Egedeki 18 adamızın Yunanistan tarafından işgali ve ilhakını Türkiye gündemine taşıdığı zaman görmezden, duymazdan geldiler.
O, bıkmadan usanmadan muhalefet liderlerine brifing vererek, kamuoyu oluşturabilecek gazeteler ve TV’lerin yazar ve yöneticilerine sürekli bilgi aktararak, konferanslar vererek anlatmaya devam etti.
İktidara karşı doğruları yazabilen birkaç gazete ile dürüst ve cesur birkaç yazarın haricindekiler O’nun söylediklerini dile getirmeye cesaret edemediler.
Ama birkaç seneden beri, bir tek vatansever ve cesur adamın gayretleriyle 18 adamızın Yunanistan tarafından işgali ve ilhakından haberdarız. Erdoğan ile AK Parti’nin sessizliğinden, muhalefet liderlerinin bu konuda gök kubbeyi yere indirmeyişinden şaşkınız.
Bahsettiğim vatansever ve cesur adam MSB eski Genel Sekreteri E. Kurmay Albay Ümit YALIM’dır. Ümit Yalım bilginin gücünü ortaya koyan, bağırıp çağırmadan da çığlar yaratılabileceğini gösteren zarif bir üslupla ülkemizin menfaatlerini savunmaya devam ediyor.
***
Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın misafiri olarak konuşan Ümit Yalım, bu defa da iki önemli tezi gündeme getirdi. Bunlar da en az 18 ada kadar önemli.
1- Kuzey Ege Adalarının mülkiyeti Türkiye’nindir. Bu adaların etrafındaki kıta sahanlıklarında bulunan petrol Türkiye’nin hakkıdır.
Bu adaların hukuki statüsü 1913 Londra Antlaşması'yla belirlendi. Bu antlaşmaya göre Kuzey Ege Adaları'nın sadece zilyetliğini (kullanım hakkını) verdik, egemenliğini vermedik. Lozan'da da bu durum tescil edildi; Adalar ve kıta sahanlıkları bizimdir.
Kuzey Ege’de bulunan Taşoz, Semadirek, Limni, Bozbaba, Midilli, İpsara, Sakız, Sisam ve Ahikerya adalarının mülkiyeti ile karasuları, bitişik bölge, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge gibi deniz yetki alanları ile hava sahası Türkiye’nin egemenliğinde kaldı.
Yalım, egemenliği aslen Türkiye'de ve kullanım hakkı Yunanistan'da olan Taşoz'un etrafında Yunanlıların petrol aramasına 1987 yılındaki Türk Hükümeti'nin (Turgut Özal’ın Başbakanlığı zamanında) izin vermediğini oysa şimdilerde Yunanistan'ın buralarda açtığı petrol kuyularıyla günde 3823 varilden tam 111 milyon varil petrolümüzü çaldığını söyleyerek İktidar'ın tedbir almasını istedi.
Yalım, buna karşılık Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in “Taşöz adasının Yunanistan’a ait olduğu” açıklamasını “vatana ihanet” olarak değerlendirdi.
2- Girit adasının dörtte üçü hukuken Türkiye’nindir. Ve Girit’in etrafındaki 14 ada ile kıta sahanlıklarının mülkiyeti de Türkiye’ye aittir.
1913 Londra Antlaşması'yla Yunanistan’ın fiili işgali altında olan Girit dörde ayrılarak Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan'a verildi. Lozan'da Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan Girit üzerindeki haklarından vazgeçtiğinden, bunların hakları hukuken önceki sahibi olan Türkiye’ye geçti. Dolayısıyla da Adanın 4'te 3'ünün tekrar eski sahibine iadesinin gerekiyor.
Ayrıca Lozan'da Girit'in etrafındaki 14 ada Türkiye'ye bırakıldı. Daha sonraki antlaşmalarla İngiltere'yle ABD tarafından da bu 14 adanın Türkiye’ye ait olduğu tescillendi.
Yalım bunları resmi belgeler ve ABD ve İngiltere devletleri tarafından çizdirilen haritaların resimlerini göstererek anlattı. Girit’in dörtte üçü ile etrafındaki adaların Türkiye’nin olması demek. Etrafındaki kıta sahanlığı ve karasularının da bizim olması demek.
Fakat Yunanistan Girit’in etrafındaki Türkiye’nin karasularını parsellemiş ve petrol şirketlerine satışını yapmakla meşgul.
Türkiye ise Turgut Özal ve Tansu Çiller dönemindeki kadar bile vatan topraklarına sahip çıkmaktan uzak.
Bütün bunları anlatan Ümit Yalım devletten bir tepki bekliyor. Ama 18 ada konusunda olduğu gibi tık yok.
********************************
AKP VE MHP’NİN MECLİSTEKİ İŞBİRLİĞİ
Artık MHP kurumsal kimliği itibariyle bağımsız bir siyasi parti hüviyetinden uzaklaştı. Ak Parti ve Erdoğan’ın bekası uğruna, Partisinin temel ilke ve değerlerine aykırı ne varsa yapıyor.
İYİ Parti’nin TBMM’de verdiği “FETÖ’nün siyasi kanadının araştırılması, Emeklilikte Yaşa Yakılanlar, Donarak Şehit olan askerlerimiz olayının araştırılması, Kamu Kurumlarında TC kullanılması, Andımızın okullarda okutulmasının devamı, İstanbul Havalimanı'nın adının Atatürk olarak değiştirilmesi” gibi çok sayıda önergeye AKP red, MHP red veya çekimser oy vererek reddini sağladı.
Hatta MHP bazı konularda HDP ile aynı oyu vermeyi göze alarak AKP’ye destek verdi.
Eski bir yazımda AKP içinde görev yapan veya en azından dışarıdan destekleyen milliyetçilere dönük olarak yazdığım yazıya MHP’lileri de ekleyerek yeniden paylaşma ihtiyacını duyuyorum:
“Benimle aynı kültür kaynaklarından ve manevi iklimden beslenerek yetişen ve AK Parti ve MHP mensubu/ destekçisi olan dostlarımın sayısı çok fazla. Bu dostlarımız AKP döneminde Türk kimliğine yönelik yapılan saldırılar, ülkenin bir bölümünün PKK terör örgütüne teslim edilmesi gibi milli konularda hassastır ve endişelidir. Bu dostların yolsuzluklardan ve kamu malı, kul hakkı yenilmesi gibi konulardan rahatsız olmamaları mümkün değil. Ama çok çeşitli sebeplerle AKP'yi desteklemeye devam ediyorlar.
Kimisi bu parti sayesinde makam, iş, para elde etmiş. Kimisi muhalefete kızgın ya da yetersiz görüyor. Tayyip Erdoğan'ın tavrına hayran olan da var. Güçlüden yana olmanın dayanılmaz rahatlığından vazgeçemeyen de. Kimisi de alışkanlığını terk edemiyor.
İşte benim yazılarımdan en çok bunlar gibilerin rahatsız olduklarını görüyorum. Çünkü vicdanlarında var olan yarayı kaşıyorum.
Ben bu yaraların kanamasını istiyorum. Çünkü onları seviyorum.
Çünkü vicdanların sesine kulak vermemekle onlar kendilerine olan özsaygılarını yitiriyorlar. Ayrıca AK Parti'ye de, ülkücü harekete de, ülkemize de zarar veriyorlar.”