Konya yaylalarında Yörükler'le ilgili bir çalışma yapacağımızı duyurduğum zaman bir yorum gelmişti, ‘bu kıl çadırların gittiği meralarda yarattığı sıkıntıları da dile getirin’ diye.
Biz bu çalışmaları yaparken tüm sorunları ezbere bilmiyoruz, gidip yerinde incelemeler, araştırmalar yapıp raporlarını hazırlıyoruz ve konulara vakıf olmaya çalışıyoruz.
Hadim yakınlarında yaptığımız çalışmanın resim, yazı, açıklama, rapor türü bilgilerini paylaştıktan sonra aynı kişiden tekrar mesaj aldım. Bu defa karşılıklı konuşma şeklinde soru, cevaplarla konuyu daha iyi anlamaya çalıştım.
Hadim’e 40 km uzaklıkta, Alanya sınırında, Hadim’e bağlı, 15 haneli bir köy. Köydeki koyun sayısı 5 bin imiş. Ayrıca her hanede kurbanlık çepiç (keçi) ve inek de varmış. Kaba bir hesapla, her haneye ortalama 300-400 koyun düşer. Köyün meraları çok değilmiş. Etrafında çok fazla Yörük obası varmış. Meralar yeterli gelmiyormuş. Bundan önceki yazımda köylü ile Yörükler arasındaki sorunun tam da bundan kaynaklandığını anlatmaya çalışmıştım.
Köyde hayvan sayısı eskiden bu kadar çok değilmiş, son zamanlarda köyün hayvan sayısı çok artmış. Onların köyünde mera azmış hayvan sayısı çokmuş, Hadim civarında mera çokmuş ama hayvan sayısı azmış. Bu bilgileri yerinde görmüş, incelemiş değilim. Bana verilen bilgileri aktarıyorum. Takipçim bizi köylerine davet ederek kendi sorunlarını da yerinde görmemizi istedi.
Başlıkta dediğim gibi; köylü bizim köylümüz, Yörük bizim Yörüğümüz, her ikisinden de vazgeçemeyiz, her iki kesim de önemli üretim kesimleri. Sadece ortadaki soruna devletin sahip çıkarak bir planlama yapması, bir mera düzenlemesi yapması, gerek konar-göçer üreticiyi, gerekse köylüyü karşı karşıya gelmekten koruması gerekmektedir.
Takipçim kendilerinin de Yörük kökenli olduğunu, Mersin-Anamur, Bozyazı taraflarından geldiklerini, yerleşik hayata geçtiklerini belirtti.
Biz bu kültür bitsin, hepsi yerleşik hayata geçsin diye bir yaklaşım içinde değiliz. Var olan kültürlerin korunmasından yanayız.
Torosları daha önce de anlatmıştım. Adeta bir verimlilik hazinesi, her yerinden bereket fışkıran dağlar silsilesi. O dağlar ki, en yüksek rakımlı platolarında bile yeşil yaylaları, yamaçlarda verimli topraklarıyla Anadolu’nun gurur kaynağı olmuş. Bilhassa çokça gittiğimiz Orta Toroslar'da her türlü sebze meyve tarımı, hayvancılık, arıcılık, yaylalar, meralar, ormanlar, sular, pınarlar var. Cana can katan türden hepsi de.
Orman köylüsünün ormandan geçimini sağlaması son yıllarda kısıtlandı, ormana dair her şey ihaleyle başkalarına verilmeye başlandı. Dağ köylerinde hayvancılığın artmasında bunun bir rolü var mıdır, bu konuda bir araştırma yapmış değilim. Ama hayvancılık, besicilik de çok önemli bir üretim dalı. Bu konuda ne pürüz varsa giderilmeli, devlet bu üreticilere sahip çıkmalı, meralar bir planlama dahilinde kullandırılmalı, bilhassa Yörükler kendilerine para karşılığı yer gösteren yöresel güç sahibi kişilerin (ağa-bey-muhtar) insafına bırakılmamalı. Hem orman birimleri hem de tarım birimleri bu konuda dikkatli çalışmalar yapmaları gerekir. Her şeyden önce iki bakanlığın birleştirilmesi doğru bir karar değildi. Ülkemizde tarımın yeniden kalkınması için Tarım Bakanlığının ormandan ayrılması doğru bir karar olacaktır. Ormanın da tarımdan ayrılması belki orman yangınlarını azaltacaktır.
Sonuç olarak;
Köylümüzü de koruyalım Yörüğümüzü de, meralarımızı da. Ve bir planlama dahilinde daha sağlıklı, daha sorunsuz bir hayvancılık ortamı yaratalım üreticilerimiz için. Üretimle ilgili her alanda her adım, plan proje dahilinde, gelecek on yılları düşünerek atılırsa daha iyi bir neticeye varmak mümkündür. Etraflıca analiz edilmemiş, gelişigüzel düşünülmüş, sorunun kaynağına inilmemiş, ehil düşüncelere danışılmamış, bilimsellikten uzak, rastgele verilmiş kararlarda ülke ekonomisine katkı sağlayan insanları zor durumda bırakırsınız...