Milyarlarca insanın iman ettiği semavi dinlerin sonuncusu yüceltilmiş İslamın boğazına dolanan 'Radikal İslam'' tabiriyle bilinen gün yüzü görmemiş bağnazlık, amitoz bölünmelerle çoğalıp mutasyonlara uğrayarak sardı organlarımızı.
Bu ticani anlayış, fırsatçı münafıkların uygulamalarıyla, toplumu ayrıştırıcı bir alt kırılım halinde batılı egemenlerin ürünü ''Siyasal islam''a dönüştü.
Orta Roğu'da yaşanan Müslümanların iç savaşı, yukarıdaki tarifin vucuda gelmiş en uç hali olarak değerlendirilebilir.
Tertemiz bir dinin içinden çıkarılan yapay tutkuların ateş kusturduğu eğitimsiz ve hiddetli gençlerin, naif yetişkinlerin laiklik ve Cumhuriyetin din karşıtı olduğuna inandırılmasının altında,
Dünya görüşleri sadece din hudutları içine çekilmiş mütedeyyin insanların, Allah'la aldatılarak çağdaşlığa muhalif olarak yetiştirilmesi hedeflendi.
Oluşturulan bu yeni nesil,
Her türlü değer yargısından, etik kavramlardan, bireyi insanlaştıran tüm ilke ve vicdani sorumluklardan arındırıldı.
Büyük deprem sonrası '7.6 yetmedi mi' diye pankart açan kara yüreklinin hicapsız vicdansızlığı, günümüzde intihar eden bir genç kızın ardından - İyi olmuş öldüğü, cehennemde yansın diyebilecek hayasızlıklara kadar uzandı.
Giyimi kuşamı, simgesel provokatif tutum ve davranışlarıyla, özenle geliştirilen nihilizmiyle gerektiğinde bir infaz sürüsü olarak kullanılmak üzere güdülenip istiflendi yığınlar.
Ellerinde av tüfeği ve baltayla dizi seyreden, karpuza tokat çakıp ayvaya kafa atan hezeyanların alkışlandığı, otobüslerde kadınların tekmelenmesine, vapurlarda müzik yapan gençlere saldırılmasına prim veren, hayali film kahramanlarına cenaze namazı kılan lunatik bir insan trajedisinin ortasına düşürüldü aklı selim geleceğimiz.
Din, rant ve siyasetle imal edilmiş şedid doktrinlerin, başına musallat edildiği ülkedeki işbirlikçilerinin, şahsi ikballerinin peşinde göze almayacakları yolsuzluk ve kanunsuzluğun olmadığı defalarca serildi kamuoyunun önüne.
Tutuldukları arazi yağmalarının rant histerisinden, katledilen dağın taşın, ormanın, derenin, çayın, çayırın feryadına dönüp bakmadılar bile.
İçlerine sindirdikleri haram ve riyanın keskin kokusunu duymazdan gelip, kadrolaşmaların en köşe bucak olanını, haksızlıkların en adaletsizini ve küstahlıkların en kibirlisini kabullendirdiler bünyelerine.
Din adına ve dine rağmen işledikleri günahların affını, kendilerince var ettikleri uhrevi motivasyonları düşleyerek rahatlatan bu güruhun sevk ve idarecileri, rahmeti körelmiş kasaba orijinli eğitimsiz politik figürler oldu hep.
İnsan haklarıyla, çevre sorumluluklarıyla, sanatın evrenselliğiyle bilgileri sınırlı, ilgileri küt bir vurdum duymazlık içinde serpildiler.
Doğal olarak uslanmaz faydacılıkların, açıkgöz fırsatçılıkların ve gecikmiş doymazlıkların itkisinde, rüyalarına sinmiş yağmaların merdümhar vulgarlığında üşüştüler milli varlıkların üzerine.
Bir ülkenin kaderini, azgınlaştırılmış kitlelerin hoyratlığı değil, aklı başında yurttaşlarının tırsak duyarsızlığı tayin ediyor.
Bu alacakaranlığın sonlanması sağlayacak olan değişim, bireysel ve toplumsal cesaretlerimizin sınanmasına bağlı olacak.
Bu çok açık!..