Dünyayı kasıp kavuran Koronavirüs bize de geldi ve bununla mücadele kapsamında 65 yaş üstü insanların sokağa çıkması yasaklandı. Konuya sadece bu yasak kapsamında dışa vurulmuş olan toplum ahlakı yönünden bakmak istiyorum. Alınan tedbirler doğrudur ya da yanlıştır ya da azdır-eksiktir-fazladır yorumlarına girmeden.
Alınan bu karar sonrasında toplumda öyle bir algı oluştu ki sanki 65 yaş üstü insanlar bu virüsü yayıyormuş gibi muamele görmeye başladılar. Bina dışında bahçede oturan yaşlı insanların üstüne üst katlardan su döküldüğü, sokakta görülen yaşlı vatandaşa bazı gençlerin haddini aşar biçimde yaklaşıp polisçilik oynayarak “Sana ceza keserim evine git” dediği, bazılarının o insanlara hor bakmaya başladığı, üzerine vazife olan olmayan herkesin uyarı yapmaya kalktığı, esprilerle, süslü haberlerle, videolarla ortalıkta dolaşmaya başladı. Bu da yaşlıların bir anda ‘Korona günah keçisi’ gibi görülmesine zemin hazırladı.
Belli ki bu yasakların neden getirildiği genç nesillere, orta yaşlı kesimlere doğru aktarılamadı. Sanki virüsü yaşlılar yayıyor, sanki 65 yaş üstü insanlar dışarı çıkmaz ise bu virüs çabucak ülkemizi terk edecek. Böyle bir algı doğdu bir anda. Gençler bu hastalığı kolay atlatıyor, onlarda ölümcül olmuyor derken de, gençlere fazla mı kredi verildi acaba?
Korona'yla mücadele ederken büyüklere, yaşlılara olan davranış biçimleri, onların hak etmedikleri bir düşük dozlu saygı kriterini yarattı. Oysa biz toplum olarak büyüğe saygıyı başköşeye koymuşuzdur. Anadolu’da büyük ailelerde ailenin en büyüğü söz sahibidir. Evin başköşesi her daim büyüklere ayrılır. Büyüğüne karşı gelen evlat makul karşılanmaz. ‘Cenupta Türkmen Oymakları’ adlı kitapta, Anadolu kültürünün temel taşı olan Göçer-Yörük yaşamlarında, çadırın en başköşesi ailenin büyüğüne aittir, o orada oturur ve oturduğu yer padişah tahtı gibi durur. Sofrada en başköşe onundur. Bugün bile bakıldığı zaman Anadolu evlerinde, gerek oturma düzeninde gerekse sofra adabında büyükler en başta, gençler kapıya yakın yerde otururlar. Bunun nedeni gençlerin kapıya yakın olması ve hizmet etmesidir.
Böyle bir Türk kültüründen gelen bir toplumun, şu virüsle mücadele noktasında verdiği resim maalesef vicdanları rahatsız etmektedir, kabul görür türden değildir. Herkesin bireysel olarak kendini soyutlaması ve bireysel mücadele vermesi gerekli bir salgın hastalıkta, toplumda, yaşlıların korunup kollanması gerektiği algısından öte, onlara yapılan saygısızlıkların yeri yoktur. Dününe sahip çıkmayan genç nesiller, yarınlarını başkalarının tuttuğu mum ışığında ararlar. Dünün genç nesilleri bugünün yaşlı kesimleri olan o insanlar, bugünün genç nesillerinin yollarına ışık tutan çınarları değil midir? Öyleyse biraz saygı. Öyleyse biraz sahiplenme. Öyleyse konuyu doğru algılama, doğru davranış gerekir. Bu da üst katlardan yaşlı insanların üstüne su dökerek değil, "Ben polisim sana ceza yazarım evine git" diyerek olmamalıdır.
‘Yaşlılar virüs kapmasın, kaparsa kurtulmaları daha zordur’ hassasiyeti doğru biçimde işlemeli. Yaşlı insanlar virüs saçıyormuş gibi değil virüse karşı korunmak isteniyor algısı pekiştirilmeli. Unutulmamalı ki, genç nesillerin geleceği kurgulamasına, yaşlı nesillerin aydınlatacağı yol katkı sağlar...