Köle misiniz? Yoksa vatandaş mı?

Bahattin AYHAN

İnsanların kendilerini yönetmeleri ancak köleliğin kaldırılması ile başlamıştır. Hepimizin bildiği gibi köleler pazarlarda alınan ve satılan insanlardır. Köle sahibi aynı zamanda köleyi mülkiyeti altında bulundurur. İstediği zaman satar. Toprakla birlikte alınan satılan kölelerde vardır. Günümüze adapte edecek olursak: Son çeyrek yüz yıl içinde globalleşmenin bir sonucu olarak yapılan özelleştirmeler sıkça duyulmaya başlanmıştır. Diyelim ki belli bir miktar orman arazisi özelleştiriliyor. Bu arazi içinde yer alan her şeyde özelleştirme ile sahip değiştiriyor ve yeni sahibinin malı oluyor. Diyelim ki arazi içinde bir köy var, köyde özelleştirme içinde yer bulunuyor. Modern kölelik diyoruz bunun adına. Eğer bir siyasi parti vatandaşını köle kabul eder vatandaşta bunu razı ise köledir. Mal gibi alınır satılır, el değiştirir. Sahibinin vereceği bir lokmaya şükreder. Özgürlük nedir?, insanlık nedir?, hakları nedir? hepsi elinden alınmıştır.

Osmanlı Devleti'nde köle ticareti Sultan Abdülmecit'in emriyle, H. 1263/ M. 1847 tarihinde resmen yasaklanmış ve köle pazarları kaldırılmıştır.Bu tarihten sonra insanlar alınan satılan mal olmaktan çıkarak vatandaş, yurttaş olmaya başlamışlardır. ATATÜRK; Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan herkesi yurttaş, vatandaş olarak ilan etmiş ve Türk Medeni Kanunu uygulanmaya başlamıştır. Bu nedenle herkesin Atatürk’e minnet borcu vardır. Bunun için İstanbul sözleşmesini tanımayan görüşün ne anlama geldiği daha net olarak açıklanmaktadır.

Gelelim günümüze vatandaş tebaa olarak değerlendirilmekte ve özgür vatandaş olma hakkı elinden alınmış bulunmaktadır. Bir kısım okuyucuya ters gelecek olan bu görüş aslında mevcut siyasi yönetimin örtülü olarak uyguladığı bir sistemdir. Eleştiri halınız var mı? Nütusun yüzde 10’unun zenginlik denizinde yüzdüğünü, geri kalanların açlığa, yoksulluğa ve tarikatların insiyatifine bırakıldığını görmeyen, görmemezlikten gelenler nüfusun yarısına yakındır. Köle olarak değerlendirilen vatandaşların uyanması, uyarılması gerekiyor. Bu görevde siyasetçi ve aydınlara düşüyor.

Köylü Milletin Efebdisidir.

1913 yılında Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleriyle yaşadığı fikir ayrılıkları sebebiyle, Enver Paşa tarafından Sofya’ya askeri ataşe olarak gönderilir. Bulgaristan henüz 5 yıllık bir ülkedir.
Bir pastahane vardır Sofya’da. Diplomatik erkan genel olarak o pastahane de kahvaltı yapmaktadır.

Bir sabah bir köylü girer pastaneye.
Bohçası vardır yanında, bırakır bir masanın yanına, oturur.
Bir garson gelir, köylü süt ve kek ister.
Garson ise köylünün pastaneden ayrılmasını ister.
İtiraz eder köylü.
Birkaç garson daha gelip tekrarlarlar dışarı çıkmasını.
Köylü öfkelenir ve bağırmaya başlar.

“Senin sattığın sütü ben üretiyorum. Senin sattığın pasta, börek, çöreğin ununu ben üretiyorum. Peynirini, yoğurdunu ben üretip veriyorum. Pastahaneye koyduğun meyveyi ben üretiyorum ve sen benim ürettiklerimi bana vermiyorsun öyle mi?Hayır çıkmıyorum ve kahvaltımı burada yapacağım!” der..

Herkes suspus olur.
Köylünün istedikleri masasına gelir, kahvaltısını yapar ve bir miktar parayı masaya fırlatarak çıkar ve gider.

Tüm her şeyi izleyen Mustafa Kemal, küçük kareli not defterine şu notu düşer. “Bir gün benim köylüm de bu köylü gibi olursa millet olduk demektir.”. Ve ekler:

"KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR”.

  • Alıntıdır. https://www.potansiyelim.com/koylu-milletin-efendisidir-sozu-nasil-doğdu/