Son zamanlarda, bankacılık sistemi dışında bavulla, çantayla para (dolar/euro) taşındığını duymaktayız. Ev kirasının bile elden alınamayacağı, 7 bin TL üzerindeki işlemlerin banka üzerinden yapılacağı kanun gereği (459 No’lu VUK Tebliği) olmasına rağmen milyon dolarların elden ele nasıl rahatça dolaştırıldığını hayretle izliyoruz.
Ülkemizde; bir tarafta geçim derdine düşmüş çoğunluk, diğer tarafta ise gözü bir türlü doymayan ve parasını kayıt dışı yollardan rekor hızla çoğaltmaya çalışan bir azınlık bulunmaktadır. Elbette üst gelir grubu içinde de hayatında 1 kuruş kayıt dışı işlem yapmamış vatandaşlarımız vardır. Üstelik bir çoğu istihdam sağladıkları, büyük para yatırdıkları işletmelerinin yıl sonundaki yüzde 4-5 net kâr marjı ile yetinebiliyorlar. Bu bakımdan kanunlara saygılı bütün vatandaşlarımızı tenzih ederim. Ancak son günlerde; dolar bazında yıllık yüzde 400 getiri bekleyen bazı kanun dışı eylem sahiplerinin, bir de mağduriyet yaratma çabaları var ki; işte bu günkü yazının konusu budur. Dolandırıcılık olayının hukuki boyutu bizi ilgilendirmiyor. Ancak ekonomik ve sosyal boyutu her vatandaşı yakından ilgilendiriyor.
Çocukluğumuzdan itibaren büyüklerimizden, "Aman boş kağıda imza atma, önüne gelen yazılı bir kağıdı da iyice okumadan imzalama" şeklinde uyarılar almışızdır. Oysa görüyoruz ki; kocaman kocaman adamlar paraları sokakta, pastanede, restoran önünde, aracı ofisinde teslim etmişler. Ve karşılığında da takvim yaprağına, ajandadan koparılan bir kağıda "teslim aldım" yazılmasını yeterli görmüşler ve de bunu belge saymışlar. Oysa kumarda kaybedenler bile parayı teslim etmeden önce hile yapılmadığından emin olmak isterler.
Dolayısıyla önce buradaki şaşırtan tuhaflıkları sıralamakta fayda var.
- Yıllık faizi yüzde 4 civarında olan dolar tasarrufuna aylık yüzde 35 getiri sağlayacağını uman ama ne risk aldığını hesaplamayan kişi mağdur sayılmaz.
- Maaş aldığı banka için mevduat toplamayı bırakıp, dışardaki saadet zincirine para toplama gayretine düşen bir banka yöneticisi de sistemin çökmesine kader diyemez. “Bile bile lades” sözü durumun en doğru tanımıdır.
- İlgili bankanın üst yönetimi, istihbarat departmanı ve teftiş kurulu yıllarca bu yasa dışı çakma sistemi rahatça işleten kişiyi gözden kaçırmış olamazlar. Yani beklenen bir durum olmadığı gibi “bizim haberimiz yoktu” diyerek kendilerini dışarda tutamazlar. Zira adeta banka içinde banka oluşturan yöneticinin hiç yakalanmayacağına dair inanca sahip olmasını bile sağlamışlar.
- Para alışverişi şubeye 20 metre mesafedeki pastanede gerçekleşecek ve kimse bu tuhaflığı farkedemeyecek. Bu kadarı biraz fazla olmuyor mu?
- Gelelim banka içinde teslim edilen paralara. Yönetici odasında veya gişe önünde para alma diye bir şey söz konusu olamaz. Bütün çalışanların da bildiği üzere bankalarda her türlü nakit para kabul etme ve ödeme işlemleri sadece gişe çalışanları tarafından ve gişede yapılır. Yani banka müdürünün müşteriye "parayı bana getirin" deme yetkisi yoktur. Oysa bırakınız banka yöneticisini, banka çalışanı bile olmayan kişiler (çantacı) dışardan gelen para dolu çantayı şube içinde teslim alıp dışarı çıkartabiliyorlar.
