Cyrano de Bergerac, 17. Yüzyılda yaşamış, Paris’ li şair, oyun yazarı ve kılıçla dövüş ustası, namlı bir silahşör.
Hayat öyküsünü, yine, Fransız şair ve oun yazarı Edmond Rostand kaleme almış.
Oyunda geçen, Cyrano de Bergerac’ın edebi açıdan dünyaca ünlü olmuş ünlü tiradı,
Ne yapmak gerek peki?
Sağlam bir arka mı bulmalıyım?
Onu mu bellemeliyim?
Bir ağaç gölgesine dolanan sarmaşık gibi
Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
İstemem!
Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım, Le Bret?
Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip, taklalar mı atmalıyım?
İsteme eksik olsun!
Her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli?
Sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
Onun bunu önünde hep boyun mu eğmeli?
İstemem! Eksik olsun, böyle bir şöhret!
Eksik olsun!
Ciğeri beş para etmezlere mi "yetenekli" demeli?
Eleştiriden mi çekinmeli?
"Adım Mercure dergisinde geçse" diye mi sayıklamalı?
İstemem!
İstemem! Eksik olsun!
Korkmak, tükenmek, bitmek...
Şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
Dilekçeler yazarak, içini ortaya dökmek?
İstemem! Eksik olsun!
İstemem! Eksik olsun!
Ama şarkı söylemek, düşlemek, yürümek...
Tek başına...
Özgür olmak...
Dünyaya kendi gözlerinle bakmak...
Sesini çınlatmak, aklına eşince şapkanı yan yatırmak...
Bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak...
Ne ün peşinde olmak, ne para pul düşünmek...
İsteyince Ay'a bile gidebilmek.
Başarıyı alnının teriyle elde edebilmek.
Demek istediğim, asalak bir sarmaşık olma sakın.
Varsın, boyun olmasın, bir söğütünki kadar.Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?
“Cesaret, Onur ve Kahramanlık, Özgürlük aşkı, Tevazu ve Tevekkül”, sergilenen ne güzel bir insan karakteri değil mi?
Makaleme bu Tirad ile başladım. Ne alaka diyenler, desin. Yanıtım. Zaten başka şeyler söylemek lazım değil mi?
Bence İYİ Partimizin ciddi bir hayat memat sorunu var ve bu güne kadar yazılan çizilen, söylenen, yapılan vb ler beni kesmedi. Ben de bir tiradla başlayarak, DAHA BAŞKALIK konusunda sizi sarsmak, farkındalık yaratmak istedim biraz. .
Tabi ki kendi dünya görüşüm ve gözlemlerim üzerinden, İYİ partiyi biraz belgesel gibi anlatacağım.
Ancak şunu da dile getirmek isterim. Doğrudan yapılanlar söylenenler üzerinden bazı kişicil eleştirilerim de var makalemde. Mazeretim şöyle olacak. Ben Yeniden Aydınlanma Derneğinin sade bir üyesiyim.
Hiçbir yönetim organında bir görevim yok. Dolayısı ile derneğimizi temsil sorumluluğum yoktur.
Bu makalemde, sadece bir gazete köşe yazarı kimliğimdeyim.
Netice olarak, yazdıklarım sadece beni bağlar ve derneğimizin tarafsızlığına halel getirmez düşüncesindeyim.
Ancak, Cyrano’ nun yukarıda dediği gibi, kimseye yalakalık yapmadan, bir ikbal beklemeden, vatan aşkına yazacağım.
Yani sözümü sakınmaya hiç niyetim yok. Sıradan vatandaş ne görüp ne bilebildiyse ben de bunlardan yola çıkıyorum.
Anlatacaklarımı kör parmağım kör gözüne, sıradan yurttaşlarda gördü ve işte tam bu nedenle durumlar, bence çok vahim.
Kendimi tekrar tanıtarak işe başlayayım.
Yeniden Aydınlanma Grubundaki arkadaşlarımın bildiği gibi, 31 Ocak 2018 de, CHP den istifa ederek, Şubat başında,
İYİ Parti’ye katılmış 68 kuşağından eski bir solcuyum. (İ.T.Ü Makina Fakültesi 1973, mak.yük.müh)
Niye İYİ Parti'de konuşlandım. Çünkü, Türkiye’mizin, Atatürk aydınlanmasına ve 150 yıldır emek emek inşa ettiğimiz parlamenter sisteme, tekrar kavuşmasını istiyorum. Bu gerçekleşebilirse, su akar ,milletimiz tekrar yolunu bulur, diye düşünüyordum. Çünkü Türkiye’miz daha önce de, bu aydınlık yolda, Siyasetçisi, Sanayicisi ve İşçisi ile kol kola yürüyerek, tarım ve ticaret toplumundan çıkıp sanayi toplumunun eşiğinden içeri girmemizi başarmıştı.
