Evime yüz metre uzaklıktaki “Konyalı” lokantasının ismini “İkonuim Restaurant” olarak değiştirildiğini görünce kanım dondu…
Arif Nihat Asya’nın şiirini mırıldanmaya başladım:
“Ben ki ateşle konuşurdum. Selle konuşurdum
İdil'le Volga'yla Nil'le konuşurdum.
Sangaryos'u Sakarya,
İkonyum'u Konya yapan.
Dille konuşurdum..”
Bin sene önce İkonyum’u Konya yapan bir milletin çocukları, daha çağdaş (!) daha batılı (!) olmak adına Konya’yı yeniden ikonium yapmışlardı…
Değiştirilen yalnızca Konyalı lokantasının adı mı? Yüzlerce benzer örnek var…
Kayseri’de Kasseria AVM’nin kuruluşu üzerinden neredeyse 20 yıl geçti… Tarihi bir filmin çekimi sırasında Kayseri Kalesine Bizans Bayrağı asılınca, milliyetçilik (?) damarı tutan, yeri göğü inleten, figuranları döven hemşerilerim, Kayserinin ilk Alış Veriş Merkezine Kasseria ismi verilince herhangi bir tepki göstermemişlerdi… Ve 20 senedir de O AVM’den gönül rahatlığı ile alışveriş ediyorlar…
2012 Nisan ayında görev gereği İnegöl’e gittim. İnegöl’de Angelecoma otelde konakladım… Angelocoma da İnegöl’ün antik dönemindeki adıymış…
Antik veya Bizans döneminin isimlerini taşıyan işyerleri neredeyse her kentimizde var. Hemen aklımıza gelenlerden bazıları ; Tripolis Otel (Denizli), Tamara Otel (Van), Endorfina Otel (Kırklareli) , Kolonoros Otel (Alanya), Amisos Otel (Samsun), İkonium Restaurant (İstanbul, Ankara), Smyrna Restaurant (İzmir) …
Türk Milleti Balkanlarda Orta Avrupada 500 yılı aşkın bir süre hakim oldu ve o toprakları 100 yıl kadar önce bırakmak zorunda kaldı… Siz oraları gezin bakalım, bir tane Türkçe mekan ismine rastlayabilecek misiniz?
İngilizce, Fransızca, İtalyanca hatta Rumca mekan isimleri derseniz o bir felaket… Büyük kentlerde caddelerde dolaşırken kendinizi yabancı bir ülkede sanıyorsunuz…
Tüm bunlara; Anadolu’daki yer isimlerinin 100-200 sene önce kullanılan yerel isimleriyle değiştirilmesi, Cumhuriyeti kuran partinin bir milletvekilinin web sitesinde kendisini “Dersim Milletvekili” olarak tanıtması, çocuklarımıza verilen isimlerin yabancılaşması*, Türkçe cümleler arasına İngilizce kelimeler yerleştirmenin aydın (!) olmak sanılması, Başbakanın “Potamya Seninle gurur duyuyor” afişiyle karşılanması, bırakın sokaktaki konuşma dilini, yazarlarımızın kullandığı Türkçe kelime sayısının günden güne azalması gibi gerçekleri de eklerseniz, dil meselesindeki acınacak durumumuz ortaya çıkar.
Ana dile duyarsızlığın, ana dile ilgisizliğin, yabancı dillere özentinin bu kadar fazla olduğu bir ülke var mıdır?
Aslında, yabancıya özenti bugünün meselesi de değil… Bilge Kağan yıllar öncesinde; Türk Beylerinin Çinli isimler almasından şikâyet ediyordu.
Oysa dil bir milletin en önemli varlığıdır… Dilin yok olması milletin yok olmasıdır…
Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Kültür Bakanlığının ve Belediyelerin Türkçeyi koruma geliştirme konusunda bir çabalarına şahit oluyor musunuz? Örneğin, tabela vergilerini Türkçe kullanıp kullanmamalarına göre sınıflandıran kaç belediye var? Kuruluş Kanununda, Türkçeyi Geliştirmekle görevlendirilen Türk Dil Kurumu, kuruluş kanunu hükmüne aykırı olarak “Kürtçe Sözlük” hazırlamakla meşgul…
Oysa Batı ülkelerinde, dil duyarlılığı had safhada…
İngiltere Kralına sormuşlar; Büyük Britanya İmparatorluğu ile donanma arasında tercih yapmak zorunda kalsanız hangisini tercih edersiniz? Kral cevaplamış; tabii ki donanmayı, donanma oldukça imparatorluğu yeniden kurarız. Donanma mı? İngiltere mi? sorusunu, tabii ki İngiltere diye cevaplamış. İngilteresiz donanma neye yarar? İngiltere mi? İngilizce mi? Diye sormuşlar. “Tanrı İngilizleri böyle bir tercih yapmaktan korusun.” Dedikten sonra ilave etmiş; böyle bir tercih yapmak zorunda olsaydım şüphesiz İngilizce'yi tercih ederdim. Bir millet dilini korudukça, millettir. Millet olduğunun farkında olan toplum da er geç vatanına kavuşur...
Türkiye’mizin yöneticilerinin de bu dil şuuruna sahip olmaları dileği ile…