderini etkileyecek kadar önem arz ediyor.
AK Partinin ‘filikası’ görünümünde, yeni bir şey vaat etmeyen ve etse de komik duracak, tüm bu günahlarda en büyük pay sahibi olan ve parti kurmaya hazırlanan Gül & Babacan ve Davutoğlu gibi isimler Londra’dan aldıkları icazet ve muhtemel ki Chatham House - DPI’a ‘onaylattıkları’ ve yüzlerce kayıp verdiğimiz ‘açılım süreci v.2’ konseptli bir anayasa taslağını çoktan hazır etmiştir.
Anayasada Kürt kimliği, federatif sistem isteyen, Kürtçeyi ikinci resmî devlet dili olarak görmek isteyen ve kendi (PKK) bayrağını talep eden HDP’nin bu taleplerini içeren anayasa talebi zaten bilinen bir şey. Taslakları olmaması da düşünülemez!
Maalesef seçim vaatleri arasında, Türkiye’ye Musul ve Kerkük’e mal olan, İngiliz bağlantılı olduğunu İngilizlerin bile kabul ettiği 1937-38 dersim(?) isyanı hakkında devlet arşivlerinin açılacağı (gizli olan ne aranıyorsa?), okullarda Kürtçe ders için altyapı(!) sorunlarının çözüleceğini söyleyen, Kürt sorunu(!) diye bir ifade kullanan ve satırların yetmeyeceği benzer tutarsızlıkları olan CHP’nin de yukarıdaki taslaklar ve taleplerle flörte yatkın bir görüntü vermesi ise maalesef bir itham değil, durum tespiti ve bilgi niteliğinde. (Bkz. CHP 24 Haziran seçim bildirgesi)
Soros iltisaklı STK’ların fonladığı ve sayısı 5 milyonu geçen sığınmacıların Türk toplumuna entegre edilmeye çalışıldığı dönemde üniter kimlik ve Ankara merkezli yönetimi açıkça hedef alan bu gibi anayasa taslakları ile Türk Milleti daha feci bir tuzağa çekiliyor.
Biz emperyalizmin Suriyeli sığınmacılar üzerinden iç savaş çıkarabileceğini söylerken, böyle bir anayasa, iç savaş çıkmasa bile orta vadede bir Kürt bir de Arap eyaleti tehdidini beraberinde getirecektir. Ki bu merhale artık mutlak parçalanma ve yok oluş anlamına geleceğinden ‘beka’ denen şeyin ta kendisidir!
Kuruluşunun öncelikli amacı güçler ayrılığına dayalı parlementer rejimi yeniden tesis etmek olan Meral Akşener ve İYİ Partinin omuzlarına tarih Türk Milletinin kaderini yüklemiştir.
Yarın üst kurul delegeleri, işte bu tarihi sorumlulukla oy kullanacaklar.
İYİ Parti, kırmızı çizgilerinin cumhuriyetin kurucu değerleri olduğu milli bir anayasa, sığınmacıların geri gönderilmesi ve sınırımızda kurulan terör devletinin yok edilmesi konularında Türk Milletinin tek şansıdır.
Sığınmacılar konusunda adeta tek başına Türkiye’de gündemi belirleyen Prof. Dr. Ümit Özdağ, özellikle anayasa konusunda bilgi ve birikimi kadar İYİ Partinin elini güçlendirecek, çok değerli bir ‘hafızası’ olan Dr. Aytun Çıray, İYİ Partiyi iktidar tabanına doğru da genişleten Yavuz Ağıralioğlu, ekonomi konusunda hiç şüphesiz TBMM’deki en nitelikli ismi olan Durmuş Yılmaz gibi isimlerle İYİ Parti sadece iktidara yürümeyecek, Türkiye’nin makus talihini de olumlu yönde değiştirecek yegane partidir.
CHP’yi de olması gereken istikamete çekebilecek manevra kabiliyeti, öngörülü, tecrübeli, ilkeli ve nitelikli kadroların bir arada ahenkle işleyeceği bir ekip kurabilmek, İYİ Parti ve Akşener’in iktidar yürüyüşünün de başlangıcı olacaktır.
Emperyalizmin iktidar ve ana muhalefetin sağ ve soldaki diğer partileri ‘yutması’ ve toprak talep eden bölücü ve ırkçı bir azınlık partisi ile kurguladığı üç aktörlü tiyatroyu Türk Milletinin vekaleti ile bozan Meral Akşener ve İYİ Parti için artık oyun kurma zamanı.