Bu, denenmiş, başarılı, aydınlık bir Atatürk yolu idi. Başka yollara, denemelere hiç gerek yoktu.
İYİ Parti milletimize bunu vaad ediyordu. Ben de bu konudaki niyetlerine ve bunu yapabileceklerine inanmıştım.
Peki niye CHP değil. Benim tespitlerime ve artık kesinlenmiş kanaatlerime göre, gayrı milli bir çizgiye demir atmış ve Türkiye sorunlarından kopmuş bir siyasi parti olarak, artık CHP nin en birincil işlevi; Kürt sorununu emperyal hedeflere göre tanımlama, bu sorunu yaşatma ve geliştirme olmuştu. Türkiye’mizin sanki başka hiçbir bir sorunu yoktu.
Ve böyle bir CHP yi kurtarıp, yeniden geri kazanabilmemiz, bence artık mümkün değildir.
Çünkü ortada artık kesin bir gözü dönmüş emperyal kararlılık, bu yönde utanmazlık, normsuzluk yani medeniyetsizlik, söz konusudur.
Evet kendimi tanımladıktan sonra, 7 aydır İYİ Partili bir üye olarak düşüncelerimi sergilemeye devam ediyorum.
İYİ Parti hareketi , Sn. Akşener önderliğinde, 2017 şubat ayında, 16 Nisan referandumu için ”Hayır” kampanyası ile başladı. Sn. Akşener erkenden yola çıktı ve 16Nisan’a kadar 2.5 ayda, yaklaşık 22 ilde millet ile buluştu.
11 Mart’ta Edirne'de halka seslenen Meral Akşener, CIA' in 2006'da Beyaz Saray' a sunduğu Türkiye raporu ile ilgili açıklamalarda bulundu. Sn.Akşener şunları diyordu:
"Raporda diyor ki: Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar nasıl kurmuş Başbakanı ikna ediyoruz, parlamento ayağa kalkıyor. Cumhurbaşkanı'nı ikna ediyoruz, bakanlar ayağa kalıyor. Öbürünü ikna ediyoruz yargı ayağa kalkıyor. Dolayısıyla birbirini kontrol eden bir sürü mekanizma var. Bu cumhuriyette biz bir türlü Amerika’nın çıkarlarını harekete geçirmekte zorlanıyoruz’ Onun için tek adam rejimine Türkiye gitmelidir.”
Bu milleti aydınlatan çok değerli bir açıklama idi, bir karşı koyma idi, “buna izin vermeyeceğiz” diyordu, Sn. Akşener..
Ama bu açıklama Nihat Genç’i kesmedi. Harekete karşı, Doğu Perinçek’in güdümlü füzesi olmayı seçti.
18 Şubat 2017 de Nazım Hikmet Kültür Merkezi Salonunda Ülkücü hareket içinde, Hayır hareketi resmen başlatıldı.
16 mayıs2017 de Koray Aydın’ın, “Akşener’ in Fetö bağlantılı olduğunu ima ettiği, Fetö nün, Akşener’ in
organizasyonlarını desteklediği şeklinde açıklamaları” basında yer aldı.
4 ağustos 2017 de Sn. Akşener ve Sn. Ümit Özdağ ve birlikte hareket kararı aldı. Sn. Akşener bunu twitter hesabından “Sn. Ümit Özdağ hocamla memleket meselelerini konuştuk” diye duyurdu. Sn. Akşener, galiba öncü kadrosunu seçti.
14 Ağustos 2017 de Sn. Ümit Özdağ Hürriyette, İpek Özbey ile uzun ve çok güzel, dolu dolu bir söyleşi yaptı.
Yeni Partinin konumunu “Milli Merkez” olarak, liderini de çok bilimsel bir gerçeklikle “Meral Akşener” olarak açıkladı..
Bilimsel gerçekliğini şöyle açıklayabilirim. “Tarihte bütün olaylar, başka türlü olamayacakları için öyle olmuştur.” diye bilimsel determinizm kaynaklı bir yasa vardır. Bu yasa, tarihin bazı dönemeçlerinde insanların beyinlerinde sağduyu olarak kendini gösterir. Bu sağduyu ile, vatansever Osmanlı Paşası, Kazım Karabekir, büyük kurtarıcının Gazi Mustafa Kemal olduğunu bilerek, sezerek, Gaziyi tutuklamak yerine, “Ben ve kolordum Emrinizdeyim Paşam” demiştir.
