Dıt... Dıt... Dııtt!.. Kızlar sabahın altısında başladılar mesajlaşmaya. "Yarım saat sonra metroya bineceğim.." "Biletim şu saat... Şu saatte orada olacağım...", "Şimdi ilk önce kim gelecek... En son Hülya mı gelecek?" Herkeste bir heyecan, bir heyecan...
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliği çerçevesinde Karadeniz Ereğli Kaymakamlığı destekleri ile ressam kardeşim Adnan Turan'ın gerçekleştirdiği "8 Ülke, 8 Kadın resim çalıştayı" için K.Ereğli'ye gideceğiz. Azerbaycan'dan Günel Ravilova, Nahçıvan'dan Tarana Askerova, Gürcistan'dan Prof. Lela Gelevishili, Ukrayna'dan Lesya Demchenko, Makedonya'dan Lulzime Osmani, Kosova'dan Ariana Bekteshi, Bulgaristan'dan Miroslava Zaharieva konuklarımız. Ben ve Adnan'ın eşi Yeşim de organizasyonun içindeyiz.
Herkes gibi ben de heyecanlıyım. Elbet olacak o kadar. Bu kez uçak biletim sabahın köründe değil. Rahat rahat kahvaltımızı yapıp çıkacağız yola. Çayı koydum, o demlenirken biraz zeytinyağı döktüğüm tavanın içine yufkayı yerleştirdim. İçine lor peyniri ile ıspanak karışımı içi serdim. Üzerine çırpılmış 3 yumurta ekledim. Biraz kırmızı biber, biraz karabiber, biraz tuz ... Kenardan taşan yufka ile üstünü kapattım. Kısık ateşte önce altını, sonra üstünü nar gibi kızarttım. Demli çayımızla bir güzel kahvaltımızı yaptık ve havaalanına doğru yola koyulduk... İzmir'den İstanbul'a vardıktan sonra özel araç ile bizi aldılar ve üç saat kara yolculuğundan sonra ver elini Karadeniz Ereğli...
Bu Ereğli'ye ikinci gelişim. Bundan beş yıl önce yine Adnan'ın yaptığı bir resim çalıştayı ile ilgili olarak gelmiştim ve tadı damağımda kalmıştı. Çünkü muhteşem doğal güzelliğe sahip bir yer... Merkezdeki Öğretmen Evi'nde konaklıyoruz. 7. Katta Ereğli manzaralı pencere önünde kahvaltımızı yaparken aaa... O da ne? Bir martı kondu. Bizi izliyor... Hemen fotoğraflarını çektik, kaçmıyor... Az sonra kahvaltımıza döndük ama o ilgi azalınca tık... tık... tık... camı vurmaya başladı. Ekmek parçaları verdik. Lüp lüp yuttu... Meğer alışmış. Biz anlamayınca düşündü ki "Bunlar yabancı galiba" Camı tıklatarak isteğini hissettirdi. Onu unutursak "Gaaaak... gaaaak" diye bağırıyor. Adını "Şakir" koydum. Her sabah birlikte kahvaltı ettik onunla. Sonra Şakir'in pencereden bize bakışını resmettim...
Deniz kenarında Polis Evi'nin her tarafı camlı bir salonu var. Orada çalışıyoruz. Sanatseverler, öğrenciler, halka açık... İsteyen geziyor, bizimle fotoğraf çekiliyor. Merak ettiği varsa soruyor. Kaymakam İsmail Çorumluoğlu beyi makamında ziyaret ettik. Seçim zamanı olduğu için her partinin adayı ekibi ile birlikte ziyaretimize geldi.
Arada bir çalışırken Kaymakamlık Kültür Müdürlüğü'nden Taner Tatoğlu "Haydi gidiyoruz" diyor ve gezilecek yerlere götürüyor. İlk gezdiğimiz Kilise mağarası kayaların yontulması ile düzleştirilerek yapılmış, tabanında mozaik bulunan Roma ve Bizans döneminde Hristiyanlığın yasaklandığı zamanlarda ibadet için kilise olarak kullanılmış.
Cehennem Ağzı (Cennet-cehennem) Mağarasının bir de öyküsü var. Dar bir geçitten sonra mağaraya inilmekte, içeride büyük ve derin bir su kütlesi, tavanda sarkıtlar ve mağara içinde ilerledikten sonra sağ tarafta başka yerlere bağlantıyı sağlayan dar bir geçit bulunmakta. Mitolojiye göre M.Ö. 1200'de efsanevi Argonot Seferi sırasında buraya gelen Heracles Kral Eurystheus'un kendisine verdiği 12 görevden en zor olanı bu mağarada gerçekleşmiş. Bu mağaraya girerek Hades'in cehennemi bekleyen üç başlı köpeği Kerberos'u burada yeryüzüne çıkarmış. Bu civarda bulunan eğrelti otları Kerberos'un mağara önünde havlaması sonucu ağzından çıkan köpüklerle oluşmuş ve Ereğli adı da bu öyküden geliyormuş. Yunan mitolojisinde burayı teyit eden çok öykü varmış. Harry Potter filminde ve başka kimi filmlerde burayı canlandırmışlar ve her yıl ayine geliyorlarmış. Yaz aylarında sular yükseliyormuş ve harika bir akustik oluşuyormuş. Taner bey Kaymakamlık olarak klasik müzik konserleri yaptıklarını söyledi... Ayrıca bir de Ayazma Mağarası var ve yine o da zamanında dinsel törenler için kullanılmış...
