Keşke...

Hülya SEZGİN

Bu günlerde bol bol kitap okuyorum. Zaten okumayı pek severim ama şimdilerde sanki sığınıyorum...
Dizi seyretmiyorum bir ikisinin dışında. Seyrettiğim dizilerden biri "Üç Kuruş" diğeri "Yargı" üçüncüsü ise yeni başladı hani "Babam". Günümüzün korkunç hastalığı alzheimeri ve küçük bir kasabadan gelip İstanbul'un dişlerinde ezilen bir aileyi konu alıyor. Şimdilik iyi gidiyor, inşallah reyting tuzağına düşmez...

Bir de yine yeni başlayan "Oğlum" ve "Son nefesime kadar" var ki onları istememe rağmen seyredemedim.

Örneğin  geçenlerde son nefesime kadarı seyredeyim dedim. İlki kaçırmışım... Bu ikinci bölümüydü... Ne olduğunu pek anlayamadım, fakat  sorun değil. Eğer sürekli izlemeye karar verseydim internetten kaçırdığım bölümleri izlerdim. Neyse seyrediyorum... Bir genç kızı kaçırıyorlar, zorla alıkoyuyorlar... Tecavüz vs. Bu sahne o kadar uzun sürdü ki kalbim küt küt küt... Sıkıldım, bunaldım... Dayanamadım, kapattım. Gittim kitabıma...

Ben öyle acı, işkence, kavga, dövüş, çığlık, bağırış ve kanlı sahnelere gelemiyorum. Kalbim sıkışıyor, ölecek gibi oluyorum. Kalbim küt küt küt...

Bir masumlar apartmanı var örneğin. Üşütük abla Safiye'nin abartılı titizlik hastalığı... Bilmediğimiz bir konu ve evlerde neler yaşanıyor diye katlanmıştım. İlgiyle izliyor, merakla bekliyordum gününü. Sanırım pek çok kişi de benim gibi sevmişti başlarda. Ancak ne yazık ki bu dizi ekipleri de ekonomik kaygı içinde reyting tuzağına düştüler. İdealist davranıp güzel bir şey yapalım demek yerine cıvıtmaya, abartmaya başlayıp, dizinin kalitesini düşürdüler.  Birazcık bile olsun ilerlememeye başladı. Her bölümde aynı replikler... Aynı sözler, aynı davranışlar, gerçekle bağdaşmayan ek senaryolar... Safiyenin ciyak ciyak bağırması... Kalbim küt küt küt... Dayanamadım, kapattım, gittim kitabıma...

Ben ille de dizi seyredilmesin diyenlerden değilim. Ama ben zamanımı diziye ayırıyorsam bir şey katmalı bana,  bir şey öğrenmeliyim. İçim yumuşacık olurken sevgi ile, aynı zamanda düşünmeliyim. Elbet yaşamda acı da var, tatlı da. Yaşamın kuralı, dengesi bu!..

Herkesin yaşamında var... Elbet benim de...

Bir örnek vereyim mi?... Onaltı yaşındaydım. Bir sabah uyandığımızda babamın ölüsünü bulduk. Beyninde tümör vardı. Ameliyat demişti doktorlar. Ve o zamanlar çok riskliydi bu. Sonuçta ölüm de vardı, sakat kalmakta...

Kaldıramamıştı babacığım ve uyku hapları içerek kendi sonlandırmıştı yaşamını. Sabah mahmurluğu daha kendimize gelmeden karşılaştığımız manzarada  acının boyutu yok... Hani dizlerimin bağı çözüldü derler ya... Deyim değilmiş meğerse... Doğru imiş... Tutmadı öyle görünce... Yere yığıldım...

Ama yaşam sürüyor işte... Acısı ile tatlısı ile. Dizilerde onu bulduğumuz acı sahneye benzer şeyleri nerede ise uzun uzadıya bir bölüm veriyorlar. Bu seyirciye işkencedir...

Günahtır, yapmayın, etmeyin, acıyın... Ya da izleyici kendine acısın, benim gibi yapsın. Kapatsın, gitsin kitabına...
Gülmenin, eğlenip neşelenmenin müthiş faydası var sağlığımıza. Tam tersi üzülmenin de o denli zararı... Bağışıklık sistemini çökertir yeminle böyle şeyler. Hele günümüzde  bu çok önemli iken... Çok ihtiyacımız var iken... Üzülmek,  sıkılmak, kahrolmak için dizilere ihtiyacımız yok ki zaten!..

Kapımızın dışında hepsi var... Ekonomik güçlükler var... Covid  var, hatta en acısı savaş var, savaş!... Başkasına ne gerek?..

Biraz güldürseniz, biraz eğlendirseniz, biraz düşündürüp bir şeyler öğretseniz... En çok da sevmeyi... Sevmeyi öğretseniz...

Sevme deyince hemen kadın ve erkek... Aşk, aldatma, intikam anlıyor ya kimileri... Sevmek diyorum sevmek... Kadın erkek demeden insanca insanı sevmek, doğayı sevmek, hayvanı sevmek...

Değerlerimizi anlatan, kültürümüze sahip çıkan... Yozlaştırmayan... Ahlaksızlığı normalmiş gibi göstermeyen diyorum...

Yok mu?.. O zaman kitap...

Ben öyle yapıyorum...

Örneğin son bitirdiğim kitap... bence herkes okumalı. En çok da gençler... Yakın tarihimize ışık tutan bir köy enstitüsü romanı. Sema Soykan'dan "KEŞKE"..  Akıcı... Aşk da var, sevgi de aynı zamanda... Elinizden bırakamıyorsunuz...

Yazarın diğer romanı "Adsız roman" ı alacağım şimdi de... Çerkes sürgününü anlatıyormuş...

Ne diyeyim ben de hâller böyle bu günlerde...

Ya sizde?..