Ben bu açıklamalardan çok mutlu oluyordum. İşte benim partim bu, diyordum. Zaten Sn. Akşener ve Sn. Özdağ çok iyi bir ekip oluşturmuşlardı. Sn. Akşener, cesareti, heyecanı, hatta delikanlılığı ile “cesurlar ve cesur kadınlar” hareketinin önderliğini taşıyor ve halkı kucaklayarak sürüklüyordu adeta.
Bu çok zorlu süreçte, tarihi determinizm, Türklerin liderini seçmişti.
Sn. Özdağ ise, İYİ Parti siyasetinin felsefesini, Atatürk’ü TV söyleşilerinde çok iyi anlatıyor. İYİ Partiye sempatiyi, empatiyi, inancı sağlıyordu. Her şey çok iyi gidiyordu.
21 Ağustos’ta Koray Aydın, Yeni Parti hareketine katıldığını açıklıyordu. Ben buna çevremde çok itiraz ediyordum. Meslek ömrümün yarısı, özel sektörde, en alttan en üste yönetici olarak, diğer yarısı da Özel sektör işletmelerine Makina İmalatçısı satıcısı olarak geçti. Devlete bir kuruş fatura kesmedim. Hep kalite mücadelesi vermek zorunda kaldım. Kurumsallaşmayı çok özümsedim. Bu konularda bir kitap yazdım ve meslek dergilerinde, biri Oda TV'de yedi adet makalem yayınlandı. Bu birikimimin verdiği, uzmanlık yetkimle yazıyorum.
Yeni Parti, sağlam bir özel ve tüzel kişilikle, doğru kurumsallaşma yolunda bir parti olacak ise, Sn. Akşener hakkında Fetöcü imalı konuşmalar yapan Koray Aydın, Yeni Parti hareketinin kapısından içeri giremezdi. Bu kesindir, çünkü iki kere iki, dört, eder arkadaşlar. Bu böyledir. Tersi mümkün olamaz. Ama oldu. Niye oldu? Koray Aydın’ın parası, Yeni Parti hareketinin de çok acelesi vardı. Ama bence parti daha doğmadan sakatlanmıştı.
Burada Sn. Akşener’i kendimce suçlamıştım.
Koray Aydın 23 Ağustos’ta yaptığı Fox TV'de yaptığı açıklamada Meral Akşener öncülüğünde kurulacak partinin 2019’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri için adayının Meral Akşener olacağını söylüyordu. Yeni Parti hareketine, sorgusuz sualsiz, ben karar verdim katıldım diyerek katılması yetmezmiş gibi, kendisinin, Yeni Parti’de her şeyin karar vericisi olduğunu ilan ediyordu sanki. Sn. Akşener daha sonra “buna parti kurulunca organlar karar verecek” diye bir düzeltme açıklaması yapıyordu.
28 Ağustos 2017'de Koray Aydın HaberTürk TV'de programa çıkıyor ve Yeni Parti’nin ismini “Merkez Demokrat Parti” olarak açıklıyordu. Ayrıca, Sn. Akşener’i “vitrinde iyi görünüyor diye lider olarak seçtik” diye gayri ciddi, Sn. Akşener’e ve tarihi determinizme saygısız, açıklamalar yapıyordu. Bence züccaciye dükkanına giren bir fil gibi, tarihi determinizmin seçtiği lider olan Sn. Akşener’in biricik sahip olması gereken demokratik otoritesini, partinin müstakbel, özel ve tüzel kurumsal kimliğini darmadağın ediyordu.
Ama ben ürkmeye ve bu kadar çok ve büyük yanlışlar, ancak kasıtlı yapılabilir, diye düşünmeye başlıyordum.
Her ne ise.
Sn. Akşener 27 Eylül 2017'de, Avcılar’da düzenlediği toplantıda güzel bir konuşma yaparak yeni partinin mayasının tuttuğunu ve kurulacağını açıkladı. Yeni Parti'nin, logosu, ismi, amblemi, tüzüğü, programı ve kurucular kurulunun 25 Ekim'de Ankara’da basınla paylaşılacağını duyurdu.
30 Eylül 2017'de, Ataol Behramoğlu Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, 1 Ekim 2017'de, Yazgülü Aldoğan Posta gazetesindeki köşesinde, Yeni Parti ve Sn. Akşener ile ilgili çok olumlu, çok güzel yazılar yazdılar.
