Kur Korumalı Mevduat Hesabı (KKM) bu topraklarda icat edilmiş, yüksek enflasyon ortamında sadece parası olanı koruyan bir araçtır. Dolayısıyla bir kesime akan kur farkı ve faiz geliri, diğer kesimlerden servet transferine neden olur. Bitti mi ? Hayır, bu yerli zengini koruma versiyonudur…
Bir de carry trade (ara kazanç ticareti) denen, adından da anlaşılacağı üzere kısa zamanda kazancı kapıp kaçmayı sağlayan bir sistem daha vardır.
Bu da yabancının kendi ülkesinde bulduğu düşük faizli döviz kredisini ülkemize getirip, TL’ye çevirerek elde ettiği yüksek faiz ile birlikte, kendisine vadedilen değişmeyecek kurdan tekrar dövize çevirerek mutlu mesut ülkesine dönmesidir. Bu da yabancı yatırımcıyı zengin etme versiyonudur. Elbette kapı yerli yatırımcıya da kapalı değildir. Dövizi olan herkesin TL’nin yüksek getirisinden döviz bazında faydalanma imkanı vardır.
Önce olaya yatırımcı açısından bakalım :
Carry trade uygulamasında tek risk vardır; kurun yükselme ihtimali…
Çünkü tahterevallinin bir ucunda düşük faizli borç alınan para birimi; diğer ucunda yatırım yapılan yüksek faizli para birimi yer alır. Temel amaç faiz farkından yararlanmaktır. Faizden kazanırken de kur farkına yenik düşmemek hedeftir.
Dolarını bozdurup bu şekilde dünyada bir benzeri olmayan yüksek kazancı cebe indirmek isteyenler için elbette güvendikleri bir şeyler olmalıdır.
. Bizim finans çevrelerinin “kur sabit kalacak” sözüne inanmış olabilirler,
. “Kur biraz artsa da faizden kazandığımı yok edemez” düşüncesi ağır basmış olabilir,
. Carry trade uygulayıcılarının ani değişikliklere izin vermeyeceklerine güvenmiş olabilirler.
Ancak her iki sistemin de aksayan tarafları vardır.
Örneğin;
. Kur Korumalı Mevduat (KKM) sisteminin amacı, Türk lirasının döviz karşısındaki değer kaybını mevduat sahiplerine hissettirmeden onlara döviz kuru artışına paralel olarak faiz farkı ödemekti. Böylece TL üzerinden yatırımı teşvik etmek de hedefti. Ancak dövizi olanı çağıran sistem, uzun vadede nüfus çoğunluğunu oluşturan büyük kesimin (alt ve orta gelir grubu) aleyhine servet transferine neden oluyordu. Kaldı ki buradan çıkanlar da yine dövize dönüyorlardı. Ve sistemin sürdürülemeyeceği görüldüğünden, geç de olsa sona erdirmeye dönük çözümler uygulamaya konuldu.
. Carry trade işleminde ise dolar gelirken çok iyi de; anapara artı faizi ile birlikte bu ekonomiden daha fazla doların çıkışı, sürecin en acıklı kısmıdır.
Cari açığı kapatmanın yolu ; yabancı yatırımcının dövizi getirip fabrika kurmasından (doğrudan yabancı yatırım) ve uzun süre ülkemizde kalmasından geçer. Yoksa sıcak para ile (carry trade) gelecek olan döviz kısa süre sonunda hediyesi ile birlikte geri döneceğinden buna bel bağlanamaz. Dolayısıyla bu sistemin girerken kazandırdığına değil çıkarken kaybettirdiğine odaklanmak daha iyi olur. Önümüzdeki günlerin iyi izlenmesini tavsiye ederim.
Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu iki kademe yükseltme zamanlaması hiç tesadüf değildir. Yabancıların ülkemizde kolay para kazanmaları bu kuruma ilham vermiştir. Örneğin Japonya’da bir bankadan sıfır faizle krediyi çekip, ülkemizde 3 ay TL cinsinden mevduatta tutmanın bu süredeki döviz cinsinden getirisi asgari yüzde 11’dir. Kur değişmediği durumda bu kemiksiz halidir. Diyelim ki kur biraz hareketlendi ve yarısı kur farkına gitti. İşte o yarısı da dünya genelindeki en yüksek getiridir. Elbette kur daha fazla yükselirse carry trade çöker ve misafir para evine geri döner. O zaman da başka sıkıntılar başlar ama onlar bu yazının konusu değildir. Dolayısıyla bu masadan küçük zararla kalkma ihtimali yoktur.
Sonuç olarak; madalyonun bir yüzünde küresel sermaye için cennet ortamı, diğer yüzünde ise vatandaşlar için en temel ihtiyaçları bile karşılamak üzere yüksek faizle borçlanma ortamı. Ne yaman bir çelişki değil mi ?
Yanlış anlaşılmasın; sıcak paraya karşı durmak söz konusu bile olamaz. Ancak hedef hem doğrudan hem de dolaylı yabancı sermayeyi dengeli şekilde ve birlikte çekebilmek olmalıdır. Sadece ikincisine yönelmek ise çok risklidir.
Zira sıcak para istihdam yaratmadığı gibi ülkeyi hızla terkedebileceği için istikrarsızlık nedenidir (ek fatura). Ani döviz çıkışı nedeniyle döviz ihtiyacının belirmesi demektir. Neticesi kur ve enflasyon artışıdır.
Devamı da; satınalma gücünde düşüş, yoksullaşma, servet transferi ve gelir dağımındaki adaletsizliğin iyice artması oluyor. Yani bu 2 uygulama günü kurtarırken geriye onarılması zor hasarlar bırakıyor. Maliyet dediğim budur.
Kur istikrarının bozulması ve güvensizliğin artması halinde ülkeden hızlı çıkışı gerçekleşebilecek sıcak para kaybının olası maliyetini ise henüz ölçemiyoruz.
Bizim ekonomi sürekli kur farkı ve/veya faiz ödüyor. Karşılığının nereden geldiğini yukarda anlatmaya çalıştım, tekrar edeyim; ülkemizde bir faiz geliri olan grup, bir de o faiz yükünü omuzlayan grup var. Yani bir grup tahsilat veznesinin önünde, diğer grup ödeme veznesinin önündedir…
Bu durumda gelir dağılımı bozulmaz mı ?
Bitmedi. Ek vergilerin ve sıkılaştırma şartlarının getirdiği başka külfetler de var. Ödenemeyen kredi kartı borçları ve kar topu şeklinde büyüyen kart faizi borçları. Buradaki ayrıma dikkat; kart borcu bütün kullanıcılara, yüksek oranlı kart faizi borcu ise sadece ödeme gücü kalmayanlara aittir. Borç harcadığımızın karşılığıdır, faiz ise doları elde tutmak pahasına artırılmak zorunda kalınan yüksek orana sahiptir. Ancak yine de kur istikrarını sağlamaya yetmemektedir. Yapısal sorunları halletmeden sadece faize bel bağlanamayacağını sürekli yaşayarak görüyoruz ama hiç ders çıkartmıyoruz.