Karpuz kabuğu ve 28 Şubat'ı kemirme duygusu
Sene 1960-65'li yıllar. Köyümüz Karadeniz'in en güneyinde en yüksek dağ köyü diyebiliriz. En yakın ilçe ile irtibat ancak çok ihtiyaç duyulduğunda kurulur, sık sık alışverişe gidilmezdi. Dolayısıyla, köyde yetiştirilemeyen bir çok yiyecek ve meyve türünü çok nadiren tatma imkanımız olurdu.
Mesela karpuzu, portakalı çok nadir görürdük. Biz çocuklar karpuz kesileceği anı heyecanla beklerdik. Herkes hissesine düşen bir dilimi alır yerdik. Ancak gerek karpuz, gerekse portakala özlem öyle bir hat safhadadır ki; yemekle bitirmeyiz kabuklarını da kemirmeye devam ederdik.
AKP bütün varlığını 28 Şubat sonuçlarını sömürme üzerine oturtmuş olup, karpuz kabuğu misali sonuçlarını kemire kemire bir türlü bitiremedi.
Evet, 28 Şubat'cılar da devletin kısmen kamu kısmen de Ordu'nun gücünü kullanarak zamanın hükumetine yaptırım uygulamışlardı. Peki AKP farklı bir şey mi yaptı; aynı şekilde parti iç meselesi diyerek devletin otoriter gücünü kullanarak kamuflaj ettikleri basbayağı bir darbe ile halkın seçtiği başbakanı istifa ettirerek görevinden aldılar.
Yine demokrasimize olan bir başka basbayağı darbeleri de; halkın seçtiği önemli şehirlerin belediye başkanlarını; "Metal yorgunluğu" gibi absürt olan, anayasamızda ve hukukumuzda yeri ve tarifi olmayan nedenlere bağlanarak görevlerinden alınmaları şeklinde olmuştur.
Oysa ki; her devletin kurum ve kuruluşlarındaki gerek atamalar gerekse görevden almaların şekil ve usullerinin hukuki tanımları her ciddi devletin anayasasında ve o anayasaya bağlı yasalarla belirlenmiştir. Dolayısıyla, anayasa ve hukuk sisteminde "Metal yorgunluğu" denen bir tanım yoksa ona dayandırılarak bir başbakanın görevden alınması veya seçilmiş belediye başkanlarının istifa ettirilmesi darbenin alasıdır.
E, tabi ki en önemlisi cumhuriyet tarihinin en büyük ihanet şebekesinin devlete yerleştirilmesini sağlayıp sonra da 15 Temmuz ihanet sürecini yaşatan AKP; muktedir olmanın gücünü kullanarak, 15 Temmuz ihanetine bakış ve değerlendirilişi kendi belirledikleri perspektif üzerinden yapılmasını hepimize dayattılar. Bu öyle bir dayatma ki; en ufak farklı değerlendirme karşısında hemen "FETÖ de böyle diyor" tehdidini savuruyorlar.
Mesela, Recep Tayyip Erdoğan'ın adeta gizli ajandasının itirafı (buna Allah söyletti denir) anlamına gelen 15 Temmuz ihaneti akabinde söylediği "15 Temmuz Allah'ın bize bir lütfüdür" sözünden özellikle muhalefetin anlaması gereken neydi; "Biz bu kalkışmanın sonuçlarından öyle faydalanacağız ki; rejimimiz, demokrasimiz, sistemimiz ve bunlara paralel cumhuriyet değer ve kazanımlarında; önce değişim sonra da dönüşümü sağlayacağız" şeklinde olmalıydı ve muhalefet de hassasiyetini bunun üzerine oturt malıydı.
Maalesef muhalefet de AKP'nin 15 Temmuz üzerine dayattığı tekci bakışını benimseyerek, yukarıda ifade ettiğim kamuflajlı darbelerini; yıllardır 28 Şubat sürecini ve sonuçlarını kemiren AKP gibi etkin bir siyaset oluşturarak muhalefet yapamamıştır. Yani karpuzu bol görüp, kabuğunu kemirme ihtiyacı duymamıştır.