Çalıştığımız alana yakın deniz kenarında "Gazi Alemdar Gemisi" müzesini gezerken duygulanıyorum. Salonunda tanıtım videosunu izlerken gözlerimde tomurcuk yaşlar...
Kurtuluş Savaşı'nda kahraman yurtsever denizciler tarafından türlü zorluklarla silah nakliyesinde kullanılmış ve savaşın kazanılmasında büyük rol aldığı için milletin gönlünde gazilik ünvanı verilmiş Alemdar'a. Bu arada denizcilik ile ilgili ilginç bilgiler de öğreniyoruz. Örneğin her Pazartesi gemide kuru fasulye pişermiş. Çünkü o zamanlar teknoloji geri ve gemiciler hep denizde olduğundan o gün ne bilemezlermiş. Kuru fasulye sofraya konunca anlarlarmış ki o gün Pazartesi...
Erdemir Güzel Sanatlar Lisesi müdür, öğretmen ve öğrencilerine de harika mini konser ve güzel ağırlamaları için teşekkürler... Adnan bu lisede resim öğretmeni...
Üçüncü gün ciplerle safari yapacağız. Karadeniz Ereğli Alaplı Ofroad Kulübü Alper Alpago, Uğur Aydeniz ve Murat Keskin kaptanlarımızın adı. Bu pırıl pırıl üç genç beldelerinin tanıtımı için gönüllü olmuşlar... Ben hemen Alper'in aracının ön koltuğuna yerleştim. Öyle kolay olmadı elbet. Kapı basamağı belimden yukarı... Ama çok keyifli... Kocaman tekerleri var... Çamur, dik, yokuş, bozuk yol dinlemiyor... Bütün yollar bizim. Dağlarda ilerlerken yol kenarlarında kar birikintileri ve sarı, mavi, beyaz çiçekler... Çamurlara dalıp çıktıkça çığlıklar atıyoruz... Böyle adrenalin yaşamadım...
Maden ocağına gittik, işçilerin asansör ile ocaktan elleri yüzleri kapkara çıkışlarını gördük. Yüzlerce metre yerin dibinde çalışıyorlar. Her ocağa gidişlerinde aileleri ile helalleşirlermiş. Eve döndüklerinde ise duydukları ilk söz "Geçmiş olsun" olurmuş...
Alaplı Köyü belediyesinde bize harika yöresel yemekler hazırlamışlar, ellerine sağlık.
Kandilli TTK alanı ise 1930'larda Fransızlar tarafından kurulmuş. Madende çalışanlar burada yaşadıklarından içinde evler, sinema, kütüphane, okul, kilise, her şey varmış. Şimdi terk edilmiş durumda. Restore edilip turizme açılsa harika olur.
Son gün Kaymakamlık binasının önünde çalışmalarımızı sergiledik. Kadınlar günü olduğu için bize karanfiller verdiler. Kalabalık bir izleyici grubu eşliğinde Kaymakam bey açılışı yaptı.
Şehir merkezine 20 km kadar ötede, Köseağzı bölgesinde ormanlık alanın içinde Yakamoz diye bir yer... Kahvaltı ve yemek salonu. Sahibi Ramazan Güngör ve eşi Zehra birlikte işletiyorlar. Ramazan ile aynı zamanda hemşehri imişiz, Çankırı Korgun'dan... Son derece cana yakın ve saygılı. Çalıştay'a da sponsor olmuş. Burası arkası dağ, önü deniz muhteşem bir yer. Denize yukarıdan hakim bir düzlükte, ahşap teras ve etrafı cam. Baktığınızda ağaçların tepesini görüyorsunuz karşınız deniz. Ramazan buraya konaklama için oda, mutfak, banyo ve terastan oluşan ahşap evler yaptırıyor. Tepeye doğru teraslanmış yeri de çadır kampçılar için planlamış. Atv araç ile gezilip, zıpline ile (teleferik gibi bir düzenek) plaja inilebilinecek. Sanatın pek çok dalı ile de ilgili projeleri var. Alternatif tatil yapmak isteyenler için harika bir yer. Zaman zaman yemeğimizi burada yedik. Yakamoz'da yediğimiz son akşam yemeğinde istavrit ve mezgit ile karnımız doydukça sazlar çaldı, coşku ile türküler söyledik... Muhteşemdi... "Türkülerin söylenmediği yerler vatan değildir" demiş rahmetli Muzaffer Sarısözen... Allah vatanımızın her karışında türküler söylemeyi kısmet etsin...
Yine sanat sayesinde yeni dostlar, kardeşler edinmiş, yeni yerler görmüş, bilgiler edinmiş, keyifli günler geçirmiştim... Emeği geçen herkese teşekkürler... Dilerim örnek olur diğer belediyelere, kaymakamlıklara ve sponsorlara...