Arapça bir isim olan ‘kırtas’ kâğıt demektir. Günümüzde kırtasiye dükkanları da kâğıt, kalem ve benzerlerini satan yer anlamında kullanılmaktadır.
"Kırtas Hadisesi", Hz. Muhammed’in ölmeden önceki hastalığı sırasında meydana geldiği bu konuda yazılanlardan anlaşılmaktadır. Hastalığının epeyce ilerlediği beşinci gününde yanındakilerden kâğıt-kalem ister. "Size bir kitap yazayım (vasiyet edeyim) ki daha sonra sapıtmayasınız" der.
O’nun bu isteği orada bulunanlar arasında tartışma konusu olur. Bir grup Hz. Muhammed’in bu arzusunun yerine getirilmesini isterken, içlerinde Hz. Ömer’in de bulunduğu bir başka grup itiraz eder. İtiraz gerekçelerini de burada bir vahiy durumu olmadığı, vahiy durumu olsaydı bir farklılık yaşardı. Veya söylerdi. Böyle bir durum olmadığına göre kâğıt kalemin verilmesinin gerekmediği, bu hastalığının şiddetine bağlı gayri-ihtiyari bir istek olduğu görüşünde bulunmuşlardır. Dolayısıyla rahatsız etmemek için kâğıt-kalem getirilmemiş ve herhangi bir şey yazılmamıştır. Hz. Peygamber de bu isteğini tekrarlamayınca konu o anlık kapanmıştır.
Bu konu ile ilgili başka bir rivayette Hz. Peygamberin, "Bana bir kâğıt-kalem getirin; Ebu Bekir için bir kitap yazayım, yani vasiyet yapayım ki, kimse onda anlaşmazlık etmesin" dediği nakledilmiştir.
Olayın gelişmesinden anlaşılan burada bir vahyin yazdırılması isteği yoktur. Orada bulunanların böyle bir isteği geri çevirme durumlarının olması mümkün değildir. Olamaz da. Bir tereddüt oluşmuş olsaydı Peygamber'e sorarlardı. Sormasalar, Hz. Muhammed ısrarcı olur isteğini tekrarlar, vahyi muhakkak yazdırırdı.
Burada bir vahyin gelişini yazdırmamak, vahyin tamamlanmadığını iddia etmek olur ki bu Peygamberlik gerçeği ile bağdaşmaz. Bu istek Allah’ın emirlerini (vahiylerini) bildirmek için olunca, buna kim olursa olsun insan gücü yetmez. Konu o akşam kapanmış olsa da rivayet ve ihtilafları günümüze kadar devam etmiştir.
Şia ile Ehl-i Sünnet arasındaki ihtilaf konusu ve ayrışma bu hadiseyle başlar.
Şiiler, "o akşam Hz. Peygamber'in isteği yerine getirilip kâğıt-kalem getirilseydi; Peygamber kendisinden sonra halife olarak Hz. Ali’nin tayin edilmesini isteyecekti" demişlerdir.
Ortaya çıkan ve temeli hilafet meselesi üzerine kurgulanan Şia Mezhebinin (ekolü) en önemli dayanak noktalarından birincisi "Kırtas Hadisesi"dir.
Daha sonra Ehl-i Sünnete göre derinleşerek ayrılan Şia Ekolüne göre, "Halife meselesi insanların seçimine bırakılacak bir konu değildir. Halife Nasla belirlenir. Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi kendisinden sonra halife tayin etmiştir." görüşünde ısrar etmişlerdir, etmektedirler.
Ehl-i sünnet görüşünde olanlar ise, Kur’an’da böyle bir emirin olmadığı, hatta halifenin nasıl seçileceğine dair açık bir beyan bulunmadığı görüşündeler. İlgili ayetlerde, Müslümanlardan meselelerini halletmeleri konusunda bir şura kurularak; istişare, danışma sonucunda varılan neticenin tavsiye edilerek, ehliyet ve liyakate önem verilmesini, verilen hükümlerin adil olmasının istendiği görüşünde birleşmişlerdir.
Burada tartışılmayan fakat benim aklımı kurcalayan bir başka durumu da yazmadan edemeyeceğim. Hz. Peygamber'in ağır hastalığını bahane edip, kâğıt-kalem getirilmesini engelleyen Hz. Ömer’in; aynı durumdaki Hz. Ebu Bekir’in vasiyetini yazarak kendisinin vasi tayinine itiraz etmemiş olmasıdır.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, ‘Kırtas Hadisesi’ halâ gizemliliğini korumaktadır...