Kişisel hayatta edilgen olan sürüye uymayı huzur olarak gören bireyler önderlik yapamaz öne çıkamaz risk alamaz. Bu kişiliğin özendirildiği toplumlarda gidişattan memnun olmayan kitleler kendileri düzeltici çaba içerisine giremezler. Kendilerini kurtaracak bir cesur yiğit güçlü kurtarıcı ararlar. Dini alanda mürşit, siyasi alanda lider, yönetim olaraksa güçlü bir devlet ve devletin yetkilerini elinde bulunduran güçlü yönetici ararlar. Toplumların güçsüzleştiği fakirleştiği yıkıldığı veya ekonomik buhranlı dönemlerde bu güçlü kurtarıcı lider arayışı doruğa çıkar. Çalışmak çabalamak mücadele etmek için taşın altına elini sokmak yerine birilerinin gelip bu işleri üstlenmesi işine gelmektedir. Yani kurtarıcılık, kolaycılık tembelliğinin ortaya çıkardığı bir sonuç olabilir. Doğu toplumlarında daha fazla gözlenen Mesih veya Mehdi inancının sebebi tembellik atalettir aczi yetin sonucu kurtartıcı arayışının bir sonucudur.
1929 Dünya ekonomik buhranının etkisi ile liberal ekonomik politikalara güvenin sarsıldı devletçi kontrolcü denetimci ekonomiler revaç bulmaya başlamışlardır. Siyasal sistemde bu ekonomik modele paralel olarak otoriter devletçi güçlü lider güçlü devlet anlayışı gelişti. Avrupa’da bu faşizmin gelişmesine güçlenmesine neden olmuş genel bir otoriterleşme eğilimi gerçekleşmiştir. İtalya’da faşizm yürürlükteyken 1930’da Brezilyada, 1931’de Arjantin ve Guatemala’da, 1932’de Portekiz’de, 1933’de Uruguay’da, Avusturya ve Almanya’da, 1934’de Meksika’da otoriter totaliter diktatörlüklerin iş başında olduğu bir dönem yaşandı. Bu dönemde Rusya da Stalin iş başındadır. Bu otoriter liderlerin güç çekişmesi sonrası dünya savaşı ile ülkeler yıkıldı büyük acıların yaşanmasına neden olmuştu.
Faşizm, Nazizm ve Stalinizmin ortak yanı, bunların Otomatlaşmış bireye bir sığınak ve güvenlik sunmalarıdır. Bireye kendirini güçsüz ve önemsiz duyması aşılanır; buna karşın ona tüm insanca güçlerin öndere, devlete yöneltilmesi öğretilir; birey bunlara boyun eğer ve bunlara tapmak zorundadır. Özgürlükten kaçarak yeni puta sığınır(erich fromm). Bu önder diye kutsanan insanların gerçek hayatta ona yakıştırılan hiçbir meziyeti de yoktur aslında. Önder kişilikler diye sunulan liderlerin çoğu ciddi ruhsal hastalıkları taşıdıkları psikologlarca sonradan tanı konmuştur. Korkak, bağıran bir adam olan Mussolini, erkeklik ve yüreklilik simgesi olmuştur. Yıkıcılık manisi içindeki Hitler, yeni Almanya’nın kurucusu olarak övülmüştür. Soğukkanlı, hırslı, içten pazarlıklı bir adam olan Stalin halkını çok seven bir baba olarak gösterilmiştir. Bu liderlerin ortaya çıkaran iklim büyük dünya ekonomik buhranın yaşandığı buhranlı dönemdir.
İtalya en zayıf sanayiye sahip batı Avrupa ülkesi, dünya savaşında zaferine rağmen zayıf ve güçsüz kalmış bir ülke. İtalya’da üst sınıf zenginler tarım alanında, gerekli düzeltme ve iyileştirmeye girişmek istemiyor, ülke halkı var olan duruma karşı büyük hoşnutsuzluk içerisindeydi. Faşizm, bağırgan çığırtkan sloganlarıyla incinmiş ulusal gururu düzeltecek ve kitlelerin kırgınlığını başlangıçtaki amaçlarından başka kararlara saptıracaktı; aynı zamanda İtalya’yı daha gelişmiş bir sanayi devletine dönüştürmek istiyordu. Benimsediği bindir gerçekçi amaca ulaşamadı; çünkü faşizm İtalya’nın acil ekonomik ve toplumsal sorunlarını çözmek için hiçbir ciddi çabaya girişmedi.
Almanya ise Avrupa’nın en gelişmiş ve ileri sanayi ülkesiydi. Faşizmin en azından ekonomik bir işlevi varken, Nazizmin hiçbir işlevi yoktu. Nazizm, askeri yenilgi ve yüksek enflasyondan, daha çok da 1929’dan sonraki ekonomik bunalım sırasındaki kitlesel işsizlikten doğan moral bozukluğu yüzünden alt-orta sınıfla, işsiz subaylar ve öğrencilerin başkaldırması ile ortaya çıkmıştı. Ne var ki faşizm, kitlelerin kapitalist düzene karşı gittikçe artan hoşnutsuzluğundan korkuya düşen önemli para ve sanayi kesimlerinin etkin desteği olmaksızın başarıya ulaşamazdı. 1930’ların başlarında, Alman para sahibi sermaye desteği ile onların sayesinde iktidar oldular.
Geçim sıkıntısı çeken veya ekonomik olarak daha da geriye düşmek istemeyen seçmenler duygulara hitap eden popülist söylemin çekiciliği büyüleyici geliyor. Kendilerini koruyacak güçlü, hatta otoriter, lider figürü bu seçmen grubuna cazip geliyor. Duygulara hitap ediyor korku, kızgınlık ve devleti tekrar muhteşem yapma arzusu duyan seçmene umut veriyor. Çünkü ekonomik olarak yıpranan seçmen, bir güçlü lider, kurtarıcı arıyor ve de böylece yıkım getirecek popülist liderlerin peşine takılıyor.