Öncelikle yerel seçimler sonrası kısa bir değerlendirme asıl konuya girmeden yerinde olacaktır. Yerel seçimin sonuçlarını anlamak için son üç yılı doğru okumak yerinde bir değerlendirme olacaktır. Tarih sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde olaylara bir bakış açısı getirmeyi gerektirir. Yerel seçimlerde ki ittifaklara, aday tespitlerine gelinen sürecin belirleyicisi referandumla getirilen Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi ve sonrası gelişmelerdir. Hatta Türk demokrasi tarihi açısından ders olarak okutulması gerektiğini düşündüğüm MHP kongre süreci yerel seçimlerde AKP'ye gösterilen sarı kart acısından başlangıç kabul edilebilir. Yani süreci o günden bu güne değerlendirmek sebep-sonuç açısından daha yerinde olacaktır.
MHP gibi lider kültünün ağır bastığı, biat kültürünün hakim olduğu bir siyasi yapıda genel merkez tarafından belirlenen üst kurul delegelerinden tek tek imza toplayarak kongre çağrıları yapılmış, kongreyi toplayacak sayıdan çok fazlasının imzası alınmış. Ardından kongreler toplanmış ve tarihe geçecek bir hukuk garabeti ile bu demokratik süreç engellenmiştir.
Akabinde ise 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası iki yıl olağanüstü hal ilan edilmiş, referanduma dahi olağanüstü hal kapsamında gidilmiştir. Sonuç olarak her türlü muhalif ses iftira edilmek, suçlanmak, hedef saptırmak ve hedefe konulmak korkusu ile karsı karşıya kalmıştır. Tam da böyle bir süreç sonrası toplumda ki sindirilmişliği, susturulmayı, iftira kültürünün adeta yetkililer tarafından Demokles'in kılıcı gibi kullanıldığı bir süreçte Meral hanım ve arkadaşları bin bir engel, medya basın karartmaları, iftira, manipülasyon ve mobbinglere rağmen partiyi kurmuş, kurulduktan 7 ay, kongresinden üç sonra seçime yetişmiş ve yüzde 10 oy alarak 43 vekille mecliste grup kurmuştur. Türk siyasi tarihinde bu şartlar göz önüne alındığında bu çok ciddi bir başarıdır. Referandum öncesi İYİ Parti kurulmadan önce yapılan hesaplarda yüzde 45-50 AKP + yüzde 15-20 MHP, yüzde 60-65 ile her daim şampiyonuz, CHP yüzde 23-25 geçemez, başkanlık, yönetim ve de hükümet her daim biz oluruz hesapları, İYİ Parti kurulması ile bozulmuştur.
Sadece bir dakika İYİ Parti hiç olmasaydı veya kurulmasaydı şeklinde tersine bir akıl yürütünüz. Ne mi olurdu? Toplumsal korku öyle kolay yıkılmazdı, sol tandanslı bir parti ile bu mümkün değildi, sadece sağ cenahı kışkırtırdı. CHP sağ Milliyetçi, demokrat seçmene bu kadar yaklaşmazdı yada yaklaşacak adayları aday edemezdi, iç dinamikleri buna izin vermezdi. İYİ Parti kurulmasa Ülkücü, milliyetçi seçmen MHP’nin AKP’yi son üç seçimde de destekleme kararı (referandum, vekillik ve cumhur, yerel seçimler) Türk milliyetçisi ülkücülerin hoşuna gitmese de aleyhte kimse dışlanma, parti içi hain damgası yememek için açıktan çalışamazdı... Önemli çoğunluğu da genel merkezin kararına uyar gider AKP tarafına oy verirdi. Tüm bu açılardan bakıldığında İyi partinin kurulması ve etkisi basit dört işlem matematikle ölçülmeyecek kadar derin bir sosyoloji içermektedir. Yani insan ve toplum faktöründe 2 kere 2'nin 4 etmediğini bazen 10 bazen 50, bazen de bin edebileceğini göstermiştir. İnsanın matematiği olmaz, İYİ Parti Türkiye’de demokratik dengenin kurulmasını sağlayarak, hükümetin demokratik seçimlerle uyarılmasını başarmıştır. Yoksa soru şu olmalıdır: 17 senedir siyasette olmayan ne oldu da AKP büyükşehirlerde yenilgiye uğradı ve sorgulanmaya başlahdı?
İYİ PARTİ KONGRESİ VE MAHALLE TEŞKİLATLARI
Gelelim asıl konuya... Önümüzde İYİ Parti'nin bir önceki olağanüstü kongrede yaptığı tüzük değişikliklerinin uygulanacağı 3 Ağustos'ta yapılacak Olağanüstü Kongredeki 50 kişilik GİK'in çarşaf mı blok mu olsun tartışmalarına...