Aman Allahım, Milli Merkez ne kadar isabetli bir öngörü imiş dedim kendime ve partimizin kuruluşunu iple çekmeye başladım.
3 Ekim 2017'de Bursa Kervansaray otelde Yeni Parti’nin Tüzük ve Program ön çalışmaları yapıldı.
24/25 Ekim çalışmaları sonucu, ilk kurucu Genel Başkanı Meral Akşener ve kurucu arkadaşları tarafından
İYİ Parti, ismiyle, logosu ile kuruldu. Tüzük ve Programı millete ilan edildi.
Program, mesela Tele 1'de Merdan Yanardağ tarafından, çok detaylı, iyi hazırlanmış, çok doyurucu olarak nitelendi.
Ben de böyle okudum programı. Özellikle Nato konusunu aradım buldum, şu son cümleler çok ilginçti..
“Türkiye’nin NATO şemsiyesinde olması milli politikalar ve stratejiler uygulamasına engel olmadığı gibi İttifak üyeliğimiz diğer ittifak ve mekanizmalardaki ülkelerle kendi milli çıkar ve ulusal güvenliğimizin gereği olarak kurulacak ilişkilere ve iş birliği çabalarına da aykırı değildir.”
Bu bence bağımsız bir dış politika ilanı idi. Ama bu metin, Doğu Perinçek’in güdümlü füzesi Nihat Genç tarafından, hiçbir şekilde böyle değerlendirilmedi ve İYİ Parti'yi Nato’cu diye füzeleyip durdu..
Her şey çok güzel gidiyordu. Özellikle Sn. Ümit Özdağ, çağırıldığı TV söyleşilerinde, İYİ Parti'nin entelektüel birikimini çok iyi sergiliyor, partinin, endüstri 4.0, Üretim ekonomisi ve Reel ekonomi konusundaki görüşlerini, milletimize doyurucu bir şekilde anlatıyordu. Atatürk zaten hep başköşedeydi.
31.Ocak 2018&de Erdoğan’ın, Ata'mıza, Cumhuriyet değerlerimize yine bir saldırısı sonrası, bir Tirad güzelliğindeki güçlü yanıtı, şöyle bitiyor ve millete moral veriyordu. ”Biz, nasıl 1250 sene sonra bu gün, Bilge Kağan’ı hatırlıyorsak, bundan 1250 sene sonra da insanlık ve Türk milleti, Atatürk’ü hatırlayacaktır. Ama sorarım size. Recep Tayyip Erdoğan 1250 sene sonra hatırlanacak mı. Yoksa tarihte bir dip not bile olamayacak mı.” Bence CHP'nin de göz yumduğu, yok edilme uğraşları ve ortamında Atatürk geri dönüyordu adeta. Ben de işte benim partim bu, diyordum. Bu muazzam tirad’ın you tube da izlenme rekorları kırmış olan videosunu, göğsümü gere gere, cümle alemle paylaşıyordum..
2018'de olacağı o zamanlar tahmin edilen seçimlere yetişebilmek için, büyük bir hızla İl ve İlçe örgütlenme çalışmalarına girişildi. Yönetimler, delegeler çok çok acele ile oluştu.
Bu delegelerle muhteşem 1 Nisan 2018 Kurultayı yapıldı. Parti organları, tepeden tırnağa seçildi.
Ancak bu muhteşem kurultay bir başka dönüşümü de beraberinde getirmişti. Daha önce belirlenmiş olan “Milli Merkez” konumu dile getirilmemeye başlanmış ve parti MHP'ye doğru kaymaya başlamıştı.
Bunu whatsApp grubumuzda oldukça hissetmeye başlamıştım. Parti de bunu hissetmiş olacak ki, ara sıra “MHP'nin devamı değiliz” diye beyanatlar veriyordu. Sn. Ümit Özdağ da arka sıralara çekilmişti sanki.
24 Haziran seçimleri milletvekili adayları seçildi. Başkanımız Halil Konuşkan’ın özeni ile dernek olarak, aday seçimleri sonrası itiraz kaynaklı olası dedikodulardan uzak kaldık.
Seçimler geldi çattı. İYİ Parti, Seçim bildirgesi hazırlandı, millete sunuldu. Benim aydınlanma ölçütlerime göre çok çağdaş aydınlık bir bildirge idi. CHP, Seçim bildirgesi de millete sunuldu. Emperyal Kürt Senfonisi ağırlıkta idi.
