Önsöz: Bir Türk atasözü der ki: Katıra baban kim diye sormuşlar; at dayım diye cevap vermiş…
“Türk denizciliğinde” İhtiyar Kurt lakabıyla anılan Kaptan Tonyukuk, herhalde dünya üzerinden sular çekilmediği sürece de öyle anılacak. E, doğal olarak” böyle bir mevkiye nasıl geldiği” sorusu akıllara gelebilir; el cevap: Hakkıyla! Çünkü o, Türk deniz filosu, zamanın kaptanlarının beceriksizliği, sorumluluklarını özde yerine getirmek yerine, sözde yapar gibi göründükleri için, güverte personelinin filo yerine kendi işlerine bakmaları, yolcu ve yük sahiplerinin hukukunu çiğnemeleri, acentelerin Orhun Denizcilik’e karşı olan yükümlükleri yerine onun üzerinden kendi çıkarlarını düşünmeleri, denizciler için ciddi tehlikeler yaratan kötü hava şartları, açık denizlerdeki Çin bandıralı korsan gemileri Türk denizciliğinin sonunu getirmiş, Türk filosunun gemileri ya batmış ya da sağ kalanlar Çin limanlarına çekilmiş, Türk denizciler ise Çin gemilerine forsa edilmişti.
Eşyanın tabiatı, denizciliğin klasiğidir, bir gemi batma alametleri gösterince gemiyi ilk terk edenler fareler olur, Bumin Kaptan Gemisi de benzer kaderi yaşamıştır; gemiyi ilk fareler terk etmiş ve doğruca “Han Sarayı”nın ambarlarının yolunu tutmuşlardı…
Kaptan Tonyukuk, işte bu ahval ve şerait içinde dahi, Çin filosunda forsa olarak yaşamak zorunda kalan Türk denizcileri tekrar örgütlemiş, onlarda açık denizlerde yelken açma, bayrak çekme ufkunu açmış, yolculuğu “ambar dairesinde” kürek çekme yerine İlteriş Kaptan Gemisi’nde özgürce sürdürmenin bahtiyarlığına eriştirmişti.
Bu şartlarda muhtaç olduğu kudreti nereden buldu derseniz, tabi ki damarlarındaki asil kanda…
Tabi ki denizlerde sadece Orhun Denizcilik gemileri, güvertelerde Barbaros’un torunları dolaşmıyor; denizlerin “doğal unsurları” da eksik olmamıştır; korsanlar…
Korsanlık denilen şey, aslında ”haramiliğe” takla attırma yöntemiyle açılım yaptırarak önce “de facto” yoluyla kabullendirmek, sonra da meşruiyet elbisesi giydirmek “hizmetlerinden” başka bir şey değildir. Denizcilik tarihi korsanlık hikâyelerinden yana hayli gani bir alandır…
Örnek, Orhun Denizcilik ile de ilişik olduğu ve de “ucu” Barbaros’un torunlarına da dokunduğu için, Vahdettin- Bedirhani bahriye tayfası elemanlarının denizcilik icraatları ve ahlakı açısından Malta civarındaki karşılaşmaları… Ol Malta denilen yer, denizciler açısından önemli bir mevkide olduğu için, bütün denizciler, burasını elinde bulundurmak istemiştir. Nitekim Barbaros’un torunlarından “Denizlerin Efendisi” Turgut Reis de buraları Orhun Denizcilik için bir üs yapma seferine katılmış, ancak baht Malta Şövalyeleri’nden yana olmuş, Turgut Reis ölmüş, bu büyük denizcinin al kanı, Akdeniz’in mavi sularına karışmıştır…
Ama yinede de Akdeniz rüzgârları Orhun Denizcilik gemilerini “fora” etmeye devam etmiştir…
Taa ki Orhun Denizcilik gemilerine korsanlar el koyuncaya kadar…
Akdeniz’den çok sular akmış, cebren ve hile Orhun Denizcilik’in bütün tersanelerine girilmiş, güvertelerinde Vahdetin-Bedirhani korsanları gezer olmuş, kaptan köşküne de Majesteleri’nin sadık kullarından oluşan bir kayyum kaptan heyeti geçmiştir…
Artık kim tutar korsanları…
Korsanları kimse tutamaz olmuştur ama, bu da yetmemiş, “sair deniz yolcularından intibak kabiliyeti yüksek” birinci mevki yolcuları adeta birbirlerini çiğnercesine korsan gemisinde yer bulabilmek gayretiyle Orhun Denizcilik Gemilerini terk etmeye başlamışlardır…
Onlar da haklı; yolculuk kaçınılmazsa, korsan gemilerinde yolculuğun zevkini çıkarmalı…
Ancak bütün denizciler bu “Coşkunlarına” dua eden alçaklardan olmadığı gibi, sadece kendilerinin değil,
“Deniz üstü yürürüz,
Düşmanı arar buluruz,
Öcümüzü komaz alırız,
Bize Hayrettinli Derler…”
Diyen denizciler, “doğal vatanları” olan denizlerin şerefi için bütün fırtınalara, dalgalara, tsunamilere rağmen, korsanlara karşı yelken açmaktan çekinmemişlerdir…
Ama denizlerin böyle gaileli bir zamanında bu denizcilerden biri korsanların eline düşer; akıbeti bellidir: Korsan gemisinin direğinde sallandırmak. Ancak, korsan ahalisi takım halinde güvertede bu infazın tadını çıkartmak için beklerken, korsanların başının aklına infazı daha da eğlenceli kılmak için, “küçük dağları yaratmış adam” duygusu ile “esirine” sorar:
- Son bir arzun var mı? Söyle yerine getirelim.
- Yeni evliyim, son isteğim bir çocuğumun olmasını istiyorum, onun için eşimle birlikte olmak istiyorum.
- Olur…
Diye cevap veren korsanbaşı, aklı sıra “iyi bir şaka yapıyor” zannıyla eşinin yerine bir orospu getirtmişti.
Bunu üzerine biraz sonra asılacak olan denizci, hiç ilişmediği kadını geri göndermiş ve niye vazgeçtiğini soran korsanbaşına:
- Memlekette zaten yeteri kadar orospu çocuğu var…
Son söz: “Yan sanayi ürünleri” için ne deseniz boş; çünkü onların hayatında hakaretler önemli değildir…