Komünist Başkan düşünce ve eylemleri ile kendi dünyası ile çelişmiyor ki.
Özelikle yolsuzluk, hırsızlık ve arsızlığın hakim olduğu düzenin kanıksandığı bir dönemde; daha önce Ovacık Belediye Başkanı olan Komünist Başkan'ın hep birlikte katılımcı, kolektif üretimi teşvik eden, önce kendi nefsinde yaşayıp sonra pratiğe döken uygulamalarına bir de şeffaflığı ekleyerek seçmenini hatta tüm halkı sonuçlardan haberdar etmesi; toplum nezdinde sempati kazanmasına vesile oldu.
Benim gibi düşünen Türk milliyetçileri ve sol ideolojik görüşlere sahip bir kesim insanlar; ideolojik bagajımızı kendimizce müsait bir yere bırakarak ön koşulsuz bir şekilde "Milli çizgide bütünleşen herkes"in bir araya gelerek; 15 Temmuz ihanet süreci gibi bir örneği Türk milletine yaşatmış olan "Siyasal İslamcılar"ın kalan fantezilerine davam ederek T.C Devlet'ini önce değiştirip, sonra dönüştürme projelerine kaldıkları yerden devam etmelerine fırsat vermemek için "Milli çizgide bütünleşme" zemininin oluşması için fikirler ileri sürüp, diyaloglar başlattık.
İşte "Komünist başkan" bu oluşturulmaya çalışılan zeminden faydalanarak öne çıkan bir isim olmuştur. Maalesef bu zemine ihanet etmiştir. Yani ideolojik bagajını her hangi bir yere bırakmışlığı olmadığı gibi ısrarlı ama aynı zamanda cüretkar bir şekilde de duruş sergiliyor.
"Milli düşünen sol"un bunun gereğini yaparak "Komünist başkan" gibi ideolojik hatta etnik taassuba sahip tipleri yüreklendirmeye yönelik yaklaşımlardan kaçınmaları gerekir. Nitekim sol ideolojik inanca sahip ADD "Atatürkçü Düşünce Derneği" tavrını net bir şekilde ortaya koyarak Belediye meclisi kararı ile Tunceli tabelasının kaldırılarak yerine Dersim tabelasının konması kararının iptali için mahkemeye baş vurmuştur. Kendilerine bir Türk milliyetçisi olarak şükranlarımı sunuyorum.
Şimdi bekliyoruz; oraya buraya "Mitil" atanların tavrı ne olacak diye. Bunlar Türk milliyetçiliğinin doğal refleksini kaybetmişler. Benim gibi bir çok insan; bu tepkisiz, ruhsuz ama bir o kadar da inanmışlık adanmışlık yoksunu insanların ülkemizde olup bitenler üzerine gereğini yapmadıkları için bir arayış içinde milli düşünen sol veya mütedeyyin inançlı kesimlerle diyalog arayışına girdik ve tuttu da. Ancak biz bunu başardık ama onlara göre de sola kaymış, pusulasını şaşırmış insanlar olduk. Umurumda bile değil.
Ben rasyonel düşünen bir Türk milliyetçisiyim. Duygusal milliyetçiliğimi tepe tepe kullanarak T.C Devleti'nin kurucu felsefesi olan Türk milliyetçiliğini iğdiş edip, siyasal İslamcıların fantezilerine payanda yapanlara inat; "Milli düşünen sol" ve Mütedeyyin, samimi ve inançlı insanlarla diyaloğum devam edecektir.
Sonuç olarak; "Dersim" ifadesi bir şehrin ismi olmaktan öte, T.C Devletine isyanın simgesine dönüşmüştür artık. Dolayısıyla hiç bir şekilde müsamaha gösterilmesi mümkün değil.
Bu arada sadece İstanbul'u kaybetmemek uğruna Tunceli'nin "Dersim" yapılmasına tepki göstermeyen Cumhur ittifakının acınası acizliğine de hep beraber şahit oluyoruz.