- A bankasının şubelerinden birinden çekilen 2 milyon dolar aynı bankanın başka bir şube müdürüne elden verilir mi? Böyle bir talep gelirse, para sahibinin "bu kadar büyük parayı taşımama gerek var mı, zaten bünyenizde bulunuyor" diye itiraz etmesi gerekmez mi? İlk şubede eksilen büyük mevduattan, kayıtlar üzerinde hem şubenin hem de genel müdürlüğün haberi olmaz mı? Ve müşteriye "memnuniyetsizliğinin sebebi" sorulmaz mı?
- Banka sadece mevduat kaybetmiyor. Müşterinin kredi olarak çektiği para da o şube yöneticilerinin nezaretinde gizli fonun çantacısına elden teslim ediliyor.
- Bazı görüşlerin aksine para buharlaşmaz. Büyük resimde (listeler yayınlandı) eksi bakiyesi olan da artı bakiyesi bulunan da çok net görülüyor. O listelerde dolandırılanlar olduğu gibi tefeci faizini aşanlar da yer alıyorlar. Bulgaristan’a sık sık giriş-çıkışlar (son 4 yılda 129 defa) görülüyor. Yani buharlaşma yok, sadece bazı paraların gittiği adresler henüz belli değil. Ancak bulunması da o kadar zor değil. Muhtemelen öncelikle gizli kasa aranacak ve bulunacak…
- Bir insan elden verdiği para çantasının içine neden takip cihazı koyar?
Paranın nereye gideceğinden şüphe duyması halinde elbette…
Peki içinde böyle bir şüphe olan kişi zor kazanılmış parasıyla (iki milyon dolardan fazla) bu kadar kolay vedalaşabilir mi ?
Sonuç olarak; bu kadar çok yasa dışı işlemi göze alanların ortak dayanak noktası, ‘kendilerine bir şey olmayacağı’na inanmalarıdır.
Sosyal medya fenomenlerinin yoksul hayattan çıkıp, kolay para kazanmaları ve bunu ulu orta göstermeleri de aynı inançtan kaynaklanmaktadır. Engellenemediği takdirde ahlaki çöküntünün boyutu çok büyük olacaktır.
Bunların yüzde 1’i batı ülkelerinde göze alınsa sonuç ne olurdu?
Olay içindeki paydaşların tamamı (şikayetçiler de dahil) bu işten ceza almadan kurtulamazlardı.
Elbette işin sosyal boyutu da var. Çünkü;
- Sade vatandaş 30 bin lirasını elden alıp vermeye cesaret edemezken, bunlar milyon dolarları bavulla taşımaktan hiç çekinmemişler.
- Sade vatandaş bir yere bankadan havale yaptığında dekontunu saklarken, bunlar defterden koparılmış kağıt üzerinde aldım-verdim yapmışlar.
- Sade vatandaş 3 kuruşunu 1 puan fazla faiz veren bankaya taşırken (EFT yoluyla), bunlar “5 koyup 10 alma” ayrıcalığı için lojistik üsler kurmuşlar.
Elbette aç gözlü ile kanaatkârın riski bir olmaz, aynı sebeple de bu tablonun içinden mağdur çıkmaz. Yanlış yapanların tamamı bedelini ödemelidirler.
Esas buharlaşan devletin uğradığı vergi kaybı olduğundan, peşine düşülmesi gereken budur. Yoksa bu tarz kayıplar birikerek sade vatandaşa ek vergi veya vergi artışı olarak döner ki; gelir dağılımındaki bozulmaya da katkı yapar. Neticede esas kandırılan ve kayba uğrayan sade vatandaş olduğuna göre, toplumsal savunmayı mümkün olduğunca güçlü tutmak istikrar adına zarurettir.