“Bir insanın karnı bile ağrıyorsa bunun için dünyaya yeni bir düzen verilmesi gerektiğine inanır.” Fakat “Bir şeyleri değiştirmek bela aramak demektir” ve “Herhangi bir değişimin iyilikten ziyade kötülük getireceğine inanılır”.
“Bir insanın işi, meşgul olunmaya değerse o insan muhtemelen kendi işiyle meşgul olur. Fakat öyle değilse o kişi kendi anlamsız işleri yerine başkalarının işiyle meşgul olur. Başkasının işini dert etmek şu şekillerde ortaya çıkar: Dedikodu yapmak, kirli çamaşırlar aramak, başkalarının işine burnunu sokmak ve ayrıca toplumsal, ulusal, dinsel konulara aşırı ilgi göstermek. Kendimizden kaçıp uzaklaşmak suretiyle ya komşumuza yük oluruz ya da onunla gırtlak gırtlağa geliriz.”
Çoğu zaman “Elimizin yardım etmek için uzanması gibi görünen bir hareket, genellikle tatlı canımızı kurtarmak üzere tutunmak için elimizin uzanmasıdır.” Eğer “Uğrunda canımızı vermeye hazır olmadığımız bir amaç yoksa uğrunda yaşamaya değer bir şeye sahip olduğumuzdan emin olamayız”.
“Tok karnına yatağa girmek bir zaferdir ve beklenmedik bir yerden gelen yardım bir mucizedir.”
“Bir şikâyetin dozunun en şiddetli olduğu zaman şikâyet konusunun ortadan kalkma ihtimalinin belirdiği zamandır.”
“Birçok şeye sahip olduğumuz halde daha fazlasını istediğimiz zamanki hüsranımız hiçbir şeye sahip olmayıp bazı şeyler istediğimiz zamanki hüsranımızdan daha büyüktür.”
“Kişisel gelişim ideali, bireysel hüsran belasını beraberinde getirir.”
“Tercih özgürlüğü, başarısızlığın tüm suçunu bireyin omuzlarına yükler.”
“Bir insan kendisine başarı sağlayacak yeteneğe sahip değilse özgürlük onun için sıkıcı bir yüktür.”
“Bir kitle hareketine kişisel sorumluluktan kaçmak veya özgürlükten kurtulmak için katılırız.”
“Fanatikler, der Renan; eziyetten ziyade özgürlükten korkar.”
“Eşitlik tutkusu kısmen anonimlik tutkusudur: Kumaşı meydana getiren ipliklerden biri olma, bir ipliğin diğerlerinden ayırt edilememesi.”
“Hitler, hüsrana uğramışların başlıca tutkusunun ‘ait olmak’ olduğunu biliyordu.”
“Almanlar, merkeziyetçi ve otoriter Kayzer Rejiminden memnundu hatta I.Dünya Savaşı’ndaki yenilgi bile bu Rejime duydukları sempatiyi zedelememişti. Ardından gelen Veymar Anayasası’nın uygulandığı yıllar, Almanların çoğunluğu için bir huzursuzluk ve hüsran devri olmuştur. Yukarıdan gelen emirlere itaat etmeye ve otoriteye saygı göstermeye alışmış olan Almanlar; gevşek, hürmetsiz demokratik düzen karşısında şaşkına dönmüşler ve kendilerini keşmekeş içinde bulmuşlardı.”
“Yönetime katılmak, ‘bir partiyi seçmek ve siyasî sorunlarda hüküm bildirme mecburiyeti’ onlarda şok etkisi yaratmıştı.”
“İlk aşamalardaki kitle hareketlerinin sömürülenlerden ve ezilenlerden ziyade canı sıkkınlar arasında kendilerine taraftar ve sempatizan bulması daha güçlü bir olasılıktır.”
“Canı sıkılan insan en başta kendisinden sıkılır. Çorak, anlamsız bir varoluşun bilincinde olmak can sıkıntısının başlıca kaynağıdır. Kapalı bir yapı (aşiret, cemaat, tarikat), siyasî parti ve benzeri bir topluluğun üyesi olunduğunda; bireysel ayrılığın bilincinde olmayan kişiler can sıkıntısına kapılmazlar.”
“Dinî ve devrimci coşku gibi tutkulu bir vatanseverlik de suçluluk duygusundan kaçmak isteyenler için bir sığınak vazifesi görür çoğu zaman.”
“Kişi, bir kitle hareketine katılmakla kendisini lekeli bir hayattan kurtulmuş gibi hisseder.”
“Bir kişi, ne kadar bencilse hüsranları da o denli şiddetli olur. Dolayısıyla diğerkâmlığın muhtemelen en ikna edici savunucuları aşırı benciller olacaktır.”
(Eric HOFFER, 1951; “Kesin İnançlılar”, Çev: Erkıl Günur, Olvido Kitap; İstanbul 2019)