Dün sabah Halk Tv.de AK Parti Milletvekili Serkan Bayram’ın hikayesini izledim. Bir öğretmenin nelere muktedir olabileceğini, nasıl bir iz bırakabileceğini bir kez daha öğrendim.
Yanan buğday tarlasında son anda kurtarılan Serkan, "Yaşamaz, yaşasa da sakat kalır" denmesine karşılık yoğun bakımda verdiği 41 günlük hayatta kalma mücadelesini kazanıyor. Vücudunda silinmeyecek izler bırakan yangından sonra da Serkan’ın hayatına devam ederken nelerle mücadele etmek zorunda kaldığını duydum.
İlkokul öğretmeni ellerinde sadece birer parmağı olan Serkan’ı en ön sıraya oturtmuş. Okul piyesinde özgüven kazanması için başrolde onu oynatmış. "Öğretmenim solak olduğumu fark ettiği için beni sol başa oturttu." diyor. O sözleri duyduğumda, "Ah, keşke benim öğretmenim de bunu fark etseydi." diyorum. Yüreğim hala sızlıyor. Kendisiyle ortak noktamız ikimizin de solak olması.
Dünkü yazımda solak olmanın bedelini ne kadar ağır ödediğimi yazmıştım. Bakar mısınız yüksek farkındalık sahibi öğretmenin mucizesine? En ağır travma yaşayan öğrenciyi şaha kaldırarak, toplumlara örnek teşkil edecek şekilde yetiştirirken, farkındalıkta yoksun öğretmen ödül alan öğrenciyi paspas yapabiliyor…
(Dördüncü sınıfta okulumuza müfettiş gelmişti. Derste bize iki soru sordu. Ben doğru cevap verdim. Ödül olarak bir bardak süt ve bir poğaça fazladan aldım. Marshall Planı çerçevesinde okullarda süt ve poğaça dağıtılıyordu.)
* * *
Yedinci sınıfta geri bildirim yazan öğrencilerimin biri de, "Sizlerin dediğiniz başka, yaptığı başka. Bize sigara içmeyin diyorsunuz. Ancak, öğretmen odasının yanında geçerken bakıyorum herkesin elinde bir sigara, vapurdumanı gibi tütüyor." Ben sigara içmiyordum ama yazılanlar da yalan değildi. Bu çok çarpıcı ve yaşından büyük cümleler kuran öğrencimi tahmin edebiliyordum. Daha önce sigara içtiği duyumunu almıştım...
Sekizinci sınıfta da sınıf öğretmenleriydim. Sıralarda oturma düzenlerine bakınca derslere ilgisi fazla olan sessiz bir kızımın sigara içtiğini duyduğum kızımla oturduğunu gördüm. Sigara konusunu hissettirmeden eğer isterse yerini değiştirebileceğimi söyledim. "Siz bilirsiniz." diye onay verince sırasını değiştirdim.
Sene sonunda okul birincisi bizim sınıftan çıktı. 10’luk not sistemine göre okul birincisinin 114 puanı, onun 117 puanı vardı. 6 ve 7. sınıf ortalaması düşük olduğu için birinci olamamıştı. Lise ve üniversite yıllarında bağımız hiç kopmadı. Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Kimya Mühendisliği okurken babası vefat etti…
Ertesi yıl Kurban Bayramı'nda, elime geçen tebrik kartında "Bu sene okulum bitiyor, mezun oluyorum. Mezuniyet töreninde babamın yerinde sizi görmek istiyorum. Bayramınızı kutlar, ellerinizden öperim. Manevi kızınız Nuray." yazıyordu.
Mezuniyet törenine gittim. Annesi, ağabeyi ve öğretmeni-manevi babası olarak ben oradaydık. O günden sonra her kandil, her bayram ve her özel günde hiç aksatmadan aradı. Manevi kızım Nuray Öztürk, iki kızımın yanında adeta üçüncü kızım olduğunu hep hatırlattı.
Yetişme çağım ve meslek hayatımdaki izlere baktığımda öğrencilerimin bende bıraktığı izler, öğretmenlerimin bıraktığı izlerden daha fazla ve daha derin...