Ben whatsApp grubumuzda, bu iki seçim bildirgesinin karşılaştırmalı açıklamasını bir çalışma olarak sundum.
Millet ittifakı kuruldu.
Sn. İnce, CHP Cumhurbaşkanı adayı oldu.
Sn. Akşener, Abdullah Gül dayatma faciasına aslanlar gibi direndi, üçyüz bine yakın imza ile Cumhurbaşkanı adayı oldu.
Sn. Akşener, cengaver Tomris Katun gibi, tüm Türkiye mitinglerinde, tek başına mücadeleye girdi.
Ben bu tek başınalığı yadırgadığım için, Whats App grubumuzda dernek üyelerimize şöyle seslendiğimi hatırlıyorum.
İYİ Parti’nin bir aydın, önder ekibi, yurt sathına yayılarak, bulduğu olanaklarla, çağdaş aydınlık İYİ Parti seçim bildirgesi üzerinden, parti tanıtım çalışmalarına niye, ağırlık veremiyor, niye bir kollektif aksiyon sergilenemiyordu.
Yine, Whats App grubumuzda dernek üyelerimize şöyle seslendiğimi de hatırlıyorum.
Millet ittifakı bizi nereye kadar bağlar. CHP'nin, adını anmadan, Emperyal Kürt Senfonisi ağırlıkta olan seçim bildirgesindeki, hıyanet önermelerini yerin dibine sokabiliriz.
Ben 24 Haziran Seçiminin hazırlık planlamasını hangi kurmayın ya da kimlerin yaptığını çok merak ediyordum.
Rüzgar gibi geldi, geçti, gitti.
İYİ Parti stantlarına silahlı, silahsız saldırılar oldu. Sn. Akşener’i, çoğunluk yandaş medya adeta yok farz etti,
Sn. İnce baş tacı edildi. Askeri Liseler, Suriyeli göçmenler, Endüstri 4.0, PKKya karşı yok edici tutum gibi en etkileyici muhalif sloganları Sn. Akşener dile getirdi, Sn. İnce armut piş ağzıma düş dedi. Hepsini evire çevire kullandı.
Sn. İnce en nihayetinde, son İzmir Mitinginde, PKK yı yok edeceğiz diyebildi.
Anketlerde, Sn. İnce, Sn. Akşener’in önüne geçince, üyelerimizin whats App grubunda hayret verici görüşlerle karşılaşıyordum. “Sn. İnce Cumhurbaşkanı olacağına, Sn. Erdoğan Cumhurbaşkanı olsun.”
Bu ilkesizliğe, inanamıyordum. Bu kişiler henüz İYİ Partili olamamıştı.
Ben de whats App grubunda açıkça şunu sormuştum.
“Bu düşüncedeki kişiler, AKP-MHP blokunun, grubumuzdaki uzantıları mıdır. Bu tutum eninde sonunda AKP- MHP değirmeni su taşımak değil midir”
Seçim sonuçlandı. Sn. Akşener ve İYİ Partinin elde ettiği sonuçlar büyük bir başarısızlık olarak nitelendi.
Her kademede Sn. Akşener’e saldırılar başladı.
Yine Whats App grubumuzda dernek üyelerimize şunu dile getirdiğimi hatırlıyorum.
“Böyle gayrı insani, gayrı hukuki, gayrı ahlaki, olağanüstü adaletsiz şartlarda, stantlarına sürekli saldırılar olan ve itilip kakılarak güçsüz gösterilmeye çalışılan, yedi aylık bir partinin, başka partilere ait, beş küsur milyon oyu kendisine aktarması büyük bir başarıdır. Sn. Akşener, tarihi süreç taşlarını yerinden oynatabilmiş ve 24 Haziran seçiminin, biçimini, ruhunu dizayn edip tarihe damgasını vurmuştur. “
Özellikle Sn. Akşener’den hınç alır gibi üst yönetimdeki arkadaşlarından gelen saldırıları, yine whatsApp grubumuzda, “erkek egemen zihniyetin Sn. Akşener’in otoritesini (iktidarını) hazmedemeyişi” olarak açıklamıştım.
07 07.2018 de, meclisin yemin toplantısında, Koray Aydın, Musavvat Dervişoğlu’nun Bahçeli önünde eğilerek elini sıkmaları, bu imamlara bakarak, bir milletvekilinin Bahçeli’nin elini öpüşü, İYİ Parti’nin özel ve tüzel kişiliği ve kurumsal kimliğine bir hançer gibi saplandı. Bu kadar deneyimli siyasetçiler için, bu harekete acemilik yakıştırması yapmak, bu siyasetçilere haksızlık olurdu. Bu bal gibi kasıtlı bir hareketti.