Ülkücü ülkücünün öz kardeşidir
Doğanhisar MHP'li Belediye Başkanı İhsan Öztoklu bıçaklanarak katledildi. Müsebbibi olanları şiddetle ve nefretle kınıyorum. O kadar yürekliydin de; niçin gidip Fırat Çakıroğlu'nun hesabını görmedin şerefsiz. Şerefsizsin diyorum; zira bir ülkücü diğer bir ülkücünün canına kıyamaz.
Ancak ne acıdır ki; katile sorulduğunda; "Ben ülkücüyüm" diyecektir.
Peki ülkücüler arasındaki "Ülkücülük hukuku"nu bozan, onları birbirine düşüren, hasım kılanlar kimler; ne acı ki onlarda sorulduğunda yine ülkücüyüz diyebilecek birileri.
Bu kadim hareketi yönetme ve yönlendirme sorumluğunu hasbelkader elde etmiş birisi veya birileri; işlenen cinayette vebal sahibidirler.
Hiç gerek yokken; kendi macerasında akıp gitmekte olan hareketin yatağına müdahale edilerek; arı ve duru akan suyumuz, gönlümüzün razı olmamasına rağmen "İRİN" akan bir başka yatağa cebren ve hile ile bağlanarak, adeta aslımıza hiç bir zaman rücu edemeyecek hatta inkar edebilecek hale getirildik.
Cumhur ittifakının iki narsist liderinin koltuk bekası üzerine inşa ettikleri kin ve öfke dili; sadece Türk milletini iki kutuplu hasım haline getirmedi, Türk milliyetçilerinin de iki kutuplu hasım haline gelmelerine neden olmuşlardır.
Bu iki narsist şunu bilmelidirler ki; hiç bir zaman benim ülkücülüğüm üzerinden onlara emelleri uğruna ego tatmini yaşatmayacağım. Tüm ülküdaşlarıma da bunu yapmalarını öneririm.
Ülkücüyüm diyen her kim; hangi partide olurlarsa olsunlar benim kardeşimdir. Çünkü, ülkücü olmak için herhangi bir "Acizden" icazet almaya gerek yoktur. Ülkücü olmak; bir edep ve adap anlayışının, Türk-İslam kültürü ile bezenmiş halinin, günlük yaşamda bir faninin üzerinde kendini gösterme durumu veya duruşudur.
Lütfen, iki narsit insanın zapt edilemeyen ego tatminsizliğine malzeme olmadan, "Ülkücüler kardeştir" ilkesini şiar edinerek her daim kucaklaşmamızın yollarını aramalıyız. Tek dikkat edeceğimiz husus; biata red, ilahlaştırmaya; haşa...
İYİ Parti
İYİ Parti yapacağı ilk kurultayda; başta Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener olmak üzere, parti kurucuları bu partinin milletin bağrından çıktığı iddiasını sürdüreceklerse şayet;
"Tüm ilçeler, delege seçimi zorunlu kılacak asgari sayıda üye yapmak zorundadır" maddesini aynen parti tüzüğüne konmasını sağlamalıdırlar. Aksi durumda İYİ Parti'de de diğer siyasi partilerin ortak hastalığının var olduğunu kabul etmek zorunda kalacağız ki; buradan da bir kurumsallaşma çıkmaz.
Taban iradesinin tecellisinden korkma emaresi gösteren hiç bir partiye karşı aidiyet duygusu gelişmez, aksine arkasında bir güdümün var olduğu kanaati gelişir, yayılır. İYİ Parti'nin siyasi ömrünü sürdürerek olan para pul değil, tabanının inanmış ve adanmışlığı olacaktır. Dolayısıyla yukarıdaki eklenmesini istediğim tüzük maddesini çok önemsiyor, teklif ediyorum.
Kısa kısa...
Suriyeliler kendilerini güvenlikte hissediyor olmalılar ki bayram tatiline gidiyorlar. Peki niçin gidip de tekrar geri dönüyorlar?
