KIBATEK demiştim. Açık adıyla “Kıbrıs – Balkanlar - Avrasya Türk Edebiyatı Kurumu” nun İzmir Seferihisar’da düzenlediği “Edebiyat etkinliği” nden edindiğim izlenimleri benden dinlemeye hazır mısınız? İlkin etkinliğe Kıbatek dışından kimlerin katıldığını bildireyim:
Prof. Dr. Tamilla ALİYEVA (Azerbaycan), Yrd. Doç. Dr. Minara ALİYEVA (Kazakistan / Ahıska), Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI (Türkiye), Adel ALİSSA (Suriye), Fakı EDEER (Belçika), Aziz SERBEST (Kosova), Celil YUNUS (Bulgaristan), Gülnaz MAMMADOVA (Azerbaycan), Havva TEKİN (KKTC), Shefqet BALLA (Arnavutluk), Dr. Şaban M. KALKAN (Bulgaristan), Dr. (hc) Özkan HÜSEYİN (Yunanistan), Zeynel KOZANOĞLU (Danimarka).
Kıbatek adına etkinliğe katılanlar da üniversite Öğretim Gör. Feyyaz SAĞLAM, Kurum başkanı Dr.Mevlüt KAPLAN, Kıbatek’in eli kolu herşeyi Gazi KESKİN ve bir de Hasan DEVRİM ile diğer şair-yazar arkadaşlardı.
Her biri birbirinden değerli kişiler. Aralarında bulunmaktan gurur duymamak mümkün değil. Her biri Türkçe’mizin ayrı ayrı tam hakimi, her bir konuğu ayrı sevdim. Eşimle birlikteydik. Kimi dostlarla bire bir söyleştiğimizde Hayruş’um da yanımdaydı.
Fıkra değerinde acayip tavırlar dinledim:
Doktor arkadaş Moskova’da Tıp öğrenimi görmüş. Radyoloji dalında uzmanlık almış. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı kendisini İzmir’de bir hastanemize “Radyoloji Ünitesini kurmak” göreviyle işe almış. Bakan imzalı tayin emri elinde olduğu halde başhekimin kapısını çalan arkadaşıma başhekim beyin yanıtı ne olsa iyi?..
“Doktor Bey, ben yurt dışında öğrenim görmüş bir doktorla çalışmak istemem.”
Kendisi aptal olanlar karşısındakileri de aptal sanırlar, bu genel kuraldır.
Uzman Doktor şu cevabı vermiş ve başhekimi hınk diye oturtmuş.
“Arkadaşım, ben iş istemeye gelmedim. Bakan imzalı tayin emri o elindeki evrak…”
“Aman efendiiiim. Sevgili meslektaşıım…”
Moskova öğrenimli doktor kardeşimiz o hastanede on yedi yıl çalışmış.
…
Hele bir Üniversite rektörünün kardeş ülke doğumlu ancak TC nüfusuna kayıtlı bir profesöre ettiği bir laf var ki, onu burada yazamıyorum. O rektörün kırk kez yüzüne tükürsem hıncım çıkmaz. Bilime ve bilim adamına sonsuz saygısı olan ben bu sözü bilerek ediyorum.
Bu etkinlikte tanıdığım arkadaşlarla adlarını da vererek görüşmelerimin ayrıntılarını anlatmak kimsenin işine yaramayacak. Ancak ortak yakınmalarını vereyim. Türkçemiz ve kültürel etkinliklerimiz bu arkadaşların geldiği ülkelerde sahipsiz. Hani şair diyor ya… “Gülhane parkındayım,
Ben Danimarka’dan örnek verebilirim.
Bir zamanlar Türkiye’den Danimarka’ya “Opera” mız gelirdi. Ankara Devlet Operasının giysilerini ve dekorlarını taşıyan beş TIR kamyonu bayrağımıza sarılı halde Aarhus kentine bir biri ardı sıra gelince ertesi günün gazeteleri “Türklerin istilası mı bu?” yolunda başlıklarla çıktı. Üstelik bir değil, iki değil, tam tamına beş ayrı operamız Danimarka’da ayakta alkışlandı. Bugün o güzelliklerin yerinde yerler esiyor.
Kopenhag’ta Kültür ataşeliğimiz bile yok.
Bitirirken bir sevincimi bildirmek zorundayım. Ben bu etkinlikte bir Cafer Öz tanıdım. Ve Zarif eşini selamlama fırsatı buldum. Ömrümün altmış yılında böyle yurtsever, insansever, gözü tok bir aileye rastlamadığımı söyleyebilirim.
Ülkemizde pek çok değerlerin ters yüz edildiği şu zamanda, İş adamı Cafer Öz’ün Bornova’da sahibi bulunduğu iki apartman dairesini de, dayalı döşeli olarak uzak Türk illerinden İzmir’e okumaya gelmiş öğrenci gençlere tahsis ettiğini öğrendim.
Üstelik o gençlerin başkaca sorunlarını çözmeye de yardımcı olmaları ne kadar güzel.
Ve bütün Türkiye’ye bence en büyük bir mesaj bu. Teşekkürler efendim.