Kelam: Dini inanç alanıyla ilgili hüküm ve delilleri kaynaklarından, (Kur’an ve sünnetten) elde eden ilme denir. Ameli alan ile ilgili hükümleri ortaya koyan ilme de fıkıh denilmiştir.
Kur’an-a Kelamullah denmesinin sebebi, Allah’ın sözü, Allah’ın hitabı olmasındandır. Kelam ilminin konusu Kur’an ve vahyin bütünüdür. Bu sebeple Kelam ilmi, Allah’ın varlığı ve O’nun Varlık Alemiyle ilişkilerini konu edinmiştir. Felsefe de varlık alemiyle ilgilenen bir bilim dalıdır. Ayrıldıkları taraf, felsefe sadece aklın bakış açısıyla varlık alemini incelerken; kelam ilmi aklın yanında, vahyi ve nakli esas alır.
Kelam ilmiyle uğraşanlar, akıl mı vahiy mi öncelik taşır tartışmasına girmeden, her iki gerçekliğin insan ve varlık alemindeki yerini, rolünü belirlemek durumunda olmaları gerekir. Vahyin doğruluğunu anlayarak kabul eden akıldır. Vahyin kabulü akıl kaynağı ile olur. Bu sebeple din, aklı olmayanı sorumlu tutmaz.
İslam Dini kural ve hükümleriyle akıl ile çelişmez, çatışmaz. Akla uymayan şeylerin var olduğu iddiası, dini anlama ve yorumlama eksikliğinden ileri gelir. Dini hükümler bazen bir bütün halinde görülme ve anlama gerektirirken, bir ayet cımbızla alınarak önü arkası bakılmaksızın yorumlanarak; akla uymadığı iddiasında bulunulabilir. Bu durum, yanlış değerlendirmelere sebep olur. Bektaşi’nin dediği gibi ‘’İçkiliyken namaza yaklaşmayınız’’ emrindeki ‘içkiliyken’ bölümünü çıkarırsanız, ‘Namaza yaklaşmayınız’ kalır. Ki, namaz kılmayınız anlamı da çıkar. Dini koyan Allah ile, O’nun yarattığı insanın varlık aleminde uyuşmazlık olduğunu söylemesi normal bir akıl tasavvuru olamaz.
Şu da bir gerçektir ki, aklın ve ilmin tek başına bilgisini elde edemeyeceği gerçeklerde vardır. Aklın ve onun sevk ve idare ettiği beş duyunun, varlık aleminde edinebileceği bilgi sınırları bellidir. Bunun için akıl sürekli sorar. Tatmin edici cevaplar alamayınca, din ve vahiy devreye girer. Akla yardımcı olur. Akılla vahiy veya din ile bilim, birbirlerinin rakipleri değil, birbirlerinin yardımcıları ve tamamlayıcılarıdırlar. Aklın tek başına halledemediği konularda vahiy onun önünü açmakta ve ona yardımcı olmaktadır. Akli deliller çoğu zaman dinden delil arar, aramıştır da.
Kelamın konusunda olduğu gibi gayesine göre de tarifleri yapılmıştır. Gayesine göre Kelam İlmi, Akli ve nakli delillere dayanılarak İslam inançları ile ilgili ortaya çıkacak şüpheleri ortadan kaldırmaya, açıklamaya ve ispat etmeye çalışan bir ilim dalıdır. Bu sebeple İslam’a yöneltilecek her türlü eleştirilere cevap vermek, iddialarını çürütmek Kelamcıların görevidir.
Din, dünya hayatına yön vermek için indirilmiştir. Ahiret hayatı, dünya hayatının tabi bir sonucu olarak tecelli edecektir. Din, dünya ve ahiret hayatını birbirinden ayırmaz. Bir bütün olarak telakki eder. Ahiret saadeti, dünya saadetinin devamıdır. Ankebut 57. Ayet: ‘’Her canlı ölümü tadacaktır.’’ Derken, insanın öleceğini söylememekte, ölümü tadacağını; hayatın (ahirette) devam edeceğini anlatmaktadır. İşte kelam ilmi, sağlam bir itikat geliştirerek inananlara gerçeklikleri anlatmaya çalışır.
Kelam ilmi sayesinde insan: Taklidi imandan, tahkiki imana geçiş yapar. Batıl inançlardan kendini korur, sapık akım ve cereyanlardan uzak kalır. İnançta şüphecilere, doğru yolu arayanlara yardımcı olur. Şüpheleri olan insanlardaki, tereddütlere ve itirazlara cevap bularak İslam inancının zayıflamasına engel olur. Diğer dini ilimlerin temelini Kelam ilmi oluşturur. Bilinçli imana sahip insan ve bu insanlardan oluşan bir cemiyet oluşturarak, ameli hayatta insanı mutlu kılmak; Kelam İlminin en önemli gayesidir.
Başlangıçtan günümüze kadar inanç konuları hiç değişmemiştir. Çünkü bunlar insanlar tarafından belirlenecek, geliştirilecek, değiştirilecek şeyler değildir. Bu konuda tek söz ve yetki sahibi dini vaaz eden Allah’dır. Kelam ilminin yaptığı, Allah’ın varlığı ve birliği kavramını anlamak; akideyi sağlamlaştırmaktır. Allah kavramı ve inancı olmadan din, dolayısıyla İslam Dini olmaz. Bu inanç olmazsa vahiy ve Kur’an, kısaca İslam olmaz.
Bu gayeye ulaşmada akıl mı, nakil mi önceliklidir? Sorusu akla gelebilir. Doğrusu başlangıçta nakil söz konusu olmaz. Nakil, Allah inancı olmadan bir işe yaramaz. İnsanlar önce akıllarını kullanarak Allah inancına ulaşmışlardır. İşte Kelam İlmi burada aklın önemine vurgu yapar. Kelam ilminin ilk Ekollerinden Maturidiye ve Mu’tezile, vahiy ulaşmasa bile insanın Allah’ın varlığını bilmesi gerektiğini, aksi durumda sorumlu olacaklarını belirtirler.
Günümüzde Deistler, (Allah’a inanıp, İman esaslarına inanmayanlar) Nakile inanmadan Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ederler. İşte Kelamcılar burada devreye girerek, Deistlerin veya Deizmin şüphelerini, tereddütlerini giderecek çalışmaları ve açıklamaları vahiy ’in ışığında yaparak; kişinin iman, inanç bağlamında gerçeklerle buluşmasını sağlarlar.
Kelam ilmi bütün İslami ilimlerin esası ve ana kaynağıdır. Kelam ilmine vakıf olmayan birinin, fıkıh, tefsir, hadis ilimlerinde başarılı olması düşünülemez. Maddi hastalıklarla nasıl Dr. ilgilenip varlığı zaruri ise, dini ilimlerle de ilgili Kelamcıların olması zaruridir. Farz-ı ayin diyenler de olmuştur.
Kelam ilmi, bütün İslami ilimlerin ana kaynağı olmakla beraber; başta felsefe olmak üzere varlıkla uğraş alanı bulan bütün Tabiat ilimleriyle ilişkilidir. Yalnız Kelam ilminin görüş alanı daha geniştir. Tabiat ilimleri varlığı bu dünyadaki durumuyla ele alır. Onun ötesiyle başlangıç ve sonu ile onu yaratanın olup olmadığı ile uğraşmaz. Kelam ilmi zamanımızda Beşerî ilimlerden de fazlasıyla istifade etmiştir. Birbirleriyle etkileşim sonsuza kadar devam edecektir.