Bu “Heeeeeey İYİ Parti içindeki MHP liler, görüyorsunuz, biz de hep MHP yiz ve hep yanınızdayız, hep öyle
kalacağız, siz de öyle kalın” demekti. Tabi ki devletin ekonomik iktidarının, hep yanında olmayı, bundan hep nasiplenmeyi işaret etmek gibi, sağ seçmenin klasik arzularına hitap eden, ezeli ve ebedi masum bir neden, belki de nedenlerin en hafifi olurdu. Bu kadar küçük bir masumiyetin yanında, İYİ Parti’nin özel ve tüzel kişiliğinin, kurumsal kimliğinin, hele Türk istikbalinin lafımı olurdu. Sonuçta, bu çok garip manzara, patiyi yeri dibine sokuyordu.
Arkasından, 13.07.2018 de Koray Aydın’ın; “İrade bizde olsaydı Millet İttifakını kurmazdık” beyanatı basında yer aldı. Bir zahmet bunu da tercüme edeyim.” İyi Partide, Demokratik Otorite yok, kollektif aklın egemenliği yok, sizler, bizler, grupçuklar var, ya da kör tuttuğunu öpüyor.”
Yine, 13.08.2018 te, Koray Aydın’ın el öpücü milletvekili Hayati Arkaz’ ın İYİ Parti’den istifa edip, MHP ye geçmesi üzerine, Devlet Bahçeli için, bakın nasıl bir beyanat vermiş. (son iki cümle)
“Bir taraftan “partisinin başına dönmesi için Hanımefendi’yi ikna edin” diyerek sözüm ona sorumlu bir devlet adamı imajı çizerken, bir taraftan Milletvekili transferi dönemini başlatmak, nasıl bir siyasi anlayıştır?” Hadi bunu da tercüme edeyim. Bahçeli, İYİ Partideki adamlarına “Hanımefendiyi İYİ Partinin başına dönmeye ikna edin diye aleni talimat veriyor ve Koray Aydın, bu talimat verme eylemini öyle, böyle veya sözde, sorumlu bir devlet adamlığına yakıştırıyor. Bu ne mukaddes, ne cesim, ne coşkulu bir sadakat Allah’ım, hiç bir yere sığamıyor, gizlenemiyor, bir yerlerden taşıyor, fışkırıyor, ne fayda, “sözde” takiyyesi, bile gramer olarak uymuyor, kar etmiyor. Ben ise, “Allahım yeter artık, aklımı mantığımı, matematiğimi, koru yaaa. Bu nedir yaaa,” diyordum.
SONUNDA YENİ BİR KURULTAY YAPILDI. AMA HAMAMLAR VE TASLAR AYNI KALDI. ARTIK ELEŞTİRİ YETER. ŞİMDİ ÇÖZÜM ÖNERİLERİM:
* Türkiye’mizin milli merkezde vatan savunması yapacak bir partiye dün ihtiyacı vardı bu gün de var. * İYİ Parti başlangıçta, Milli Merkez’de konumlanacağını belirtmesine karşın, daha sonra bunu pek vurgulamadığı için bu konumu unutulmuştur. Mesela bizim whatsApp grubunda bile, son zamanlarda bu dilek ve bu talep dile getirilmişti. , İYİ Parti bu konumunu tekrar kuvvetlice vurgulamalı ve ilk idealist kurucu ayarlarına dönmelidir. O zaman da, benim gibi inatçılar dışında İYİ Partiyi terk eden solcu idealistleri tekrar partiye çağırabilecektir. Bunun için Atatürk Aydınlanmasına tekrar çağrı, büyük önemle vurgulanmalıdır. Bizim derneğimiz örneğinde, üstte, çok takdir ettiğim, bilge eski ülkücüler olmasına karşın, tabanda bırakalım bilgeliği, bilinç iyice zayıflamaktadır. Bir Milli merkez Partisini bu zayıf bilinçli kitle tek başına taşıyamaz. Biz eski solcularla eski ülkücüler omuz omuza vatan için çalışmalıyız. Bunun için de bu yeni dönemde biz solcular, ülkücüler tarafından sımsıkı kucaklanmalıyız. * Ayrıca, Ataol Behramoğlu, Yazgülü Aydoğan vb diğer tüm aydın, yazarlar da geri kazanılmalıdır. * Bence İYİ Partinin