Haklı eleştirenleri asla yadsımıyorum, fakat özellikle kişiler üzerinden eleştiri geliştirenlere bakıyorsunuz ya sadece kendi bölgesinde ya da ilinde, ilçesinde bile daha bir çok ülkücü tarafından tanınmıyor, fakat eleştiri yöneltilen birkaç ülkücü isim; Koray Aydın, Musavat Dervişoğlu, Ümit Özdağ gibi tüm ülkücüler tarafında tanınan sembolleşmiş isimlerdir. Bu insanlar Genel Başkan adaylığı dahil bir çok noktada Ülkücülerin kanaat önderliğini yapmıştır. Elbette kongrelerden yönetim dönemlerinden kalma seven ya da sevmeyeni olacaktır, bu bir ölçüt değildir. Öyle ki bakınız tarihe, insanlık tarihi açısından üzerinde toplumun kitlelerin topyekün ittifak ettiği bir kişi dünya üzerine gelmemiştir, gelmeyecektir de! Buna peygamberler de dahildir.
Genel merkezde, Genel İdare Kurulu'nda başka ülkücü yok demiyorum yanlış anlaşılmasın... Sadece eleştiriyi kampanyaya dönüştürenlere tek tek bakıyorum da, bu kişiler kadar teşkilatları, camiayı bire bir tanıyan eleştirenler içinde maalesef ikinci bir şahıs yok. Bazen kızarız, bazen eleştiririz, bazen ters düşeriz ama Ülkücü olandan asla vazgeçmeyeceğiz. (Bunu diyenlerden şunu çok duydum; Koray bey gitsin merkeze yakın bir isim teşkilatın basına gelsin! Oldu güzelim, zaten Koray bey de olsa merkezden gelenleri biz ne teşkilatlarda, ne il teşkilatlarında dışlamıyoruz, ama çoğunluğu Türk milliyetçileri olan kurucusunun çoğunluğu Türk milliyetçileri olan, partinin kurucu fikirlerinden birisi ve en başat olanı rasyonel ve kültür temelli Türk milliyetçiliği olan bir yapıda Türk milliyetçileri kimseden rahatsız değilse, bir zahmet kimsede onlardan rahatsız olmamalı)
Kısacası bu tartışmaların tek sebebi MHP'den veya eski siyasetçilerin eski siyaset yapma tarzlarından kalma komitacılık ekipçilik gibi soğuk savaş döneminden kalma kötü alışkanlıklardır.
Mesele çarşaf mı? blok mu anahtar mı olsun tartışmalarından ziyade, nasıl bir sistem , yönetişim ve yöntem ortaya koymalısınız tavsiye, eleştiri ve öneriler bu yönde olmalıdır. Yoksa filanca gider, falan kişi gelir, Ahmet’in ekibi gider Mehmet’in ekibi gelir bu çözüm değildir.
Çağımız merkezi yönetimler yerine, yerinden yönetimlerin, yönetmek yerine yönetişimin yer değiştirdiği bir çağda yasıyoruz. Genel yönetimi terör, iç güvenlik, bölücülük tehlikesi dolayısıyla merkezi yönetim olmalıdır, bu konu ile karıştırılmamalıdır. Kastımız belediye, siyasi partiler, kurumlar artık birey faktörünü yok sayamaz. Artık iletişimin gelişimi ve hızı yeni dünyanın okumalarını değiştirmiştir. Bu noktada Facebook, Instagram, Twitter vb. sosyal medya araçları önemli bir haberleşme ve iletişim aracı haline gelmiştir. Sosyal medyada herkes kendine özgü bir iletişim dili ve kendini ifade etme durumu ve fırsatı bulmuştur. Sosyal hayatında düzenli iki cümle konuşamayan nice insanın bu araçlar vasıtasıyla duygu ve düşüncelerini ifade etmede döktürdüğünü görüyoruz. Yada tam tersi bir durumda söz konusudur. Artık herkes gazeteci, herkes kendi çapında amatör bir medya sahibidir.
Benim kast ettiğim kişiler yerine yöntem ve sistem eleştirisi olmasını beklerdim. Yöntem olarak tüm teşkilatlanma mahalle teşkilatından yukarı doğru olmalıdır. Bu il ilçe delegesi dahil bu şekilde olmalıdır. Çağımızda artık herkes özel, herkes biricik, genel merkez, il ve ilçe yönetimlerinde orta gelir ve üstü insanlardan oluşan, mahalle kültürü olmayan, sitelerde ikamet eden insanlarla, mahalleleri çözmezsiniz, mahalle teşkilatı orada yaşayan ikamet eden insanlardan oluşur. Seçimde ayda iki kez kahve ve ev toplantısı yaparak ta mahallenin dertlerini ve siyasal yapısını çözemezsiniz. Mahalle teşkilatları, üyelerin sağlıklı yapılması, delege seçimi, mahalle toplantıları, ev toplantıları, sandıkların yazılması ve kontrolü gibi bir çok konuda verimli olacaktır.
Şimdilik Uşak merkez ilçe bunu 21 mahallede başardı, sadece zayıf olan mahalleler daha da güçlendirilebilir, tüm illerde kâğıtta kalmamak suretiyle bu sistem uygulanırsa yukarıdaki hususlarda başarı olacaktır. Bu partinin alacağa oya da olumlu yansıyacaktır. Ayrıca delege ve üyelikler de böylelikle daha sağlıklı ve daha demokratik olacaktır. İşte ondan sonra çarşaf yorgan blok hiç fark etmez demokrasi sağlıklı işleyecektir. Yani bunu başarırsak il başkanı, ilçe başkanı, GİK, kim veya kimler olmuş kontrolörlük dışında çok da önemi olmayacaktır.
Sağlıcakla kalınız...