Aslında Kur’an ‘Eşeddu Arab’ tâbirini kullanmakta: “ARAPLARIN KÜFRÜ ve NİFAKI ŞİDDETLİDİR. Ve elverişlidir sınır tanımamaya; Allah’ın Elçisine indirdiği şeylerde / El-Arâbu eşeddu küfren ve nifâka. Ve ecdâru ellâ ye‘lemû hududa mâ enzelellahu alâ resûlih” (Tövbe 97)
Küfür; inkâr etmek, gerçeği örtmek ve nifaksa bozgunculuk, dağıtmak. Peki bizim Kavm-i Necîb-i Arab’a (Soylu/Asil Arap Milleti) ne oldu? O bir Osmanlı Ramazan eğlencesi olarak kaldı. Kur’anı bilmeyen ve anlamına muttali olmayan ecdadımızın Kur’an dilinin Arapça ve Elçilerin Sonuncusu’nun (Hatem’ül-Enbiyâ) Arap Halkına gönderilmiş olmasından kaynaklanan bir eziklik.
Diğer Hak/Semavî Dinlerin Kitapları Arapça mı? Değil: İbranîce (Tevrat) ve Âramîce (İncil). Onlar niye kutsanmıyor? En çok Nebi/Resul İsrailoğullarına gönderilmiş; niye onları Kavm-i Necîb-i Beni İsrail diye anmıyorsun?
Çünkü biz Müslümanız, yani kendi dinimizdekilere torpil yaparız. İyi de kardeşim, Kur’an-ı Kerîm’e rağmen mi? “Ve geldiler özürcü Araplar, kendilerine izin için. Ve oturdular, Allah’a ve Resûlüne yalan söyleyerek / Ve câe’l-muazzirûne min’el-Arâbi liyu‘zene lehüm. Ve ka‘ade’l-lezîne kezzebûllahe ve’r-resûleh” (Tövbe 90).
Tabii muhterem Elmalılı (Kur’an-ı Kerîm Renkli Kelime Meâli, Asır Ajans, İstanbul 2013) Arapçadan Türkçeye aktarımda bütün ‘Arab’ kelimelerini ‘Bedevi’ diye çevirmiş oysa Bedevî sadece yerleşik olmayanları kapsıyor, hepsini değil. Gerçi hakkını yemeyelim; Elmalılı Hamdi eski mealinde ‘Arabîler’ demiş. Demek ki ‘Renklendirerek Yayına Hazırlayan’ Prof. Mustafa Özel (DEÜ İlâhiyat) orijinaline sâdık kalmaya gerek duymamış.
93 Mart'ından beri farklı mealler okurum. Hâl-i hazırda da en sağlamı diye E. Hamdi Yazır’ınkinin üzerinde – telefon ve bilgisayardaki birkaç Kur’an Programından yararlanarak ve yer yer onlarca çeviriyle de karşılaştırarak – elde kalem tekrar okuyup yazmaya gayret ediyoruz. Misâl; bir kısmı bu meal gibi Bedevi demiş (25). Bedevi Araplar diyen (8) var, çölde yaşayan Araplar veya Çöl Arapları diyen (4) var. Aslına sâdık kalarak yalnızca Arap diyen (4) de var. Hatta birileri İngilizceye çevirirken bile Nomads (Göçebeler) demiş.
Neyse sözü fazla uzatmayalım ve iki âyetle sadede gelelim; hazır Ramazan'dayken ve evlere yarı tıkılı vaziyette, bol vaktimiz varken: “Ve Araplar'dan kimi infak ettiğini zarar sayar ve sizin için fırsat gözetirler / Ve min’el-Arâbi men yettehızu mâ yunfiku mağremen ve yeterebbesu bikümü’d-devâir” (Tövbe 98).
“Ve Araplar'ın kimi de Allah’a iman eder ve Ahıret Gününe; infak ettiğini yakınlık sayar Allah indinde ve Resûle desteği. Bilesiniz, onlarınki gerçekten yakınlık / Ve mine’l-ArÂbi men yu‘minu billahi ve’l-yevm’il-âhıri ve yettehızu mâ yunfiku kurbâtin indellahi ve salavâti’r-resûl. Ellâ innehâ kurbetün lehüm” (Tövbe 99).
Demek ki neymiş: Kur’an, soyca bir kavmi toptan yüceltmez (örnek; Araplar) ve soyca bir topluluğu da lânetlemez (örnek; Yahudiler). Ya? Kur’an ilkeleri verir ve bu ilkelere uyan ister Arap, ister Türk, ister Yahudi, ödüllendirilir; uymayanlarsa (kim olursa olsun) cezalandırılır. Uymama konusunu AK-CHP-HDP-MHP-İYİ-SP vs. diye; muhafazakâr (yada İslamcı), lâik (yada Atatürkçü), milliyetçi (yada Türkçü), solcu (sosyal demokrat) - sağcı (liberal) veyahut feminist-komünist yada Kürtçü-Ermenici diye; Karadenizli, Doğulu/Güneydoğulu, Egeli, Trakyalı, Çukurovalı vs. diye; Nurcu, Süleymancı, Nakşî/Halidî, Kadirî, Rufaî, Alevî, Menzilci, Hakyolcu vs. diye de tefsir edebilirsiniz.
Aslında bir ültimatom olan Tövbe/Tevbe Sûresi’nin 101 ve 120. âyetleri mevzuyu çok güzel açıklıyor: “Ve etraftaki Araplar'dan münafıkları ve şehir halkından nifakta inatlaşanları bilmezsin; Biz biliriz. Onlara azâbı ikiye katlayacağız / Ve mimmen havleküm min’el-Arâbi munâfıkûn. Ve min ehl’il-medîneti meredu alen’n-nifâkı lâ te‘lemuhum. Nehnu ne‘lemuhum. Senuazzibühüm merreteyn.”
“Ne şehir halkına ne etraftaki Araplar'a Allah’ın Resûlü'nden geri kalmaları ve onunkinden önce kendi nefislerini tercih etmeleri yakışmaz / Mâ kâne liehl’il-medîneti ve men havlehum min’el-Arâbi en yetehallefû an resûlillahi velâ yerğabû bienfüsihim an-nefsih.”
Başlıktaki acayipliğe değil ültimatoma dikkat!