Söz ve davranışlarımızı iç dünyamızın dışa yansıması olarak ifade edebiliriz. Zira "Küp içindekini sızdırır!"
"Üslûbun kimliğindir!" demiş Cemil Meriç. Üslûp, algılarını, düşüncelerini, hislerini, heyecanını, yani hayata bakış açını dışarıya yansıtma biçimindir. Kendi sesin, duruşun, bakışın, gülüşün gibi sadece sana has, senden bir parça.
Duygu ve düşüncelerimizi ifade ederken kullandığımız kelimeler ve bu kelimeleri ifade ediş biçimimizdir. Yani konuşurken seçtiğimiz sözcükler, kurduğumuz cümleler ve konuşma tarzımızdır.
Üslûp, karakterin ayıracı, kimlik ve kişiliğin aynasıdır.
"Üslûp, düşüncelerin elbisesidir." Konu ne kadar önemli olursa olsun her zaman kullandığımız kelimeler ve konuşma tarzımızla nasıl söylememiz gerektiğini bilmek ne söylediğimizi bilmekten daha önemlidir.
Beden dili ve ses tonu duygu durumunu yansıtır. Birinin yüzüne baktığımızda veya sesini duyduğumuzda mutlu mu üzgün mü, sevinçli mi kederli mi, sakin mi öfkeli mi olduğunu anlarız.
Gerçek kimlik zor zamanlarda ortaya çıkar! İşler yolundayken, istekleri karşılanırken herkes iyi olur. İşler ters gittiğinde, baskı altındayken, kaybetme korkusunu yaşarken nasılsın?
Seçim yaklaştıkça iktidar cephesinin gerilimi artıracak sözlerden imtina etmediklerini görüyoruz. Her gün gerilimin dozu biraz daha yükseltiliyor. Bu çıkışlar sandık güvenliği ve temiz seçim konusunda toplumdaki endişeleri artırıyor.
14 Mayıs’ı siyasi darbe girişimi olarak niteleyen İçişleri Bakanı, "Bu seçimde erkeğin erkekle, kadının kadınla evlenip evlenmemesinin kararını vereceğiz." demişti.
Adalet Bakanı Bozdağ Urfa’da, "14 Mayıs'ta 2 fotoğraftan biriyle karşılaşılır. Ya şampanya patlatıp kutlayanlar olacak ya da alnını şükür için secdeye koyup Rabb'ine hamdedenler olacak." ifadelerini kullanmıştı.
AK Parti Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım, "Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir" demişti.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, Millet İttifakı'nın seçimleri kazanması durumunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, "Cumhuriyeti" ve "Ulus Devleti" olma vasfının tarihe karışacağını yazdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum, "2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye'nin tam bağımsızlığına darbe olur" diyor.
İktidarın Türkiye’ye vereceği hiçbir şey kalmadı. Yeni bir şey sunamıyor. Bu yüzden de ülkenin gerçek gündemine yoğunlaşmak, acil problemlere çözmek yerine, gerilimi yükselterek, insanlar arasındaki karşıtlığı körüklüyorlar. Millet İttifakını "Devlet düşmanı!" olarak lanse etmeye çalışırken bir yandan da açıkça manipülasyon ve subliminal mesajlarla konumunu korumaya çalışıyor.
Yapay gündemlerle ülkenin acil çözüm bekleyen sorunlarını perdeleme gayretinde. Bütün enerjisini seçim kazanma yönelik harcıyor. Muhalefetle seçim vaadinde yarışıyor. İtiraf gibi, malumun ilamı gibi kendi koydukları kuralları değiştirmeyi vadediyorlar. Seçim atmosferinde her gün yeni bir açılış, yeni bir müjde ile dikkatleri başka tarafa çekerek asıl sorunların konuşulmasını istemiyor.
Deprem felaketinde üç ay geride kaldı. Binlerce bina enkaza dönüştü. Milyonlarca insan evsiz kaldı. Arama kurtarma çalışmaları tamamlandı, enkazlar kaldırıldı. Hala yakınlarından haber alamayan yakınlarını arayan insanlar var. Sağ bulacaklarından ümitleri yok. Tek istedikleri bir mezarlarının olması. Bunlar konuşulmuyor.
Depremzedeler temiz su, gıda ve temel ihtiyaç maddelerine erişmede sıkıntı çekiyor. İhtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Çadırlara yerleştirilenler toz toprak içerisinde hayatta kalmaya çalışanlar konuşulmuyor.
Çalışanların neredeyse yüzde 40’ı asgari ücret alıyor. Emeklilerin çoğu da asgari ücretin altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor. Emek karşılığı gelir neredeyse asgaride eşitlenmiş. Kira artışları insanların belini büküyor. Gıda ve temel tüketim maddelerinin fiyatları sürekli yükseliyor. Vatandaş her geçen gün temel ihtiyaçlarını temin etmekten biraz daha zorlanıyor. Gelen gün gideni aratıyor. Geçim sıkıntısı konuşulmuyor.
Yeni bir proje sunamayan Cumhur İttifakı'nın söylemlerinden anlaşılan, "Size yeni bir şeyler vadedemiyoruz. Biliyoruz, sizi hayal kırıklığına uğrattık. Biz iyi değiliz, onlar bizden daha kötü! Biz onlardan iyiyiz! Yalan söylüyorlar... Onlara inanmayın..." demek istiyor.
Seçim Sathı Mailinde sarf edilen sözlerin tabanda nasıl karşılık bulacağı dikkate alınmıyor. Her gün yüz yüze olan insanlar birbiriyle konuşurken aynı tonu tercih ediyor. Siyasetçiler, sanatçılar ve sporcular gibi sürekli göz önünde bulunan insanlar toplumda rol model olarak görülür. İş yerinde, sokakta, evde sorun çözerken fark ederek ya da fark etmeyerek onlar gibi davranır...
Seçim geçer, zaman içerisinde her şey düzelir. Her şey düzelir de bu süreçte atılan zehirli tohumların etkisi nasıl giderilir?
İnsanlara ayrıştırarak, ötekileştirerek, birbirinden uzaklaştırarak, birbirine düşürerek, birbirine düşman ederek aralarına ördüğünüz o çelikten manyetik duvarları nasıl ortadan kaldıracaksınız?
Her fırsatta beka sorundan bahsederken, insanlar arasına ayrıştırıcı zehirli tohumlar ekerek mi birlik beraberliği sağlayacaksınız?
Bir taraftan yaklaşık 2 yıldan beri emek verilerek hazırlanan plan-program, vatandaşla paylaşılan projeler, birleştirici dil, birlik beraberlik vurgusu, diğer taraftan hakaret, tehdit, iftira, şeytanlaştırma değersizleştirme, ayrıştırma...
Söz ve eylemleriyle inancıma, kimliğime, duruşuma, karakterime kim daha yakın? Ben kimin yanında durmalıyım?
Mazlumun yanında mı duracağım, zulme ortak mı olacağım? İşte bütün mesele bu...