bu fetret devrinde, bir tek isim, abide gibi ayakta kalmış, ağzından Sn. Akşener’i ve İYİ Partinin kurumsal kimliğini zedeleyecek tek bir söz çıkmamıştır. Bilge olduğu kadar Devlet adamı olduğunu da ispat eden bu kişi Sn. Ümit Özdağ’dır. Sn. Özdağ, ikinci adamlardan biri değildir. Diğer ikinci adamlarla arasında çok büyük kırat farkı vardır. Sn. Özdağ ikinci adamların birincisidir. Ya da en doğrusu Sn. Özdağ, ikinci, birinci adamdır. * Makalenin başlarında, “4 ağustos 2017 de Sn. Akşener ve Sn. Ümit Özdağ ve birlikte hareket kararı aldı. Sn. Akşener bunu twitter hesabından “Sn. Ümit Özdağ hocamla memleket meselelerini konuştuk” diye duyurdu. Sn. Akşener, galiba öncü kadrosunu seçti.” demiştik. Aynen o güne dönülmelidir ve nerede kalmıştık diye kollar yeniden sıvanmalıdır. * İcabında Parti parasal dış destek bağımlılığından kurtulabilmek için yüksek harcamalardan kaçınmak uğruna fiziksel olarak sağlıklı bir şekilde küçülebilmeli ve böyle şaşaalı bina konforu vb den vazgeçilmelidir. Gazi Meclisimizin ilk günlerinin hatıra getirilmesi, buna cesaret edebilmeye yeter. * CHP nin yukarıda değindiğim bilinen yapısı nedeniyle, ülkemizde ANA MUHALEFET yoktur. Ama olmak zorundadır. Bu nedenle İYİ Partimiz millet adına Ana Muhalefete EL KOYMALIDIR. Bunu, emekle, çabayla, kaliteli gündem belirleme ile, gerçekçi çözüm önerileri ile başarabilir. Örneğin Sn. Ümit Özdağ tweet mesajlarıyla Türkiye’mizin bir çok önemli sorununu gündeme taşıyabilmektedir. Çünkü sosyal bilimsel otorite kişiliği ve önermesinin ciddiyeti nedeniyle kurumlar tarafından muhatap alınarak kendisine yanıtlar verilmektedir.
* Sanayimizin motorunu tekrar gazlamak zorunda olduğumuz Türkiye’mizde, her ülkede olduğu gibi, sanayi motorunu çalıştıran iki sınıftan biri, sanayici sınıfı diğeri işçi sınıfı yani emekçilerdir. Sanayici sınıfı zaten her parti tarafından desteklenirken, emekçi sınıf ve tabakaları, genel olarak sol, sosyal demokrat partiler sahiplenmektedir.
Ama yukarıda belirttiğim ve son kez belirteceğim gibi (üzülüyor insan) Türkiye ile ilgili hiçbir derdi olmayan, işlevi sadece emperyal kürt sorunu tanımlaması yapmak ve bu sorunu yaşatmak olan CHP, en asgari görevi olan emekçi sınıf ve tabakalara sahip çıkma görevini de unutmuştur.
Günde sekiz saatlik çalışma hakkının tarihi150 yıl öncesine gider. Büyük şehirlerde koca koca bankalar, çalışanlarını,
sekiz saati çok aşan sürelerde fazla ücretsiz çalıştırmaktadırlar. Arkadaşlar, batı Avrupa Sanayi tarihine bakın, sanayi en çok işçi hakkının alındığı yıllarda zirveye ulaşmıştır. İşçi hakları mücadeleleri, yaptığı basınç ile sanayicileri, verimlilik ve teknolojik çözümlere yönelterek sanayinin düzeyini hep yükseltmiştir. Aşırı emek sömürüsü ile ne sanayi ne de ülke gelişir. Bu gün Anadolu’ da, dinci sermaye sanayi fabrikalarında emekçiler Allah kitap adına neredeyse bedava çalıştırılmaktadır. Ben bunu gözlerimle gördüm.
Sonuçta İYİ Parti: Milli üretim için, iki modern milli sınıf olan hem sanayici sınıfa hem de emekçi sınıfa ve tabakalara resmen sahip çıkmalıdır, bunda çekinecek hiçbir şey yoktur.
