Lütfü Şehsuvaroğlu’nun, ülkücü hareketi anlattığı romanı Kafes’in filme çekildiğini duyunca heyecanlandım. Vizyona girmesini iple çektim…
Açıkçası çok kaliteli bir film izleyeceğim umudunu taşımıyordum… Vasat bir film bile beklentimi karşılamaya yetecekti… Çünkü bugüne kadar ülkücüler sinemada hiç anlatılmamıştı… Gerçi ülkücü kökenli birkaç tanınmış yönetmen vardı ama onlar da bu konulara girmemişlerdi…
Her ilk zordur… Ve ilkler hatalarla maluldür… Ama her ilk alkışı hak eder… Çünkü cesaret gerektirir. Yürek gerektirir…
Kanaatimi baştan söyleyeyim; Kafes, Babam ve Oğlum kadar iyi bir 12 Eylül filmi dersek doğru olmaz… Ama, Babam ve Oğlum dışındaki diğer 12 Eylül filmlerinden daha başarılı…
Film Mehmet Sipahioğlu ve İhsan Başkan etrafında gelişiyor… Belki Lütfi Şehsuvaroğlu ile Muhsin Yazıcıoğlu etrafında gelişiyor desek daha doğru olacak… O kadar belli ki, Mehmet Sipahioğlu’nun Lütfü Şehsuvaroğlu, İhsan Başkan’ın da Muhsin Yazıcıoğlu olduğu…
Senaryo sağlam… Ama hiç hata da yok demek mümkün değil…
Mesela film Dursun Önkuzu’nun şehit edilmesiyle başlıyor… O zaman da İhsan Başkan, Başkan… 12 Eylül İhtilalinde de… Dursun Önkuzu 1970’de şehit edildi… M.Yazıcıoğlu o yıllarda Şarkışla’da lise öğrencisi… Haydi diyelim kahramanların birebiri aynı değil… Ama 10 sene boyunca aynı kişilerin sürekli Ocak yönetiminde olması mümkün mü? Sayın Şehsuvaroğlu bunları bilmez mi? Tabii ki bilir… Muhtemelen, Dursun Önkuzu’nun cinayetindeki acımasızlığa dikkat çekerek, filmin başında seyirciyi sarsarak filme başlamak istenmiş olabilir… Ama bilenleri rahatsız ediyor…
Ülkücülerin ve solcuların arasına giren istihbarat ajanlarıları, Türkiye’nin adım adım 12 Eylül’e getirilişi, 12 Eylül sonrası hapishanelerde yapılan işkenceler, idamlardaki hukuksuzluklar izleyicinin kavrayacağı bir şekilde anlatılmış…
Seslendirmede bir sorun olduğu, daha doğrusu bazı kahramanların ses tonları ile kişilikleri arasında uyumsuzluk olduğu gibi bir algıya kapıldım. Yanılmış da olabilirim…
Sayın M.Fatih Doğrucan’ın “Realizm, romantizme kurban edilmiş” eleştirisine de zaman zaman hak vermedim değil… Solcu Elif ile Ülkücü Mehmet Sipahioğlu’nun aşkı filme akıcılık katmış… Güzel düşünülmüş… Ancak çok gerçekçi değil, hele iki taraftan da bu aşka tepki gelmemesi o günün şartlarında bana mümkün görülmedi…
Filmde ışık çok iyi kullanılmış… Film müziği de çok güzel… Oyuncular da rollerinde sırıtmıyor.. Hele Mehmet Sipahioğlu rolundeki İsmail Hacıoğlu ile Mustafa rolündeki Barış Küçükgüler mükemmel bir oyun sergilemişler..
Ayrıca İhsan Başkan’ın giyim tarzının, pardesüsünden, gömleklerinin rengine kadar M.Yazıcıoğlu’nun giyim tarzını yansıtması, filmde ayrıntılar üzerinde bile ne kadar durulduğunu göstermesi bakımından ilgi çekici…
ABD emperyalizmine yeterince tepki verilmediği özeleştirisinin yapılması, soldaki Attila İlhan-M.Ali Aybar-Kemal Tahir çizgisine yakın durma çabasının dillendirilmesi, solcu gençlerin de vatansever olduğuna vurgu yapılması doğru ve cesur yaklaşımlar…
Ancak, M.Ali Aybar’dan övgüyle bahsedilirken, Atsız’ın, Alparslan Türkeş’in isimlerinin film boyunca hiç zikredilmemesi bence eksiklik… Türkeş’siz ülkücü hareketin filmi çekmek, Atatürk’süz İstiklal Savaşı filmi çekmek gibi bir şey…
Bir de yapım şirketin isminin Türkçe olmaması (Joy Film) ironi gibi olmuş…
Tekrar edeyim Her ilk zordur… Ve ilkler hatalarla maluldür… Ama her ilk alkışı hak eder… Çünkü cesaret gerektirir. Yürek gerektirir…
Bu zorluğun altından kalkan yapımcı Yasemin Nak, yönetmen Mahmut Kaptan, senaryo yazarı Bektaş Topaloğlu ve Lütfü Şehsuvaroğlu’ndan oluşan ekibi tebrik ederim
Mutlaka izleyin…
03.10.2015