Neredeyse zaman biraz daha uzasa AKP; Fetö'nün CHP'den çıktığını, ihaneti de beraber yaptıklarını söyleyip, algı bombardımanı ile kabul ettirecekler. Feötü'nün varlığını kırk yıla yayıp, kabahati herkese pay etmek isteyen AKP ve eklemlerine karşı bir tek muhalefet partisi çıkıp da; "Evet, kırk yıldır bir cemaat vardı ama cemaatin aklına karpuz kabuğunu sokarak fetö'ye evrilmesinin müsebbibi sizsiniz" deyip, bunun üzerine siyasi argümanlar geliştiremediler. AKP'nin algı tuzağına düşerek sürekli "Bizde fetöcü yok" savunmasına girdiler.
Bizler muktedirlerle baş edememiş olabiliriz ama Allah her şeye şahid
AKP siyasi olarak iktidara geldi ama daha önce devlet kurumlarına yerleşmiş "Cemaat/FETÖ" kadrosu ile de muktedir oldu.
Bunlar iktidara geldiklerinde cemaatin gücünün farkında değiller miydi; elbette farkındaydılar. Öyle ya; 28 Şubat sürecinde aynı siyasal İslamcı güç susup sinmeyi tercih etmişken niçin AKP kurulduktan sonra Ergenekon ve Balyoz davalarının başlaması ve devamında son derece yürekli ve cüretkar olabilmişlerdir. Bunun tek cevabı var; o gün için "Cemaat/FETÖ" nün devlet kurumlarına yerleşmiş olan gerçek gücünü çok iyi biliyor olmalarıydı.
AKP'nin siyasi otoritesi ile cemaat/FETÖ'nün devlet kurumlarında muktedir olan kadrosu kafa kafaya vererek aslında Ergenekon ve Balyoz kumpasları sürecini tetikleyerek, murad ettikleri sistem değişikliğine soyundular.
Bunu başarmaktan o kadar çok emindiler ki; İşte tam da bu noktada değişim ve dönüşümün kahramanı AKP mi, Cemaat/FETÖ mü olacak kavgası ülkemizi 15 Temmuz ihanet sürecine taşımıştır.
AKP kurumsal kimliğinin Gül, Babacan ve Davutoğlu'na bakışları; bunlar AKP'deyken ne idiyse ve bugün hangi düzeye evrilmişse; "Cemaat/FETÖ" ile beraberliklerinde de benzer sosyoloji yaşanmıştır. Yani seni kanatları altına alarak zirveye taşırken dost, bıraktığı zaman hain ve düşman oluyor.
Aynen FETÖ için izdivaç bozulunca ne söylemişlerse Babacan, Gül ve Davutoğlu için de söyleyeceklerdir; "Bunlar bizi kandırdılar"
Devletin bütün imkanlarını kullananların nelerine itiraz etmişsek; sahip oldukları muktedirlik ile bizleri ezen ve susturanlarla başa çıkmak elbette mümkün değil.
Allah olup bitenleri görüyor, her şeye şahit ya; bunları kendi aralarında eğip, büküp birbirlerine doladı. Şimdi her birisi diğerinin bir yerinden çekerek içine düştükleri çukurdan kurtulma derdindeler.
Anlaşılan o ki ; düğün için birbirlerine verdikleri emanetleri megafonla anons ederek deşifre edecekler; "Fazla havaya girme güzelim, o entariyi sana veren ben değil miyim".
Bütün rezillik bir delikanlının o kırmızı entarili kıza gözünün kayması ile oldu.
Lütfen, AKP'nin paşa gönlü öyle istiyor diye algı dayatmalarına kanmayın. FETÖ'nün müsebbibi olduğu alçaklığın vebalini tarihi geçmişimize pay etmek gibi kendilerini masumlaştırma gayretlerini; her akşam çeşitli vesilelerle TV'lerdeki yandaş konuşmalarında şahit oluyoruz.
Kadının birinci eşinden, ikinci eşinden, üçüncü eşinden; velhasıl kelam çocuğu olmamış ama son eşinden olmuş. Öyleyse; beklenenin gerçekleşmesinde pay sahibi olanlar kadın ve son eşinin olduğu aşikar değil mi. Peki bizler hangi hakla kadının boşanmış olduğu diğer eşlerini elde edilen sonuçtan pay sahibi veya hak sahibi görebiliriz...