Bunlar "Muhacir" sıfatını yitirmişlerdir. Artık Türk milletinin kesesinden yemek içmek hak olmadığı gibi helal de değildir.
Şayet ben de bir Ensar'sam; niçin hiç bir yere gidemeyip, evimde çakılı kaldım.
...
Değerli dostlar farkında mısınız; kadim Türk Ordusunun gen yapısı ile oynanarak, sanki tek adama bağlı, ne i-düğü belirsiz bir organizasyon oluşturuluyor.
İşte bunun için diyorum ki; aşağılık FETÖ kalkışması başarılı olsaydı ancak bu kadarını yapardı.
...
Ülkemizde yaşanmış her türlü kırılmalar, önemli değişikler Devlet Bahçeli'nin hükumetlere dahili olduğu dönemlere denk getirilmiştir.
Yine bir kırılma, yine Devlet Bahçeli'nin hükumete dahili var ve yine Türk Ordusu'nun gen yapısı ile oynanarak tek adama bağlı bir organizasyon inşa ediliyor.
...
YSK kararının hiç bir yerinde oyların çalınmış olduğuna dair vurgu yokken; inatla "Oylarımız çalındı" algısını yaratma çabası; bir anlamda kendi seçmenini; ne dense yutan ahmaklar olarak görmektir.
...
ABD'ye kaçan Fetöcü Emre Uslu şerefsizi Ekrem İmamoğlu lehine twet'ler atıyor.
Tabi bunu fırsata çevirmek isteyen ve içlerinde prof.'ların dahi olduğu bir takım güruh "FETÖ İmamoğlu'nun arkasında" diyorlar.
Oysa insan psikolojisinde vardır; dayak yiyen insan, dayak yediği adamın bir başkası tarafından mağdur edilmesini ister; mağduriyetini duyunca sevinir, seyredince haz duyar.
Yani İmamoğlu'nun ne yapması gerekir ki; "Beni değil, Binali Yıldırım'ı destekleyin" mi demesi gerekir?
...
Ekrem İmamoğlu sen "SABIR"ın "Şahika"sısın. Tebrik ediyorum. Sayende zayıf tarafımı güçlendiriyorum. İnan ki sabrını test edenler bile gün gelip senden özür dileyecekler.
...
Ulan azıcık delikanlı olun be. FETÖ'nün tüm puştluklarını bıraktıkları yerden devam ettirmek zorunda mısınız; yalan haber, montaj, kumpas, algı operasyonları vs.
Koskoca prof. ne diyor biliyor musunuz; "İmamoğlu, PKK ve FETÖ'ye beraber çalışalım dedi" diyor. Tabi ki vatandaş da puşttan prof. olmayacağını düşünerek, aksine prof.'un doğru söyleyeceğine inanıp, güveniyor. Dolayısıyla, o puşt prof. da olmayan ilmini böyle icra etmiş oluyor.
...
Onlar öyle bir güruh ki; gerekirse üstleri çıplak, altları deri pantolonlu yetmiş erkeği; başörtülü, kucağında körpe çocuğu olan bir kadının üzerine işetirler. Tekme vurup, yerlerde sürükletirler. İstediklerini yapmayan imamın eline şarap kadehi tutuştururlar.
Onlar var ya onlar; gerekirse bir "Karının" (Tüm kadınlardan özür dilerim) kucağına bir çocuğu vererek, İmamoğlu'na gönderip "Aha bu çocuk senden" bile dedirtirler.
...
Ülkücü Hareket'in "Bilge" kişilerinden, eğitimci grubundan, rahmetli Başbuğ'un genel sekreterliğini yapmış; tüm hayatı boyunca ülkücü edep ve adap çizgisinde yaşamını sürdürmüş değerli insan Naci Memiş hocamız Hak'ka yürümüştür. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Ülkücü hareketin başı sağ olsun.
soralmehmet@gmail.com