* Bir de kısaca PKK: Bu örgüt, normal her devlette olduğu gibi devriye gezen, sınır karakollarında sınırlarımızı koruyan askerimize, ölümle sonuçlanan silahlı saldırılar düzenlemektedir. Bu, her normal devlette olduğu gibi ağır bir cürümdür, suçtur. Ve suçlular her normal devlette olduğu gibi, normal normal takip edilip yakalanmak istemektedir. Takip edilip sıkıştırıldıklarında da teslim olmayıp ateşle karşılık vermektedirler. Karşılıklı çatışmada askerlerimiz şehit olmakta. PKK kayıplar vermektedir. Canları cehenneme, bu kadar basit, tekrar ediyorum, canları cehenneme. Bu kadar basit.
Bizim Mehmetçiklerimiz taş yarığından çıkmadı. Bizim Mehmetçiklerimize saldırmanın, katletmenin hiç bir toplumsal mazereti olamaz. Bu nedenle PKK yok edilmelidir. Buna yönelen her şey doğru. Bundan uzaklaşan her şey yanlıştır. HDP de PKK nın siyasi temsilcisidir. HDP ye böyle bakılmalıdır. HDP nin barışla, demokrasi ile uzak yakın bir alakası yoktur.
Bu sözlerim doğrudan Sevgili Genel Başkanımız Akşener hanımefendiye.
* İYİ Partimizde, kollektif aklın oluşabilmesi ve ortaya çıkabilmesi için sağlam bir mekanizma bulunmalıdır.
Genel Başkan’ın bence en büyük işlevi bu mekanizmayı önce oluşturmak ve sonra çalıştırmak olmalıdır.
Hatta Genel Başkan’ın başka günlük, hiçbir işi olmamalıdır. Bütün günlük işleri başkalarına devredebilmelidir.
Bütün bir gün, sosyal, tarihi ve güncel konularda alt kadrolarından oluşan küçük küçük heyetlerle çalışarak her gün yüzlerce önermeyi dinleyebilmelidir. Kendi Aydınlanmasını da sürdürebilmelidir. Büyük Atamız, okuduğu binlerce kitapla kendi aydınlanmasını, ölünceye kadar sürdürmüştür. Bunun için, kendine ait zamanlar üretebilmeli ve bunu kıskançlıkla koruyabilmeli, bunun için de kendini, angaryalardan arındırabilmelidir.
* Mümkünse kararlar, her zaman en geniş heyetle “GİK”. alınabilmelidir.
* Yabancı memleketlerde yetişmiş, genç kadrolara güzelleme, Özal zamanında moda olarak ortaya çıkmıştı.
Bunlardan çok sayıda eleman, ABD den gelerek, memleket hizmetine katılmıştı. O zamanlar İTÜ lü bir sınıf arkadaşım ABD de çalışıyordu. Ve bana şöyle demişti. Levent, bunların çoğu, Türkiye’de üniversite sınavı kazanamayıp, ABD de diploma üniversitelerine kapağı atan zengin çocukları.
* Bir de, şu gençlik meselesine gelince, elimde ne az yirmi kişilik siyasetçi, bilim adamı, edebiyatçı vb listesi var.
Çoğu en zirve eserlerini, hizmetlerini altmışlarında, yetmişlerinde vermiş. Bu gençlik özentiliği de ABD nin oyunu, bir Özal mirası olmasın sakın.
Son olarak:
* Mesela yerel seçimler için en az sayıda ilçe hedeflenerek, derin ve sağlıklı araştırmalarla (az sayıda hedef seçimi bunu sağlayacaktır) bu ilçedeki, EN DÜRÜST, EN ÇALIŞKAN.EN SAYGIN ADAY ADAYLARI bulunup çıkarılmalıdır.
İşte bütün mesele böyle bir adayı bulup çıkarabilmektir. Bu kapasitemiz yok ise bunu yapamamış isek, o ilçede seçime girmiş olmak neye yarar. Sonuçta bu bir yerel seçim ve bu seçimlerde doğrudan adaylar yarışacaktır.
Ve böyle bir durumda bence İTTİFAK’ a Hayır denilerek seçmenler serbest bırakılmalıdır.
Evet geldik son ve en önemli maddeye.
* Türkiye’miz bir yere gitmeyeceğine ve başka aday bir parti olmadığı nedeniyle, İYİ Partinin Milli Merkezde sağlam yapılanmasını bekleyebileceğine göre, artık hiçbir şey için acele edilmemeli ve emekler sadece sağlam bir zeminde sağlam bir parti yapısı için harcanmalıdır. Halil başkanımızın önermesine ekleyeceklerim var.
İYİ Partimiz, Aydınlanmacı, Ahlaki idealist, Demokratik Milliyetçi, Toplumcu ve Vatansever bir parti olmalıdır.