Bu yazıyı ülkemin vatansever perakendecilerini ayrı tutarak yazıyorum.
Temel gıda ürünlerinde KDV’nin yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesi, geç olsa da doğru alınmış bir karardır. Ancak tüketiciye yansıması konusunda birçok belirsizlik vardır. Üzülerek söylemeliyim ki; bu karara ilave indirimlerle destek veren sorumlu perakendeciler olduğu kadar, sadece kendi kârlarını düşünenler de bulunmaktadır. İşte belirsizlik dediğim birinci husus budur!
İkincisi ise bunun takibindeki bazı zorluklardır.
Bir taraftan fiyat artışları devam ederken 7 puanlık KDV indiriminin uygulanıp uygulanmadığını anlamak o kadar kolay değildir. En canlı örnek; büyük bir zincirdeki 15’li yumurtanın 21,90 TL den 24,90 TL’ye çıkan fiyatının 2 gün sonra 23,25 TL’ye düşmüş olmasıdır.
Tesadüf bu ya yumurtaya maliyet zammı gelmiş. Başmakçı ve YUM-BİR gibi üretici birliklerinin her pazartesi günü yasal yumurta borsası fiyatlarını açıkladıklarını biliyoruz. Ancak nedense YUM-BİR Başkanı İbrahim Afyon, “Geçen Perşembe günü yeni fiyatları belirlediklerini, raflara da cuma günü yansıdığını” açıklamıştır. Birincisi, fiyat duyurusunun günü mü değişmiştir?
İkincisi üreticide perşembe günü artan fiyatın hemen ertesi sabah satış noktasındaki etikete yansıması normal değildir. Zira o esnada yolda, toptancıda, perakendecinin ana deposunda ve mağazalarda eski fiyatlı stok bulunmaktadır. Bu aşamada önce sipariş verilecek, sonra kamyona mal yüklenecek, devamında da yükünü alan kamyonlar 300-400 kilometreyi aşıp toptancı ve/veya perakendeci ana depolarına ulaşacaktır. Sırası geldiği tarihte de şubelere sevkiyat gerçekleşecektir. Bilmem anlatabildim mi?
Peki ya diğer ürünler…
Yağ, su, çay, makarna ve birçok temel ürünün fiyatları da bazı marketlerde ‘KDV indirimi’ ile yakın zamanlı olarak önce yükseldi. Pazartesi günü de yeni fiyatlar üzerinden yüzde 7 indirim yapıldı. Ancak yine de pazartesi günkü fiyatlar cuma günkü fiyatlardan yüksek kaldı.
Bir başka örnek, aynı marka tereyağın farklı 2 raf fiyatıdır…
Bir grup markette kilogramı 100 TL’ye satılan ve KDV indiriminden sonra etiketi 93,50 TL’ye inen bir ürünün birebir aynısı diğer bir grup perakendecide 138 TL’den 129 TL’ye inmiş gözüküyor. Ne hazindir ki, bu ikinci grup perakendeci daha yüksek tutarda vergi indirimini tüketiciye yansıtmış sayılıyor.
Sosyal medyada aynı markete ait 7 Şubat ve 14 Şubat tarihlerini taşıyan 2 adet kasa fişi gördüm. İkisinde de aynı marka süzme beyaz peynirin fiyatı 18,50 TL’idi. Ancak KDV birinci fişte yüzde 8, ikinci fişte yüzde 1 gözüküyordu. Oysa KDV devlete ait emanet bir tutardır. Ya oraya ödenecek ya da devletin gösterdiği kişiye (tüketiciye) yansıtılacaktır. Şikayete konu olunca fiyatın düşürülmesi neticeyi değiştirmiyor.
Peki gelecek günlerdeki maliyet artışlarına bakışımız ne olmalı?
Elbette maliyet enflasyonu etiketlere yansımaya devam edecektir. Zaten konumuz bu değil ki…
Herkesin fedakarlık yapması gereken bir ortamda amaç; kâr oranlarındaki haksız artışların önüne geçilmesidir. Bir ürünün KDV indiriminden sonraki brüt kâr marjı 14 Şubat öncesine göre 7-8 puan veya daha fazla artmışsa bu normal karşılanabilecek bir durum olmasa gerek…
Efendim serbest piyasa şartlarında bu kadar denetim olur mu?
Elbette serbest piyasa şartlarının sınırı aşılırsa dünyanın her yerinde olduğu gibi denetimler olur. Zira Rekabet Kurumu sadece bizim ülkemizde bulunmuyor. Örneğin AB’nin rekabet kurallarına göre de, işletmeler fiyatları sabitleyip pazarı bölemezler, piyasada sahip oldukları hâkim durumlarını kötüye kullanıp diğer şirketleri dışlayamaz ve tekel yaratamazlar.
İşte temel ürünlerdeki büyük fiyat farklarını ancak eleştirebiliyoruz ama yine de isteyen istediği fiyattan satmaya devam edebiliyor. Evet buraya kadarını serbest piyasa düzeninin gereği olarak kabul edebiliriz. Ancak belli ürünlerin bazı raflardaki ‘etiket eşleşmesi’ için aynı şeyi söyleyemeyiz. Özellikle enflasyonist ortamlardaki hangi serbest piyasada, “önemli rakipten pahalı kalmamak ve fiyatı ilk artıran olmamak” prensibi genel kabul görebilir?
O zaman “bunu nasıl başaracaksınız?” diye sorarlar. “Stoğu olan rakip fiyatını artırmadığı sürece zararına mı satacaksınız?” diye de merak edenler çıkabilir.
Yıllarca bakkalın pahalı olduğuna inanıp uzaktan taşıyanlara bir tavsiyem var. Son yıllarda nedense bu sahnede bir değişiklik oldu. Büyük zincirler kadar ucuza alamadıkları için yıllardır pahalı kalan bakkalınıza arada sırada uğrayıp fiyatlarına bakınız; yoğurt, tereyağı, çay ve makarna gibi bazı temel ürünlerin daha ucuz kaldığına, bazılarının da aynı fiyata satıldığına şahit olacaksınız. Hatta zaman zaman bazı ambalajlarda tedarikçinin koyduğu kırmızı renkli perakende fiyat etiketlerini göreceksiniz.
Peki bakkalın şartları değişmediğine göre değişen ne olmuştur acaba?
Ticaret Bakanlığı, ticari reklamlar yönetmeliğinde mal ve hizmetlerin indirimli satışına ilişkin yapılan düzenlemeyi yönetmeliğe ekledi.
1 Mart'tan itibaren, “İndirimli ürünlerin etiketinde indirimden önceki fiyat ve indirimli fiyat birlikte gösterilecek. İndirimler son 30 günün en düşük fiyatı üzerinden yapılacaktır.”
Bu çok önemli bir gelişmedir. Zira artık, ‘fiyatı bugün şişir, yarın afiş hazırlayıp birazcık indir’ uygulamaları bitmiştir. İşte bu karar yanıltıcı indirimleri önleyeceği gibi ‘satış fiyatındaki suni artışın’ oluşumunu da engelleyecektir. Burada tüketicilere düşen önemli görev; geçmiş 1 ay içindeki kasa fişlerinin muhafaza edilmesi ve güncel indirimlerin doğruluğunun test edilmesidir.
Hani hepimiz aynı gemideyiz ya; sırf muhalefet olsun diye sadece yönetim hatalarını gündemde tutup, yapılan doğru işlere destek vermemek, vatandaşlık görevini aksatmak olduğu kadar bindiğimiz dalı da kesmek olur.
Lütfen amacımız üzüm yemek olsun...