Bu bir insan insiyakıdır. Kimi her daim şampiyon takımların otomatik taraftarıdır. Kimi ise hep Afrika takımlarından yanadır. Ezilenden yana olmak, haksızlığa karşı durmak ve ‘uydum kalabalığa’ teranesine pabuç bırakmamak..
Bireysel ve toplumsal nefisle mücadelenin adıdır hayat. Nefis bazen postaldır, bazen sandık.. Ümidimizi, azmimizi dört mevsim inek gibi sağanlardan usandık.
Çoğunluk her zaman statükodan yanadır. Hayatın idamesi, vaziyetin idaresi, edinimlerin bekası, çıkarların devamı derin bir muhafazakârlık gerektirir. Özellikle de ‘kâr’ın muhafazası.
Şeytan ama’lı cümlelerde gizlidir. “Yiyor ama yapıyor”, “Çalıyor ama bölüşüyor”, “Hırsız ama bizden”, “Ama biraz da bizimkiler götürsün”, “Ama başka alternatif mi var?” gibi.
Dünya üzerindeki 7,5 milyar insan temelde 2 tarikata mensuptur: Vicdanîler ve işkembevîler... Ve aralarındaki terazidir tarih. Gerçi birinciler ikincilerin azamî 10’da 1’i olabilmişlerdir sürüsüne bereket yüzyıllar boyunca. Yine de vicdanlıların yüzü suyu hürmetine dalgalanır iyiliğin bayrağı. Ve varoluşun sırrı işte budur.
Menfaatlerin toplu pazarlanması gerginlik yaratır. Boy boy çıkar tezgâhları kaçırılmaması gereken bir pazar alışverişidir. Ekmeklerine yapılan zam için kılı kıpırdamayanlar; takımları, partileri, cemaatleri için canhıraş bir kavgaya hazırdırlar.
Bir zamanlar Müslüm Gürses’e laf söylemek bıçaklanmak sebebiydi. Zira Müslümcülük gelmiş geçmiş en katolik tarikatlardan biriydi. Allah’ı tartışmaya demokrasi, Peygamber’i tartışmaya diyalog, majeste hazretlerini tartışmaya ise bozgunculuk diyorlar.
Ebeveyninizi siz seçemezsiniz. Çocukluk arkadaşlarınızı, sınıfınızı, öğretmeninizi de siz seçemezsiniz. Askerde düştüğünüz bölük ve gittiğiniz yer sizin seçiminiz değildir. Üniversite için 24 tane tercih yaparsınız ama içlerinden ÖSYM seçer. Tuttuğunuz takımda ‘efsane başkan’, tuttuğunuz partide ‘bilge lider’, tutulduğunuz dinî cereyanda ‘seçilmiş efendi’ler vardır.
Bir pazar yerinde domates yada salatalık seçebilirsiniz o da pazarcının izin verdiği kadar. Bir de 4 senede 1 ‘pazar günleri’ kendinize benzeyenleri seçebilirsiniz. Sonra seçilmiş efendilerin tahakkümü berdevam.. Buna Pazar Demokrasisi derler. “Langırt köy sandığına!”
Ben oyumu yalnızlığa veriyorum.
İnsanın kozmik yalnızlığına..
Ve yıldızlar arası gök yolculuğuna..
Ben oyumu vicdana veriyorum.
Günübirlik yaşantının ufuk ötesine..
Ve ideallerin inanç olarak davranışa dönüşmesine..
Ben oyumu herkes’e vermiyorum.
Herkes hep birisi’ne bırakır. Birisi de buna kızar; çünkü iş herkes’in işidir.
Sonra da hiç kimse üstüne alınmaz. Ve hep herhangi birileri suçlanır.
Amerikan seçimlerinde oy kullanmak istiyorum. Başka da bir şey demiyorum:)
(Not: Bu yazı yazıldığında şimdilerde ilkokul 4. sınıfa başlayan çocuklar daha doğmamıştı.)