Ziya Gökalp'in "Türkçülüğün Esasları" eserinde belirttiği üzere; Tarihsel Materyalizm ile Toplumsal Ülkücülük(İdealizm) kavramları incelendikçe birbirinden uzaklaşır.
“Tarihsel Materyalizm”e göre; sadece ekonomik olgular “GERÇEK”tir, diğerlerinin “GÖLGE” olgular olduğunu savunur.
Der ki ; din, dil, siyaset, ahlak, sanat, kültürel yapı bunların hepsi gölgedir, ana kaynağı ekonomidir !
Ana kaynak olan ekonomik olguların değişimiyle, bunların(gölgelerin) da değişeceğini varsayar.
"Tarihsel Materyalizm" ekonomi kavramına tekelci bir bakış atar.
“Toplumsal Ülkücülük” ise; tüm toplumsal olguların gerçek olduğunu savunur, sadece ekonomik olguların gerçek olduğu tekeline karşı çıkar.
Fizik, kimya, biyoloji yani fen bilimleri gölge olgular olmadığına göre, sosyal bilimler niye olsun !
Karl Marks, bu tekelciliği sınıfsal ayrım yaparak daha da büyük bir yanılgı içerisine girmiştir.
Halk kavramını tek sınıfa indirgeyerek “işçi sınıfı”nın diğer sınıfları yokedeceğini varsaymıştır.
Halbuki halk tek bir toplumsal sınıftan oluşmaz, tüm toplumsal sınıfların bir toplamıdır.
Toplumsal bir “işbölümü” vardır.
Meslekler, uzmanlık alanları armoni içerisinde olgunlaşarak yaşamlarına devam eder.
Ekonominin tüm alanlarda "tekel" olduğu varsayımı doğru olsaydı, önce ekonomiler gelişip, sonra ekonomiler kurumsal yapıları oluştururdu.
Oysa batı uygarlığının diğerlerine fark atarak büyüdüğü dönemlerde; yeni kurumsal yapılar kurulduktan sonra yeni ekonomiler oluşmuştur.
İngiltere’de milletin çıkarlarını savunma bilinci 800 yıl önce başlar.
İngilizler kraliyet sarayının değil, İngiliz milletinin çıkarlarının önemli olduğunu, kapsayıcı kurumsal yapılar kurarak ortaya koydu.
1215 yılı, “Magna Carta” halkla kral arasındaki ilk sözleşme bu bilincin eseridir.
1688 yılında, Sınırsız yetki kullanmakta ısrar eden kral 2. James’e karşı, yedi İngiliz ileri geleni tarafından mektup gönderilerek Hollanda Cumhurbaşkanı William’dan yardım istendi.
William'ın Hollanda ordusu, donanmasıyla birlikte İngiltere’ye çıkarma yaptı.
Hollanda’nın bu müdahalesi sonucunda; İngiliz kralı 2. James tahtan indirildi ve peşinden İngiliz Parlamentosu anayasal yetkilendirilerek güçlendirildi.
Hollanda Cumhurbaşkanı William İngiltere,İskoçya ve İrlanda mutlak kraliyetine karşı karısı 2.Mary’i çıkartarak, yarı monark bir sistem kurdu.
İngiltere parlamentosu ise bu gelişmeyle birlikte “Haklar Kanunu” çıkartarak, İngiltere’nin multak krallığına son verdi.
Burada İngiliz ileri gelenlerinin amacı ülkesine hainlik değil, Hollanda’dan yardım alarak, mutlak güç ilan eden İngiltere Kralı 2. James’i tahtından indirip, yerine parlamento sistemine dayalı bir yönetim ilan etmekti.
Böylece İngiliz parlamentosu anayasal yetki kazandı.
Buna dünya tarihinde “Muhteşem Devrim” denecektir.
18. Yüzyıl'da “Sanayi Devrimi”nin neden ilkin İngiltere’de olduğu sorusunun yanıtı, işte bu olaylar zincirinde gizlidir.
1789 Yılında "Fransız Devrimi" ile Avrupa’nın tamamına yayılan kurumsal değişim, dünya tarihinin en önemli olaylarından sayılacaktır.
Batı uygarlığı mutlak monarşik yapıları kırarak, halkın yönetime katılmış olduğu bir sistem kurunca, icatlar eşliğinde dünya ticareti hızla arttı.
Ticaret hacminin artma nedenlerinin en başında; makineleşme ile seri üretime geçilmesi yatıyor.
Dünya üretim artışının da en önemli nedeni, makinelerin icatıdır.
İcatların artmasının en önemli nedeni ise; anayasal özel mülkiyet, fikir ve patent haklarıdır.
Kapsayıcı kurumsal yapılar bir devri kapatıp, diğer devrin evrelerinin önünü açıyor.
Kralların, şahların, diktatörlerin yıkıldığı, yerlerine milli bilinç ile millet iradesinin hakim olduğu kapsayıcı kurumsal yapılar kuran ülkelerin nasıl evrildiğini, tarihsel süreç bize tüm çıplaklığıyla anlatıyor.