Birinci hikaye…
Karakuşi adında, meşhur mu meşhur bir kadı varmış. Bir gün bir fırının önünden geçerken, burnuna mis gibi koku gelmiş. Hemen fırına dalmış. Bir de ne görsün… Nar gibi kızarmış bir ördek.
Fırıncıya: ’Sar bana ver bu ördeği.’ demiş.
Fırıncı, sahibi var dese de çaresiz, kadıya karşı gelinir mi?
Paketlemiş ördeği, vermiş Karakuşi kadıya.
Bir müddet sonra ördeğin gerçek sahibi gelir ve ördeğini ister.
Fırıncı: ’Ördek yok, uçtu gitti.' deyince münakaşaya başlarlar. Ve iş kavgaya dönüşür.
Kavgayı gören Gayrimüslim bir vatandaş, ayırmak için içeri girer. Ayırmaya çalışırken, fırıncının kürek sapı adamcağızın bir gözünü çıkarır.
İş büyüyünce fırıncı dışarıya kaçar, ördeğin sahibi ve gözü çıkan vatandaş kovalar. Fırıncı bir duvardan aşağı bahçeye kendini atar.
Meğer duvar dibinde, hamile bir kadın eşiyle oturuyormuş.Fırıncı kadının üstüne düşer.Kadın anında düşük yapar. Kadının kocası da fırıncının peşine düşer.
Sokakta bu hengameyi gören Yahudi bir vatandaş meraklanarak bunlara katılır.
Gürültüyü duyan zaptiyeler olaya el koyar ve hepsini Kadı Karakuşi’nin huzuruna çıkarırlar.
Kadı sorguya başlar.
Ördek sahibi.’Kadı efendi, fırıncıya ördek verdim , ördeğimi hiç ette.’.Fırıncı ise Kadı’ya; ’Ördek uçtu’ der.
Kadı kara kaplı kitabı açar: ’Evet, ördeğin önünde 'tayyar’ yazıyor. Tayyar uçar demek. Ördek uçmuştur. Fırıncının beratine…
Gayrimüslim vatandaşa sıra gelir. Vatandaş: 'Kavgayı ayırıyordum, fırıncı bir gözümü çıkardı, şikayetçiyim.’ der.
Kadı Efendi, hükmü açıklar: 'Bir müslim bir gayrimüslimin iki gözünü çıkarırsa, müslümin de bir gözü çıkarıla. Bu adam senin bir gözünü daha çıkaracak, biz de onun bir gözünü çıkaracağız’ deyince, şikayetçi: ‘Davamdan vazgeçtim Kadı Efendi’ der. Fırıncı bundan da beraat eder.
Hanımı düşük yapan vatandaş heyecanla durumu anlatır.
Kadı efendi hükmü açıklar: 'Sen hanımını fırıncıya vereceksin, o da düşen çocuğun yerine yenisini koyacak’ deyince… O da şikayetinden vazgeçer ve fırıncı beraat eder.
Sıra Yahudi’ye gelir. Kadı Karakuşi: ’Sen ne dersin bre.. Şikayetin nedir ?’
Yahudi vatandaş,
‘Ne diyeyim Kadı Efendi. ADALETİNLE BİN YAŞA…Emi…der…!
İkinci hikaye…
Bir gün Hz.Ali ‘nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den bir tüccar, Şam’a devesiyle alışverişe gelir.
Sokaklarda dolaşırken, bir kişi yaklaşır: ’Bu dişi deve benim ver devemi…!’ der.
Devenin sahibi: ’Hayır bu deve benim, hem dişi değil bu erkek bir deve.’ der.
Olay büyür ve Muaviye’ye kadar gelir. Bu arada halk merakla meydana toplanmaya başlar.
Muaviye: ’Nedir mesele?’ deyince.
Şamlı Muaviye’ye: 'Efendim bu Küfeli, dişi devemi aldı, istiyorum vermiyor.’ der.
Küfeli tüccar: ’Hayır efendim bu deve benim, bakın, hem dişi değil erkek.’ deyince,
Muaviye: ’Küfeli, bu dişi deve Şamlınındır.’ der ve ahaliye seslenir:
'Ey, ahali… Bu dişi deveye bakın… Bu dişi deve kimindir?
Ahali: Bu dişi deve ŞAMLININDIRRR.. derler.
Ahali dağılır, Muaviye Küfeli'yi yanına çağırır.
‘Ey Küfeli! Bu devenin erkek ve senin olduğunu ikimiz de biliyoruz.
Şimdi git Şam’da Hz. Ali’ye gördüklerini anlat ve de ki: Muaviye’nin her sözüne inanan, erkek deveye dişi dediği için düşünmeden, dişi diyen, kayıtsız şartsız biatçı on binlerce adamı var…
SÖYLE AYAĞINI DENK ALSIN…!
Sevgili dostlar; Günün anlam ve önemine binaen iki kıssa sundum.
Gari, kıssa benden, hisse-yorum sizden...